Çevresine verdiği zararı fark etmemesi: Burada önemli olan, herkesin çok açık bir şekilde farkında olduğu ve rahatsızlığını yaşadığı bu durumun, bilmişlik yapan kişi tarafından neredeyse hiç fark edilmemesidir. O kişi, hayatın normal akışının devam ettiğini ve verdiği fikirlerle sadece çevresindeki insanlara yardımcı olduğunu sanır. Oysaki oluşturduğu rahatsızlığın, verdiği fikirlerin sağlayacağı faydadan daha önemli olabileceğinin şuurunda değildir.
Bilmişliğin Nedeni İnsanın Kendi Aklını Beğenmesidir
Bilmişliği bir yaşam tarzı olarak benimsemiş olan insanlar, Kuran’da bildirilen akıl ve anlayış keskinliğinden oldukça uzaktırlar. Buna rağmen bu kişiler, kendi akıllarını çok beğenirler ve kendilerini diğer insanlardan çok daha akıllı zannederler. Herkese her konuda fikir verecek bir akla sahip oldukları kanaatindedirler. Sağdan soldan duydukları kulaktan dolma bilgileri, başlarına gelen olaylardan kendilerince çıkardıkları sonuçları sentezleyip büyük bir hayat tecrübesi edindiklerini sanırlar. Herkese her fırsatta bu tecrübeyi ispatlamaya çalışırlar. Burada akıl, zeka, ahlak ve kültür gibi özellikler ikinci derecede kalır. En çok vurgulanan konulardan biri de, yaş faktörüdür. Bu sözde üstünlük; “sen gelirken biz gidiyorduk”, “ben senin küçüklüğünü bilirim” gibi ifadelerle vurgulanır.
Bu gibi insanların, fikir öne sürdüğü, bilmişlik yaptığı herhangi bir konuda haksız olduğu anlaşılsa bile, haksızlığını kabullendiği çok nadir rastlanan bir durumdur. Yanılmak, hata yapmak, haksızlığının ortaya çıkması bilmiş insanın asla hoşuna gitmez. Çünkü zaten asıl önemli olan bir sonuca varılması, doğruların, gerçeklerin ortaya çıkması değil çoğunlukla kendi komplekslerinin tatmin bulmasıdır.
Bu tür bir ortamda yetişen çocuklarda da, daha küçük yaşlardan itibaren benzer özellikler yerleşmeye başlar. Örneğin kültürlü, entelektüel, varlıklı, fakat İslam ahlakından uzak bir yapıya sahip bir ailenin çocuğu çoğunlukla bilmiş, ukala, insanları küçük gören, kendini her konuda haklı ve yeterli sanan bir kişilik edinir. Küçüklükten “büyümüş de küçülmüş” bir görünümü olan çocuk, İslam ahlakını öğrenmediği, eğitim almadığı takdirde bu yapıyı hayatının her döneminde üzerinde taşır.
Bilmişlikten Nasıl Kurtulunur?
Bilmişlik yapmayı alışkanlık edinmiş bir kişinin yapması gereken, kendisi olmasa da dünyanın döndüğünü, olayların akıp gittiğini hiç unutmamasıdır. O olmasa da konular halledilecek, o olmasa da insanlar güzel fikirler sunarak konuları çözüme kavuşturacaklardır. Herşey ‘o var olduğu için’ mükemmel işliyor değildir. Bu durumu bu kişiye anlatmanın yollarından birisi ise, ondan, çevresinde gördüğü bilmiş bir insanı analiz etmesini istemektir. O da, kendisine karşı bilmişlik yapan, talep edilmediği halde her işe gereksiz yere karışan, sürekli birşeyler hakkında fikir yürüten, akıl veren, eleştiren, başkalarının yöntemlerini, tavırlarını beğenmediğini ifade eden, ‘herşeyi en iyi ben bilirim’ mantığındaki bir insandan çok rahatsız olduğunu dile getirecektir. Ancak buna rağmen, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kendisinin de başkalarına yaptığının farkında değildir.
Bu yönde nefsi üzerinde derin ve detaylı düşünmediği için, bilmişliğin üzerinde oluşturduğu iticiliğin ve bu tavrıyla çevresinde oluşturduğu rahatsızlığın da boyutlarını görememiştir. İşte bu gerçeği ona göstermek, bu kişinin Allah’ın izniyle daha samimi düşünmesini ve ahlakını değiştirmeye yönelmesini sağlayacak olabilir. Bu gerçeğin çok az dahi farkına vardığında, inşaAllah bütün karakterini değiştirecek; ve daha samimi, daha güzel bir ahlak elde edecektir.
Aklın Tek Sahibi Yüce Allah’tır
İnsanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Yüce Allah’tır. Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir. Yüce Allah’ın dilemesi dışında kendi başına hareket edemeyen, düşünemeyen, dünyada kapladığı alan bile çok küçük olan insanın aklını beğenmesi, aklına gelenleri kendi düşüncesiymiş gibi benimseyip kendine benlik vermesi ise en büyük günahlardan biri olan şirke yol açar. Tüm bu gerçekleri bilen ve şirkten şiddetle kaçınan müminler, kendi akıllarını beğenerek “bilmiş” bir mantık geliştirmez ve kibire kapılmazlar. Tam tersine bu aklın kaynağının Yüce Allah olduğunu düşünerek O’nun huzurundaki acizliklerini anlarlar. Allah’ın ilhamı ile hayırla sonuçlanan kararlar aldıklarında da yine Rabbimiz olan Yüce Allah’a yönelerek O’na şükrederler. Temiz akıl sahiplerinin, aklın asıl sahibi olarak sadece Allah’ı yüceltmeleri gerektiği Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
“... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32)
Kuran’da Bilmişlik Yapıp Akıl Verenlerin Durumu ile İlgili Pek Çok Ayet Vardır
Bilmişlik Allah’ın bildirdiği din ahlakından yüz çeviren kişilerin ve şeytanın sıkça kullandıkları bir tavırdır. Kuran’da konuyla ilgili ayetlerin bazıları şöyledir:
‘ Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
‘ Onlara peygamberleri dedi ki: “Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.” Onlar: “Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?” dediler. O (şöyle) demişti: “Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.” (Bakara Suresi, 247)
‘ Allah’ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcamayı çirkin görerek: “Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.” Bir kavrayıp-anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)
‘ Dediler ki: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbim’i yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?” (İsra Suresi, 90-93)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 81. sayı (Mart 2011) 52. sayfada yayınlanmıştır.