Kalemle tanışalı uzun zaman oldu, onu köyümüzün ilk okuluna başladığım yıllarda tanımıştım.
Altı yaşındaydım, öğretmenimden çok azar işitmiştim kalem yüzünden.
Kalemi tutmasını tam bilmiyordum, yazmasınıda.
Yazmaya çalışırken kalem bana kırılıyordu, kalemtraşımda yoktu;
Bir ders içerisinde bir kaç kez kırılan kalemimi çakı bıçağı ile açmasını isterdim öğretmenimden
ve her sefersine azar işitirdim. Azarlanmamak için daha itinalı dokunmaya başladım kalemime.
Kırmamak ve kırılmamak için...
Sonra uzun yıllar hayatımda oldu, kalemtraşımda oldu.
Zamanla renkleri değişti, kokulu oldu, silgili oldu, tükenmez oldu...
Ruhumu en iyi bilendi, duygularım oldu.
Hüznümü en iyi görendi, gözyaşlarım oldu.
Sevgimi en derin hissedendi, sözlerim oldu.
Gönül dilimi bıkmadan dinleyendi, şiirlerim oldu.
Ve beni en iyi anlayandı, anlatan oldu...
Kalem ve ben çok şey paylaştık...
Birbirimizle paylaştıklarımızı zamanla başka kalemlerle paylaşmaya başladık.
Bağrımızı açtık, avlumuza beyaz güvercinlerin konmasına izin verdik.
Anlatmak istedik, anlaşıldığımızı hissettikçe mutlu olduk.
Anlaşılmayı bekleyen gönüllere içten ve samimi bir dost eli ile çıkarsız bir dokunuş bırakmak istedik.
İnandığımız yolda yürürken sevgiyi nefes bildik, aldık verdik ama hiç çalmadık.
Başımızı kaldırdığımızda, çevremize baktığımızda göremediklerimizi
gönül gözüyle görmek, göstermek istedik.
Artık kalem ve ben "kalem ve biz" olduk.
Ve paylaştıkça çoğaldı sevgimiz...
(alıntı)