Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

161

Sunday, 2.10.2011, 00:40


Napolyon bir gün düşman askerlerinden kaçarken bir bakkala girer. Bakkal Napolyonu hemen tanır ve saklar. Arkadan gelen düşman askerlerine de "şuraya doğru kaçan bir adam gördüm" der. Düşman askerleri gittikten 5 dakika sonra Napolyonun muhafızları gelir.

O anda bakkal :
- Efendim haddim olmayarak size bir şey sormak istiyorum. Ölümle burun buruna olmak nasıl bir duygu ve aşk üzerine makaleleriniz var aşk nasıl bir duygu? diye sorduğu anda Napolyon

- Bre densiz. Sen kim oluyorsun da dünyayı titreten insana böyle bir soru soruyorsun der ve muhafızlara dizin bu herifi kurşuna diye emreder.

Bakkalın gözünü bağlarlar. 3 2 1 diye sayarlarken; Bakkal içinden "ne yaptım ben? Bak şimdi öleceğim." diye düşünürken bir el uzanır ve göz bağını açar. Bağı açan Napolyondur ve "işte böyle bir duygu" der.

Aşk ta böyle bir duygudur. Anlatılmaz sadece yaşanır...

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

162

Sunday, 2.10.2011, 13:13


Çok zengin insan vardır ki, kıt kanaat yaşayan insandan hiç de daha mutlu değildir; eğer talih, zenginlik içinde geçen ömrünün sonuna kadar ona yar olmazsa. Nice insan vardır ki, masallardaki kadar zengindir; ama mutsuzdur; niceleri de vardır ki, şöyle böyle geçinirler; ama talihlidirler. Çok zengin olanın, eğer mutlu değilse, talihli olandan yalnız iki ayrıcalığı vardır; ama talihli olanın mutlu olmayan zengine bakarak pek çok ayrıcalıkları vardır; birisi için her dilediğini yapmak ve büyük bir para kaybını karşılamak çok kolaydır; ama bir de öbürünün üstünlüklerine bakalım:

Elbette büyük bir kaybı ve aşırı istemleri öbürü gibi karşılayamaz; ama talihi onu bundan korur; üstelik sağlam yapılıdır, hastalık bilmez, üzüntü tanımaz, görmelere layık çocukları arasında mutludur. Bırak bir de bütün bunlara taç olarak ömrünü mutlu bitirsin ve işte mutlu adam sözüne layık kişi, senin aradığın kişi, budur. Ama ölmeden önce, dilini tut, mutludur demek için acele etmek bir ölümlü için olacak şey değildir; hiçbir toprak yoktur ki, kendi kendine yetsin ve her ürünü versin; şu ürünü verir; ama kendisinde yetişmeyen öbürünü başka yerden alır; en çoğuna sahip olan en iyisidir. İnsanoğlu için de böyledir; hiç kimse tek başına her şeyi elde edemez; filanı elde eder; falandan yoksun kalır. O ki ömrü boyunca her zenginliğe erişir ve en son dünyadan hoşnut ayrılır; işte o, bana göre, ey kral, mutlu insan adını hak eder.

Her şeyin sonuna bakmalıdır; yaratıcı çok insana mutluluğu yem olarak sunar, sonra da çeker alır elinden.

Herodotus | İnsanın Talihi

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

163

Monday, 3.10.2011, 15:26



"Ağustos Böceği ile Karınca” İşte başlıyoruz. Evvel zaman içinde bir ağustos böceği ile karınca varmış.Karınca çok çalışkanmış ve ağustos böceği çok tembelmiş. Karınca işleriyle meşgul olurken ağustos böceği, şarkı söyleyip pineklermiş. Zaman akıp gitmiş. Karınca tüm yaz boyunca çalışmış. Toplayabildiği kadar erzak toplamış ve kış gelip çattığında karıncanın her şeyi varken ağustos böceği açlıktan ve soğuktan ölüyormuş. Bu karınca da tam kötüymüş. Ağustos böceği, karıncanın kapısına gittiğinde karınca ona şöyle söylemiş: “Ağustos böceği, sen de benim gibi çalışsaydın şimdi aç ve üşüyor olmazdın.” Ve kapıyı açmamış!

