Giriş yapmadınız.

1

Sunday, 30.01.2011, 12:40

Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabb'im

Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabb'im. Sen çağırınca, kendime ayırdığım vakitlerden çalındığını düşündüm. Ezan okununca, sevdiklerimle geçirdiğim zamanların azalmasından korktum.

Vakit girince, içim "cız" etti hep. Odamdan uzaklaştım, bıraktım işimi,
bozdum keyfimi; öylece namaza durdum. Ayak diredim, "az sonra kılsam da
olur!" dedim. "Az sonra"larım "çok sonralar"a döndü, geç kaldım, geç
kalmaktan utanmadım.

Sonunda ayaklarımı sürüye sürüye vardım huzuruna.Pazarlığımı vaktin daralmışlığını bahane ederek yeniden ileri sürdüm.Kaçıyordu namaz ya; o yüzden çabucak kıldım, selam verdim, hemen kalktım, rahatladım.

Oysa rahatlığı Sana borçluyum.Ağrımayan her bir dişim kadar huzur borçluyum Sana.
Damarlarımın her bir noktasında pıhtılaşmayan kanım kadar sükûnet borçluyum Sana.
Tenimin kaşınmayan her bir noktası kadar rahatlık borçluyum Sana.

Dişlerim ağrıyacak olsa her biri için harcayacağım zaman Senin. Kanım pıhtılaşıp damarlarım tıkanacak olsa, her defasında ızdırap ve korkuyla geçireceğim saatlerin hepsi Senin. Tenim her noktasında yırtılacakmış gibi acıyacak olsa, kendi kendime dar geleceğim huzursuz günler Senin.

Gün oldu; usandım. Sabrımı tükettim; tükendim. Kendimi yontmaya
heveslendim. Benden istediğin zamanı çok gördüm. Benden istediğini, benim
için istediğini bile bile, huzurunda huzursuz durdum.

Fazla buldum namazın rekatlarını; kısaltmak için bahaneler aradım. Günümü
delik deşik etmeni, işimin arasına kesintiler sokmanı, hayatımın ortasına
duraklar koymanı, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm.

"Beni bana bırak!"larla durdum huzuruna; içim başka bir yerlerin türküsünü
söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mıhlı kaldım.

Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamanı bana!

Bir uçurumun dibine savrulmuş bir arabada çaresizce Sana yalvartıyor
olabilirdin beni.

Korkulu bir savaşın orta yerinde ateş ve kan kusan bombaların altında
günümü de, işimi de, uykumu da, hatta rüyalarımı da delik deşik etmelerini
takdir edebilirdin.

Düşmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genişlik
borçluyum Sana.İçten pazarlıktı benimkisi.Öyle içten ki kendime bile söyleyemedim.

Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene kilitlemeyi çok gördüm.

Kendimi sıfırlamayı, benliğimi hiçe indirgemeyi beceremedim.

Ensemde kaderin sıcacık nefesini hissedecek o teslimiyetin vadisine
inemedim.

Acelem vardı; alnımı koyduğum gibi kaldırdım seccadeden. Bütün benliğimle
aşağı inemedim. İşim vardı, secdemi işime zaman kazandım. Secdeye kalbimi
de sığdırmaya çalışmadım. Uykum vardı, secdemi sığ bırakıp uykumu
derinleştirdim.

İtirafımdır: Bencilliğimi de sırtıma alıp rükûlarda eritemedim.

Bedenim eğilirken huzurunda, "emrolunduğum gibi dosdoğru olma"nın
ağırlığını sırtıma almayı erteledim. "Sırası değil!"di; "hele dur; sonra
da olur!"du. En Sevgili'ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alınmadım.

Sen dileseydin, çocuğumun cılız nabızlarının eşliğinde, loş ve neşesiz bir
yoğun bakım odasında, gözümü de gönlümü de, umutsuzca, çaresizce,
ürpertiyle, korkuyla bir monitörün ekranına kilitleyebilirdin.

Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini bir anda kesip, küçücük bir duvar
kıpırtısının gölgesinde, mini mini bir sarsıntının beklentisi içinde
saçlarıma aklar düşürebilirdin.

İçten pazarlık mı denir buna? Sen bilirsin Seninle ettiğim pazarlığı.
Kendime sakladığım ve hatta kendimden de sakladığım sır bu. Dilime bile
değdirmekten korktuğum, ağzıma almaktan utandığım öyle bir sır işte.
Fısıldaması bile acı veriyor ya… Meselâ, uzayınca Fatiha, uzayınca sûre,
heceler sanki özgürlüğe giden yolu taşlar gibi kestikçe, "bitmez şimdi bu
namaz!" dediğim çok oldu.

Ama içimden. Kimseler duymadı.

Bir Sen duydun beni ey Rabb'im. Sırrımı bir Sen bildin.

Kendimi lüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudağım anlamına
yetişemediğim kelimeler için oynarken, Sen beni söylediğimden fazlasıyla
duydun, söyleyemediğimi de, dile getiremediğimi de bildin. Ruhumu alıp
uzaklara gittiğim halde, bir bedenimi bıraktığım halde huzurunda, kovmadın
beni, yakınlığında tuttun.

İtirafımdır; öyle anlatıldığı gibi özleyebilmeyi beceremedim henüz namazı…
"Aradan çıkarmaya çalıştığım" oldu namazı. Geçiştirdim namazı. Bir
"sorun"du çözdüm, hallettim. Selam verip sonra yaşamaya başladım… Yaşamayı
namazın içinde aramalıydım. Namazı yaşamanın içine sızdırmalıydım oysa.

Bilemedim.

Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlık ettim; ama Sen utandırmadın, yine yine
yine huzuruna aldın beni.

Her secdede rahmetinle okşadın alnımı. Her rükûda "aferinler" fısıldadın
gönlüme. Her vakitte yeni bir sayfanın aklığına çağırdın ruhumu. Yüzüme
vurmadın. Azarlamadın. Aşağılamadın. Hepten umut kesmedin benden. Yok
saymadın. Utandırmadın.

Pazarlık ettiğimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb'im. Kimselere söylemedin.
Sırdaşım Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir Senin beni ayıplamandan
korkmam. Ben işte böyleyim; yine "bana ait"lerin hesabındayım. Başka kime
söyleyeyim? Başka kimin anlayışından medet umayım?

  • "by daglar" bir erkek

Mesajlar: 8,156

Kayıt tarihi: Jun 13th 2010

Konum: TokaT

  • Özel mesaj gönder

2

Friday, 25.03.2011, 14:33

yüreğine sağlık paylaşım için teşekkürler