Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

61

Wednesday, 29.06.2011, 09:33


Sultan III. Selim devrinde, doğruluğu ve dürüstlüğü ile tanınmış liyâkat sahibi bir alim zatı, kadı ( hakim ) tayin etmek isterler.
Kendisini sevmeyenlerden birinin, kıskançlık dürtüsüyle alim zatın ayağına giydiği eski ve yamalı ayakkabıları bahane ederek:
"Böyle ayağına giyecek ayakkabısı bile olmayan adam kadı yapılır mı?" diye,
İtiraz ettiğini haber alan kadı, adama şu cevabı gönderir:
"Kendisine söyleyiniz, biz hükümlerimizi ayağımızla değil, kafamızla veririz.." :bf:

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

62

Wednesday, 29.06.2011, 12:32


Bir gün bir filozof yolda giderken bir dervişe rastlamış.
İkisinin de çabucak birbirlerine kanları kaynamış. Günlerce konuşmuşlar.
Cümleye biri başlar, diğeri son buldururmuş.
En nihayetinde vedalaştıklarında, etraftakiler her ikisine de böyle hararetli hararetli ne konuştuklarını sormuşlar.
Filozof: "Konuştuk ve anladım ki benim bildiğim herşeyi o zaten görüyor.."
Derviş ise şöyle cevap vermiş: "Konuştuk ve anladım ki benim gördüğüm herşeyi o zaten biliyor.."

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

63

Saturday, 2.07.2011, 00:18


Evinin çevresinde hırsızları farkeder.Hemen polisi arar ve durumu bildirir. Polis ona hirsizlarin evin icinde olup olmadigini sorar. George 'Hayir.' der. Bunun uzerine polis 'Su anda tum birimler mesgul. Kapinizi kilitleyin. Memurlardan biri musait oldugunda yaniniza gelecektir.' der.
George 'Tamam.' der. Telefonu kapatir ve 30'a kadar sayar. Ardindan tekrar polisi arar ve der ki 'Merhaba, Birkac saniye once bahce kulubemde hirsizlar oldugunu bildirmek icin aramistim. Bu konu hakkinda daha fazla endiselenmenize gerek kalmadi cunku az once hepsini vurdum.' ve telefonu kapar.
Bes dakika icerisinde, alti polis arabasi, bir SWAT Ekibi, bir Helikopter, iki itfaiye araci, bir paramedik, ve bir Ambulans Phillips'lerin evindeydi ve hirsizlar sucustu yakalanmislardi.
Polislerden biri George'a, 'Yanilmiyorsam onlari vurdugunu soylemistin!' der.
George ise soyle yanitlar; 'Yanilmiyorsam tüm birimlerin mesgul oldugunu söylemiştiniz!' :haha:
(Gercek bir hikayedir
)

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

64

Saturday, 2.07.2011, 01:17


Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin. “Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır.
Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.

Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler?
Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir.

Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…

Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.

Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…
EMİN KARADEMİR (Köşe yazarı)

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

65

Saturday, 2.07.2011, 02:38


Ünlü Rus yazarı Lev Tolstoy akşam yürüyüşüne çıktığı sırada, yanına son derece zayıf ve halsiz bir dilenci yaklaştı. Tolstoy adamın günlerdir doğru dürüst bir şey yiyemediğini hemen anladı. Durdu ve biraz para çıkarmak için elini cebine götürdü.Ancak, cebinden bir kuruş bile çıkmadı! Tolstoy, adama yardım edemediği için son derece üzülmüştü. Dilencinin yıpranmış kirli ellerini tuttu ve özür dileyen bir ses tonuyla: Beni affet kardeşim; dedi. Yanımda sana verebilecek hiçbir şeyim yok. Dilencinin solgun ve yorgun yüzü birden aydınlandı. Hayır, benden özür dileme dedi dilenci. Sen bana çok büyük bir hediye verdin. Bana 'kardeşim' dedin!