-Kim yazmış bunu? Çünkü işler böyle yürümüyor! Bu karınca kötü ve vurguncu biri.Ayrıca bazılarının neden ağustos böceği olarak doğduğundan bahsetmiyor. Çünkü öyle doğduysan hapı yutarsın. Bundan bahsetmiyor...

Fernando León de Aranoa

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

164

Monday, 3.10.2011, 20:24


Yaşlı ve saygın bir bilge trene binmek üzere iken ayakkabılardan birisi ayağından çıkar ve yere düşer.
Aşağıya inip ayakkabasını alamaz , trende o sırada hareket etmeye başlamıştır .
Çevresindekiler yaşlı adamın ne yapacağını merakla beklerken yaşlı adam gayet sakin bir şekilde diğer ayakkabısınıda ayağından çıkarır ve ...
trenden aşağıya diğer ayakkabısının olduğu yere doğru fırlatır. Kalabalık arasında bir ses dayanamayıp sorar
“Neden böyle yaptınız?”
Yaşlı adam gülümser cevabı gayet basit ama hakikat yüklüdür.:
“Demiryolunun üzerindeki ayakkabının tekini fakir birisi bulursa, diğer tekini de bulup giyebilsin diye attım.

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

165

Tuesday, 4.10.2011, 20:04


Sıcak bir yaz günüydü. Vakit öğleyi geçmiş, ikindiye doğru meyletmişti. Ben de biraz bağda çalışmış istirahat ediyordum. Bağın ortasındaki kayısı ağacına sırtımı yaslamış çayımı yudumluyordum. Bir ara az ileride, üzüm asmalarının arasında bir kıpırtı dikkatimi çekti. Yavaşça yerimden kalkıp; hareketin geldiği yere doğru eğildim, baktım. İri bir kirpi üzüm asmalarının arasından gidiyordu. Arada bir durup, üzüm salkımlarından bir iki tane alıp yiyor, tekrar yoluna devam ediyordu.

İzlemeye devam ettim. Biraz ileride büyükçe bir salkımın altında durdu. Salkım hem iri hem de gayet olgun görünüyordu. Kirpi arka ayakları üzerine kalktı, ön ayakları ve dişleri ile üzüm salkımına tutundu. Hem ön ayakları ile üzümleri sıyırıyor hem de hızlıca salkımı sallıyordu. Birkaç defa tekrarladı bu hareketini. Merakla sonra ne yapacağını görmek için sabırsızlanıyordum.

Tanelerinin tamamına yakını yere dökülmüştü. Salkımı bıraktı, herhalde şimdi teker teker taneleri yiyecek diye düşündüm. Ama öyle yapmadı. Tanelerin toplandığı yere geldi. Ve birden, sırtındaki okları dikleştirip üzümlerin üzerinde yuvarlanmaya başladı. Üzüm tanelerinin hemen hemen hepsi sırtındaki oklara saplanmıştı. Sonra sırtındaki üzüm taneleriyle birlikte yavaşça oradan uzaklaştı. Taneleri düşürmemeye özen gösteriyordu. Muhtemelen, ondan yiyecek bekleyen yavrularına götürüyordu.

Kirpi kendisine verilen donanımla şefkât yüklü bir teknik bulmuştu. Bu, Cenab-ı Hakk’ın bizlere ibret almamız için göz önümüze getirdiği bir tablo olmalıydı...

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

166

Tuesday, 4.10.2011, 20:17


Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı. Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.

Kadınlardan biri:

- Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez... Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz.

Diğer kadın heyecanla atılarak:

- Benim oğlumun sesini bilseniz, dedi. Tıpkı bir bülbül gibi şakır. Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur. Allah vergisi bu... Üçüncü kadın susup duruyordu.

Diğerleri sordular:

- Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki?

- Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki... Ne diye durup dururken öveyim onu.

Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldular. İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı. Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra duruyor ve dinleniyorlardı. Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.

Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu. Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:

- Aman ne kabiliyetli çocuk!.. İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar gözleri yaşlarla dolu hayranlıkla dinlediler onu... Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı aldı ve eve kadar taşıdı. Kadınlar onları izleyen ihtiyara dönüp:

- Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun, dediler. İhtiyar şaşkınlıkla:

- Çocuklarınız mı? dedi. Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı.
İşte gerçekten övülecek çocuk oydu...

(KaRaGüL)

Profesyonel

  • "(KaRaGüL)" bir kadın

Mesajlar: 2,363

Kayıt tarihi: Apr 8th 2011

Konum: antalya

  • Özel mesaj gönder

167

Friday, 7.10.2011, 01:10

emeqinize saqlık teşekkür ederim

Melye

Yönetici

  • "Melye" bir kadın

Mesajlar: 23,454

Kayıt tarihi: Feb 6th 2010

Konum: ...HiÇ...

  • Özel mesaj gönder

168

Tuesday, 11.10.2011, 17:35



Veysel Karani Hazretlerine sorarlar;
"Nasılsınız?"
Cevap manidardır;
"Akşama çıkıp çıkamayacağını bilemeyen bir insan nasıl olursa."
Sevenleri ısrarla kendisinden bir nasihat duymak isterler..
O gülümser ve
-Allah'ı bilir misiniz?
-Evet biliriz...
-Öyleyse başka şey bilmeseniz de olur.
-Efendim bir nasihat daha...
-Allah sizi bilir mi?
-Elbette bilir...
-Öyleyse başkaları bilmese de olur.

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

169

Friday, 14.10.2011, 19:58



ÜÇ SORU
Çocuk sordu babasına; Baba sana üç sorum olacak...
Bir kere gidince geri gelmeyen şey nedir ?
Sustu adam...
Hiç konuşmadan kendimi ifade etmek istesem ne yapmam gerekir ?
Düşündü adam...
Son olarak da hayatta nasıl mutlu olurum ? Bana söylermisin baba? dedi..
Güldü baba ve cevabım;
''YAŞ'' tır oğlum dedi..
Pusulan YAŞ olsun senin ...
İlk sorunun cevabı dünyaları versen yaş'ını geri alamazsın.
İkinci sorunda da bazen hiç konuşmana gerek kalmaz.Bir damla göz'yaş'ın en güçlü cümleleri bile kurşuna dizer
Son sorunun cevabı da hayatta mutlu olmak istiyorsan sen sen ol hiçbir zaman 'yaş' tahtaya basma...!

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

170

Friday, 14.10.2011, 20:17


Bir bilim adamının tıp konusunda yeni ve çok önemli buluşları olmuştu.Kendisiyle röportaj yapan gazeteci sordu; ‘Ortalama bir insandan nasıl daha yaratıcı bir insan olduğunuzu anlatırmısınız bize?

Bilim adamı ‘ 5 yaşındayken annemin yaşattığı bir deneyim nedeniyle’diye yanıtladı gazeteciyi. Sonra açıkladı;

‘Buzdolabından süt şişesini almaya çalışırken,şişe elimden kayıp yere düşmüş ve ortalık süt gölüne dönmüştü.Annem mutfağa geldiğinde,bana bağırmak,söylenmek ya da cezalandırmak yerine ‘Robert ne kadar güzel bir hata yaptın!Daha önce bu kadar büyük bir süt gölü görmemiştim.Evet,olan olmuş.Şimdi birlikte burayı temizlemeden önce biraz yerdeki sütle oynamak istermisin?’ dedi.Ben de eğilip oynadım yere dökülen sütle.Birkaç dakika sonra annem, ‘Robert ,böyle bir şey yaptığında bunu senin temizlemen ve her şeyi eski haline getirmen gerektiğini biliyor musun?Bunu nasıl yapmak istersin?Bir sünger mi kullanalım,bir havlu yada bez mi?Hangisini istersin?’dedi.Ben süngeri seçtim ve birlikte yere dökülen sütü temizledik.

