Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

1

Monday, 13.10.2008, 11:58

Sadece Necip Fazıl Şiirleri.......Anısına saygıyla..

*Kırılır da bir gün tüm dişliler
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim *
*Gökten bir el yaşlı gözleri siler *
*Şenlenir evimiz barkımız bizim *
*Yokuşlar kaybolur çıkarız düze *
*Kavuşuruz sonu gelmez gündüze *
*Sapan taşların yanında füze *
*Başka alemlerle farkımız bizim *



*Kurtulur dil tarih ahlak ve iman *
*Görürler nasılmış neymiş kahraman *
*Yer ve gök su vermem dediği zaman *
*Her tarlayı sular arkımız bizim *
*Gideriz nur yolu izde gideriz *
*Taş bağırda sular dizde gideriz *
*Bir gün akşam olur bizde gideriz *
*Kalır dudaklarda ŞARKIMIZ bizim... *

*Necip Fazıl Kısakürek*






*Üstat seni unutmadık.Unutmayacagız..!! Ruhun şad olsun..*
**

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

2

Monday, 13.10.2008, 11:59

KALDIRIMLAR

I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

3

Monday, 13.10.2008, 12:00

paylasimin icin tskler

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

4

Monday, 13.10.2008, 12:00

UTANSIN (98796 Hit)

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

5

Monday, 13.10.2008, 12:01

*Zindandan Mehmed e mektup..

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

(1961)*
*Necip Fazıl Kısakürek*

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

6

Monday, 13.10.2008, 12:01

* NECİP FAZIL KISAKÜREK - Sakarya TÜRKÜSÜ-


İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta denetlenmiş, büyük, küçük, kainat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski günleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına es, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..


Şiir : Neip FAZIL KISAKÜREK

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

7

Monday, 13.10.2008, 12:02

AYNALAR
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.

Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

8

Monday, 13.10.2008, 12:03

BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

9

Monday, 13.10.2008, 12:04

BU YAĞMUR

Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün,
Sulardan, seslerden ve gecelerden...

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

10

Monday, 13.10.2008, 12:04

Boş dünya

Gittiler... Bana dünyam
Birdenbire boş geldi.
Seçilmiş oldu eşyam.
Odalarım loş geldi.

Gözlerim müebbette,
Günü gelir elbette...
Gelir Melek nöbette,
Safa geldi, hoş geldi.

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

11

Monday, 13.10.2008, 12:05

DÖNEMEÇ

Bir gündü, hava ılık
Ve cadde kalabalık

Bir kadın sapıverdi önümden dönemece;
Yalnız bir endam gördüm , arkasından, ipince.
Ve görmeden sevdiğim, işte bu kadın dedim,
Çarpıldım sendeledim.

Bir gündü mevsim bayat
Ve esmekte hayat.....
Dönemeçten bir tabut çıktı ve üç beş adam;
Yalnız bir ahenk sezdim, çerçevede bir endam.
Ve tabutta , incecik, o kadın var, anladım;
Bir köşede ağladım.....

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

12

Monday, 13.10.2008, 12:06

En sevdiğim şiiri..


UYUMAK İSTİYORUM



İki yıldız arası göğe asılı hamak...

Uyku, uyku... Zamansız ve mekansız, uyumak.

Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;

Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.

İlgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;

Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.

Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;

Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!

Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;

Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.

Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;

Raflarda toza batmış Peygamberlerden bildiri.

Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;

Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!

Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!

Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

13

Monday, 13.10.2008, 12:07

(Son Şiiri)

Zehir

Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye...
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı;
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?
Yokluk, sen de yoksun , bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki , hayat özü faniye...


Mayıs 1983


Allah gani gani rahmet etsin..

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

14

Monday, 13.10.2008, 12:08

Necip Fazıl Kısakürek Biyografisi

26 Mayıs 1905'da doğdu. Maraş'lı bir soydan gelen Necip Fazıl'ın çocukluğu,
mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'ta ki
konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile
Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları
arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal, Ahmet Hamdi (Akseki), İbrahim
Aşkı gibi isimler vardı.

İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra
gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu.
Paris'te geçen bohem günlerinden sonra, Türkiye'ye dönüşünde Hollanda,
Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Bir
Fransız okulu, Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara
Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi'nde hocalık yaptı(1939-43). Sonraki yıllarında fikir ve sanat
çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.

Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve
ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua ve Yeni Hayat
dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü
yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç
yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir
hayranlık ve heyecan uyandırdı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni
şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı
sürdürdü

Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir
dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de
hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. Bohem hayatını en koyu rengiyle
yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi
ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz. Necip Fazıl' ın hemen tümünde üstün
bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına
edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak
gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk
tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.

Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı
dergiler ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. Haftalık
Ağaç dergisi(1936, 17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir
okul olmuştur. Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek
parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında
açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi, Cinnet Mustatili adlı
eserinde hapishane anıları yer alır. Sık sık kapatılan ve toplatılan Büyük
Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni
İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve
Tercüman gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi
imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler
kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde
verdiği konferanslarla büyük ilgi topladı.

1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı
eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981), Türkiye
Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk
Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin
Sultanı) ünvanını kazanmıştır.

masum_serseri

Profesyonel

Mesajlar: 1,655

Kayıt tarihi: Oct 21st 2008

Konum: viyana

  • Özel mesaj gönder

15

Thursday, 11.12.2008, 01:38

ayşeceren, paylasimin icin tskrlr,güzeldi hepside,yüregine saglik

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

16

Monday, 15.12.2008, 09:02

çok sagolun teşekkürler..

  • "öcüğün_böcüğü" bir kadın

Mesajlar: 312

Kayıt tarihi: Apr 22nd 2009

Konum: Tekirdağ / Çorlu

  • Özel mesaj gönder

17

Saturday, 25.04.2009, 00:35

"Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı.
Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı..."

"Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var..
Akıl için son tavır saçlarını yolmak var.."


Tek bir beyitle bile nicelerinin sayfalar dolusu anlattıklarını ifade etmiş..
nasıl bir kelam üstadıdır hayran olmamak mümkün değil..
kelimeler kifayetsiz, ben ifade etmekten aciz..

ayşeceren

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "ayşeceren"

Mesajlar: 1,775

Kayıt tarihi: Jul 4th 2008

Konum: istanbul

  • Özel mesaj gönder

18

Sunday, 26.04.2009, 11:38

öcüğün_böcüğü, teşekkürler..

Mesajlar: 8

Kayıt tarihi: Aug 20th 2009

Konum: United States

  • Özel mesaj gönder

19

Wednesday, 9.12.2009, 21:01

Sadece Necip Fazıl Şiirleri Anısına saygıyla

O VAR..
Her defa haberi taze bir müjde;
O var
Her defasında, geç, gafletten vecde;
O var
Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse;
O var
Bütün sevdiklerin elden gittiyse;
O var
Kalacak kim var ki dost tomarında?
O var
Sana daha yakın şah damarından;
O var
Arama, bir ilaç yok ezzahanede
O var
Gayede, sebepte ve bahanede;
O var
Sevdiğini ebed boyu tutan dinç;
O var
Ölümsüzlük şevki, ilahi sevinç;
O var
Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek;
O var
Tekten de tek, bir tek, tek başına tek;
O var

Necip Fazıl Kısakürek

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

20

Sunday, 21.07.2013, 15:37

BÜYÜK RANDEVU
Büyük randevu… Bilsem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?