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

66

Saturday, 2.07.2011, 09:05


Kızılderili kabile reisine, tüm beyazlara neden 'deli' gözüyle baktığını sordum.
"Kafalarıyla düşündüklerini söylüyorlar" diye yanıtladı.
"Tabii ki öyle yapacaklar" dedim şaşırarak;
"Siz neyle düşünürsünüz?!"
Kalbini göstererek, "Burasıyla!" dedi.
Uzun bir süre susup düşündüm.
Yaşamımda ilk kez biri bana gerçek beyaz adamın resmini çizmişti...
Carl Gustav Jung

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

67

Saturday, 2.07.2011, 09:12


Cami de yaramazlık yaptığı için dayak yiyen bir çocuğu gördüğüm zaman, o dayağı atan koca adamı dövesim geliyor.
“Burası Allah’ın evi, utanmıyor musun burada koşmaya?” diyerek çocuk döven insanlar “Allah’ın evinden çocukları soğutmanın günahını taşıyorlar. Çocuk, “Burası Allahın evi!” diyen adama “Biliyorum!
Burası senin evin değil ki bana müdahale ediyorsun. Allah’ın evinde ben çocukluğumu yaşıyorum!” dese, ne cevap verebilir müdahale edenler.
Ayrıca çocukların camide yaramazlık yapmanın günah olduğunu kim söylemiş?
Çocukluğunuzda teravih namazında yaramazlık yapmadınız mı hiç?
Üst katta namaz kılarken, alt kata 99’luk tespih atma cesaretini göstererek, gülmekte güldürmekte keyifli değil miydi çocukken?
Allah Rasûlü olsaydı cami de koşturan yaramazlık yapan çocuklara nasıl davranırdı?
Bir gün, Hz. Peygamber Mescidi Nebevi de Hz. Ömer ve ashabıyla muhabbet ederken, bir bedevi mescide geliyor. Mescidin bir köşesine geçip küçük tuvaletini yapıyor. Bunu gören Hz. Ömer, hemen müdahale edip bedeviye haddini bildirmek isteyince, Allah Rasûlü müdahale ediyor. “Bırak! O cahil. Su dökünce temizlenir orası!”

68

Saturday, 2.07.2011, 09:23

'' KÖLE EVVELCE SUYA BATMAYI TATMAMIŞTI.GEMİDEKİ SELAMETİN KIYMETİNİ BİLMİYORDU. İŞTE HUZUR VE SAADET DE BÖYLEDİR, BİR FELAKET GÖRMEYEN KİMSE HUZURUN KIYMETİNİ BİLEMEZ...



Tskler

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

69

Saturday, 2.07.2011, 09:30

Okumanıza sevindim ^^ Teşekkürler...

MeRaL

Jüri

  • "MeRaL" bir kadın

Mesajlar: 5,317

Kayıt tarihi: Jan 6th 2007

Konum: NRW

  • Özel mesaj gönder

70

Sunday, 3.07.2011, 21:48

Bunu gören Hz. Ömer, hemen müdahale edip bedeviye haddini bildirmek isteyince

O sert mizacin altinda ki Hz. Ömer (RA) bile cocuklari sevmenin önemini burada anlatmistir:

Halife Hazreti Ömer (r.a.) Eshab-ı Kiram'dan bir zatı vali tâyin etmek üzere huzuruna çağırmıştı. Hazreti Ömer'in torunlarından biri çıkageldi. Hazreti Ömer torununu kucakladı, öptü ve onun gönlünü hoş etti. Orada bulunan zat Hazreti Ömer'e (r.a.):

— Ya Ömer! Sen çocukları sever misin? Halbuki ben, on tane torunum olduğu halde hiç birisini bu zamana kadar kucağıma almadım ve öpmedim, dedi.

Hazreti Ömer ona:

— Allah senden merhameti kaldırmışsa ben ne yapayım? dedikten sonra «Kendi çocuğunu ve torununu sevmeyen, halkı hiç sevemez» diyerek vali tâyin etmekten vazgeçti.