Daha sonra annem; ‘Biliyor musun burada yaşadığımız olay, senin iki minik elinle bir süt şişesini taşıyamadığın kötü bir deneyimdi.Şimdi arka bahçeye çıkalım ve şişeyi suyla doldurup,senin dolu bir şişeyi düşürmeden taşımanı sağlayalım’ dedi.

Böylece şişeyi boğazından iki elimle tutarsam düşürmeden taşıyabileceğimi öğrendim.Ne kadar güzel bir ders değil mi? Daha sonra,o anda bir hata yaptığım zaman bundan korkmamam gerektiğini öğrendim.Yapılan hataların yeni bir şeyler öğrenmek için güzel olanaklar olduğunu anladım.İşte bilimsel araştırmalardaki deneyler de bu temele dayanır zaten.Bir deney başarısız olsa bile,o deneyden çok değerli bilgiler elde edilir...


TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

171

Tuesday, 18.10.2011, 00:43


"Unutulmaması gereken 3 gerçek!"
Ölümün eşiğindeki,Büyük İskender komutanlarını çağırıp son üç arzusunu iletmiş:
1- Tabutu dönemin en iyi doktorlarınca taşınmalı.
2- Elde ettiği tüm zenginliğinin [altın,gümüş ve değerli taşlar] yol boyunca tabutu mezara gelene kadar serpiştirilmeli.
3- Elleri, herkesin görebileceği şekilde tabutun dışına sarkmalı.

Komutanlardan biri,şaşkın,nedenini sormuş.
Büyük İskender,açıklamış:

1- En ünlü doktorların taşımasını şu nedenle istiyorum:

Herkes bilsin ki, Doktorlar ne kadar iyi olursa olsun, onlar bile ölümün karşısında çaresizdir.

2- Yerlere serpeceğiniz değerlerim de gösterecektir ki: Bu dünyada elde ettiğimiz zenginlik, bu dünyada kalır.

3- Ellerim tabutun dışında kalsın ki,herkes bilsin:
Bizim için en değerli şey olan zamanımız tükenince, boş ellerle doğduğumuz gibi, boş ellerle de gideriz.


Alexander the Great (Büyük İskender)

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

172

Tuesday, 18.10.2011, 13:11


Bu yazıma yaşadığım bir olayı paylaşarak başlamak istiyorum.Brian,Illonis Üniversitesi’nde benimle aynı doktora programında olan bir İngilizdi.Sürekli benimle konuşmak istiyordu;birkaç hafta boyunca öğleleri beraber yemek yedik.Sorular sordu,söylediklerimi dikkatle dinledi.Daha sonra başkalarına takılmaya başladı; benimle yemek yemekten vazgeçti.Kafa dengi bir arkadaş, bir dost bulduğumu sanıyordum,üzüldüm.Acaba bilmeden kendisini kırdım mı? Bir süre geçtikten sonra aklıma takılan bu soruyu açıklığa kavuşturmak için sordum.Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Brian seni kıracak bir şey mi yaptım?

- Hayır.Niye sordun?

- Önceleri beraber öğle yemeği yerdik, şimdi yemiyoruz.

- Oh Doğan,sen ve ben çok benzer düşünüyoruz; onun için şimdi başka arkadaşlarla takılıyorum.

- Anlayamadım,nasıl yani! Kafa dengi arkadaşla yemek yemek daha zevkli değil mi?

- Benim için değil; benden farklı insanlarla konuşmak ve onların farklı düşüncelerini ve o düşüncelerin altına yatan gözlem ve inançları irdelemek bana daha zevkli geliyor. Sen hep senin gibi düşünenlerle mi ahbaplık edersin?

- Ne diyeceğimi bilemedim; Sustum.!!! ??

Doğan Cüceloğlu

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

173

Tuesday, 18.10.2011, 13:20



Hoca ile Bektaşi Ramazan da içki içerken yakalanırlar ve Kadı’nın huzuruna çıkarılırlar.
—Şeytana uyduk kadı efendi, diye af dileyen hocayı, kadı affetmez ve idam cezası verir.
Sıra Bektaşi’ye geldiğinde savunmasını yapar:
... —Kadı efendi ben gayri-müslümüm, bana oruç farz değildir.
... Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır. Bektaşi Kadı’nın huzurundan ayrılırken sorar:
—Kadı efendi, ben de şahadet getirip Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?
Kadı efendi düşünür, bir kişiyi Müslüman yapmanın sevabını hesap eder ve Bektaşi’nin teklifini kabul eder, Hocayı da affeder.
Kadı’nın huzurundan ayrıldıktan sonra hoca Bektaşi’ye kızgınlıkla sorar:
—Sen ne biçim adamsın be, bir Hıristiyan bir Müslüman oluyorsun! Sen de hiç iman yok mu?
Bektaşi gülerek cevaplar:
—Gâvur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki, sen ne işe yaradın?

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

174

Tuesday, 18.10.2011, 22:08



Adamın biri,bir gece,elinde fener,omzunda kova ile bir kör'e rast gelir.

Bilge bir kimse olan kör,yakınlardaki bir ırmağa varıp kovayı doldurmuş geri dönmektedir.

Kendisine sorulur:

— Sen kör bir adamsın.Gece ile gündüz senin için birdir.
Niçin fener taşıyorsun?

Körün cevabı ince bir feraset örneğidir:

— Ey boş kafalı adam!
Feneri senin gibi kalbi Kör olanların karanlıkta bana çarpıp da su kabımı kırmamaları için taşıyorum...

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

175

Monday, 24.10.2011, 15:23


Bir gün bir çiftçiyle oğlu çiftlikte günlük işlerini yaparken sahipsiz bir at çıkagelmiş. Adam atın üzerinde herhangi bir damga görememiş. Atı önlerine katmışlar. Onlarda kendi atlarıyla atı takip etmeye başlamışlar.
At çiftlik çıkışında bir yola sapmış ve bir süre gitmiş. Sonra yandaki gölü görmüş ve su içmek için yoldan çıkmış. Su içmeyi bitirince çiftçi onu tekrar yola çıkarmış. Bir süre daha gittikten sonra bu sefer atın karnı acıkmış ve çimenlik bir yere gitmiş. Karnı doyunca çiftçi onu tekrar yola çıkarmış.
Bu şekilde at birkaç kez daha yoldan çıkmış. Her seferinde çiftçi onu yola çıkarmış. Sonunda akşamüstü bir çitliğe gelmişler.
Çiftliğin sahibi yanlarına gelmiş ve şaşkınlıkla şöyle demiş:
‘Bu benim atım inanamıyorum. Peki bu atın bana ait olduğunu nasıl anladınız?’ Atı getiren çiftçi , atın sahibine şöyle demiş:
‘Ben bulmadım. Att kendisi buldu. Benim tek yaptığım onu yolunda tutmaktı.’

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

176

Tuesday, 25.10.2011, 17:50


İhtiyar adam, zorlukla taşıdığı süt güğümlerini çadır direkleri arasından geçirmeye çalışırken:

-Süüt...!, diye bağırıyordu.
Süt isteyen süt kuzularına...
İhtiyar, henüz sözünü tamamlamamıştı ki, çadırından çıkan öfkeli bir adam:

-Sen aklını kaçırdın herhalde! diye kükredi. Biz yaralılarımızla uğraşırken, sen para kazanma sevdasındasın.
Yaşlı adamın gözleri dolmuştu. Yumuşak bir sesle:

-Bu depremde dört torunumu kaybettim evladım, dedi.
Onların içecekleri sütü diğer yavrularıma hediye etmek istemişsem, hata mı etmişim ;(
•••
Bu hadiseyi anlatanlar, “ihtiyar adama çıkışan o kişinin ağlayışını ve ona sarılarak özür dileyişini hiç unutmuyoruz” diyorlar.
Yukarıdaki tablo, 17 Ağustos depreminde Sapanca’da yaşandı. Ama gazeteler yazmadı.

Yazar: Cüneyd Suavi
Kaynak: Zafer Dergisi

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

177

Wednesday, 26.10.2011, 11:34


Rahmetli Mehmed Akif karakteri bozuk insanlardan yılmış da demiş ki:
-"iki yüzlüleri arıyorum. meğer onlar ne iyi insanlarmış."
Akif' in sağlam karakterini bilenler bu söze çok şaşırmışlar ve dolayısıyla nedenini sormuşlar. Merhum şairimizin cevabı şöyle olmuş:
-"Efendim şimdi çok yüzlüler çıktı ortaya. Onlara bakınca iki yüzlüleri çamla, çırayla aramaya başladım.
İki yüzlüleri hiç olmazsa anlamak ve şerlerinden sakınmak mümkündü.
Ama çok yüzlüleri ne anlamak ne de şerrinden korunmak mümkün."
Bu hatırayı dinleyen değerli dost, yüzündeki acı tebessümün sebebini şöyle açıkladı:
-"Rahmetli Akif bugün sağ olsaydı çok yüzlüleri de hasretle aramaya başlardı. Çünkü şimdi ortaya yüzsüzler çıktı ..."

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

178

Wednesday, 26.10.2011, 11:39


Bir kimse, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin huzurunda geçim darlığından ve fakirlikten şikâyette bulundu. Bunun üzerine Mevlânâ o kimseye:
“Eğer sana, organlarından birini mesela gözünü alıp yerine bin altın verelim deseler, râzı olur musun?” diye sordu.
O da: “Hayır, râzı olmam,” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Mevlânâ şöyle buyurdu:
“Ey kardeşim! Mâdem ki râzı olmazsın, niçin geçim sıkıntısından şikâyette bulunursun? Fakirim diyorsun? Bu kadar altından daha kıymetli organlara sahipken, vücudun sıhhatte ve âfiyette iken, tencerende çorban da kaynıyorken niçin bunları sana bağışlayan Allah’a şükretmiyorsun?
Düşünmez misin ki, nice zenginler vardır ki sende olan bu nimetlerden mahrumdurlar.
Elde edebilmek için bütün servetlerini feda etmek isterler de yine de mümkün olmaz.

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

179

Wednesday, 26.10.2011, 11:47



"Çok adam" olmaktır infak, "Çok mal" vermek değil sadece...
Çok mal versen de, başa kakıyorsan ve incitiyorsan, "Az adam" sın demektir.
Başa kakmayacak ve incitmeyecek kadar "Çok adam" olman, "Çok mal" vermenden daha önemlidir Allah için.
Yoksa, vermemen vermenden hayırlıdır.
Allah senin vermene muhtaç değildir; Sen vermeye muhtaçsın.
Malın üzerinden kendine pay çıkarıp başa kakıyorsan, incitiyorsan, malını vermekle alacağını almamışsın demektir.
Ama Halîm olan Allah seni bekliyor. Sabırla... (SENAİ DEMİRCİ)

TurkEce/GnL

[Forum Ablası]

  • "TurkEce/GnL" bir kadın
  • Konuyu başlatan "TurkEce/GnL"

Mesajlar: 47,568

Kayıt tarihi: Sep 16th 2010

Konum: TC İstanbul/allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

180

Wednesday, 26.10.2011, 11:57

Alimlere Verilen Önem



Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettikten sonra, İstanbul'a geri dönüyordu.
Adana civarına geldiklerinde, şiddetli yağmur yağmış, ortalık çamur içinde kalmıştı.
Bir kaç gece o havalide konakladıktan sonra, yola çıktılar.

İlim adamlarına son derece kıymet veren Yavuz, yanı başında devrin büyük ilim adamlarından Kemal Paşazade ile beraber gidiyorlardı.
Bir ara İbni Kemal'in atı tökezleyerek ayağından sıçrayan çamur, Yavuz'un üzerine bulaştı.
Bu tökezleme esnasında, hem Yavuz'u ileri geçmiş olmasından, hem de üzerini pislemiş olmasından İbni Kemal korktu.

Bu hadise karşısında Yavuz Sultan Selim adamlarına,
“Bana yeni bir kaftan getirin ve bu elbisemin üzerindeki çamurları da sakın temizlemeyin!
Âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur benim indimde muhteremdir.
Ben öldüğüm zaman bu kaftanımı, kefenimle beraber sarın” dedi.