:_) Paylasim icin sagol Turkece, okudukca ögreniyoruz insallah :gulver:

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

71

Friday, 5.08.2011, 20:10


Cuma namazındaydık. Sağ tarafımda yaşlı bir adam, onun sağında ise tek kişilik boş yer vardı.
Yaşlı adam, farza kalkarken arkaya döndü ve boşluğun gerisinde duran 14-15 yaşlarındaki gence:
- Saf’ı doldur evlat, dedi. Gel yanıma.
Çocuk, mahcup bir ifâdeyle:
- Mümkünse burada kılmak istiyorum, diye kekeledi. Oraya başkası geçebilir.
Yaşlı adam, çocuğun üzerinde bulunduğu uzun tüylü yeşil halıyı göstererek;
- Ne o dedi. Yoksa orası daha yumuşak diye mi gelmiyorsun?
Ve öfkeyle devam etti:
- Anne kuzusu, ne olacak…
Namaz bittiğinde, yaşlı adamın Cuma’sını tebrik ettim. Arkadaki genç de gelerek onun elini öptü. Adam, söylediklerine çoktan pişman olmuştu. Delikanlının nurlu yanaklarını okşarken:
- Sana ‘anne kuzusu’ dediğim için kusura bakma yavrum, dedi. Bir anda ağzımdan kaçtı işte…
Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğerken:
- Bu söylediklerinizde haklısınız efendim, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefât ettiğinde annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da… ;(

72

Friday, 5.08.2011, 20:15

Turkece Paylaşım için çok Teşekkürler..

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

73

Friday, 5.08.2011, 20:48


Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:
"Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık".
Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kuran´ını okumaya koyulurdu.
Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı.
Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı.
Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :
"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi."
Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.
Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.

Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :
"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak.
"Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan´ın ilk günü olduğunu ?"


Not; Ben teşekkür ederim Rüzzgar, okumana sevindim ^^

74

Saturday, 6.08.2011, 16:31

Harikaa
Yüreğine Sağlık Turkece çok teşekkür..

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Rüzzgar" (7.08.2011, 20:06)


TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

75

Sunday, 7.08.2011, 10:41

Seninde yüreğine sağlık Rüzzgar teşekkürler...

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

76

Sunday, 7.08.2011, 19:53


Rüzgarla yaprak dost oldular. Artık rüzgar savurmuyordu yaprağı.

- Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni. Dedi rüzgar yaprağa.

Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu rüzgar:

- Hadi söyle, seni istediğin yere taşıyayım.

Tekrar düşündü yaprak, aklına yine bir şey gelmedi...

- Bilmiyorum rüzgar kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle? Dedi.

Rüzgar:

- Gideceğin yeri bilmedikten sonra rüzgar dostun olsa neye yarar, savrulur gidersin! dedi

Ve bildiği gibi esti tekrar.

Yaprak yine savruldu. Üstelik bu sefer savuran dostuydu...


Erdal DEMİRKIRAN

77

Sunday, 7.08.2011, 20:06

Yüreğine sağlık TürkEce..Çok şükür savuran dost olmadım olmamda inşalh..

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

78

Sunday, 7.08.2011, 20:14

Burda asıl söz yaprağa,rüzgara değil...
Yaprak hedefi olmayan,gideceği yeri belli olmayan boş boş yaşayan ve ben hep savruluyorum beni kimse sevmiyor diyen herkesi düşman gibi gören bir canlı.Rüzgar dost iyi yürekli ama hedefsiz beklentisiz boş biri karşısındaki.Seni götüreyim istediğin yere diyor ama boş ya yaprak,hedefsiz ya bilemiyor yanıt veremiyor bu durumda yine taşınamıyor,götürelemiyor maalesef ki yine savruluyor hemde dost rüzgarca ;) Teşekkürler Rüzzgar,sağolasın...

79

Sunday, 7.08.2011, 20:19

oy Teşekkürler okudum anladımda benı etkileyen yerı<<< Üstelik bu sefer savuran dostuydu<<<...burası olduğu için kendim bi an öyle hissettim Yokmudur Dostum dediklerini Savuran Tabiki var..Keske Her Dost Rüzgar gibi olsa..

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

80

Sunday, 7.08.2011, 20:35

Evettt dosta dost düşmana düşman ama karşısındaki boşsa dostta olsa Rüzgar napsın değilmi :1gözkirp: