Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

Saturday, 20.08.2011, 21:19


Bir zamanlardı bu gazhanede bir dem vardı
Gece sahilde sular ferce kadar cağlardı

O çağıltıyla beraber dokunurken def u cenk
Bir güneş dalgalar üstünde doğar rengarenk

Mavi bir gökyüzü titrerdi güzel bir histe
Rindiler mugbeceler mest butun mecliste

Ve o haletle butun kahkahalar nağmeleşir
Dilde Yahya Kemal`in şarkisi şehnameleşir

O gürültüyle sular çalkalanır cağlardı
Bir zamanlardı bu gazhanede bir dem vardı

Lakin artık o hayal alemi bir efsane
Ses seda yok bu değil sanki

42

Saturday, 20.08.2011, 21:19

Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ,
Büyülü göklerinde sesler duyduğum Aden,
Avlucumda dört kollu nehrin verdiği maden,
Üstümde yemişleri alnıma değen Tuba.
Müşiş dünyası ile, uykuma girdiği yere.
Gülümsüyor mavi bir at ışığında kamış.
Gollerin sekli dolu derinliğine dalmış
Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler.
Suların aydınlığında saadetten bir iz:
dallardan süzülen kayığından bu hoş insan,
Omsuzuna değen arzu dolu dudakları kan.
Artık bir cennete bağlı butun günlerimiz.

Artık ışıkla dolu billur bir kadeh gibi,
En güzel şeytanin elinde tutuğu gurup;
Aksamlar ağzımda har kulada bir şurup
Ve basımda geceler yeşil bir deniz gibi.

Ufkumda mavi bulutların uçuştuğu dağ
Ve nebati bir alemde duyulan ilk hece,
Bir sesin aydınlattığı yalan dolu gece
Ve dumanlı bir sabah serinliği ormanda.

Ne ondan itidal, ne benden günahkar hali
Ruhları bir kus gibi avare kılan uyku.
Dağılan içimde her zaman o baygın koku,
Lezzeti dudağımda buğulasan şeftali.

43

Saturday, 20.08.2011, 21:20

Nedendir, biliyor musun;
Her gece rüyama girişin,
Her gece şeytana uyuşum,
Bembeyaz çarşafların üstünde;
Nedendir, biliyor musun?
Seni hala seviyorum, eski karim.

Ama ne kadınsın, biliyor musun?

44

Saturday, 20.08.2011, 21:21

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip Musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam

45

Saturday, 20.08.2011, 21:22

mektepten kaçıyorsun,
kus tutuyorsun,
deniz kenarına gidip
fena çocuklarla konuşuyorsun,
duvarlara fena resimler yapıyorsun
bir şey değil,
beni de bastan çıkaracaksın,
sen ne fena çocuksun.

46

Saturday, 20.08.2011, 21:23

Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, suya suya ;
Kiminiz midye çıkarır dubalardan;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Kiminiz cimacıdır halat basında;
Kiminiz kustur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,
Şıp diye geçer Köprünün altından;
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli içinizde?
Bakmayın, gün olur, ben de
Bir şiir söylerim belki sizlere dair;
Elime üç beş kuruş geçer;
Karnim doyar benim de.

47

Saturday, 20.08.2011, 21:23

İstanbul’dan ayva da gelir, nar gelir
Dondum baktım, bir edalı yar gelir,
Gelir desen dar gelir;
Gün aşırı alacaklılar gelir.
Anam
Dayanamam,
Bu is bana zor gelir.

48

Saturday, 20.08.2011, 21:25

Bıktım usandım sürüklemekten onu,
Senelerdir, ayaklarımın ucunda;
Bu dünyada biraz da yaşayalım,
O tek başına,
Ben tek başıma.

49

Saturday, 20.08.2011, 21:26

Dili çözülüyor gecelerine.
Gölgeler kaçışıyor derine
Alıp sihrini bilmecelerin:
Gün doğuyor şehrin üzerine.
Korkarak şeklalıyor bacalar,
Gün doğuyor şehrin üzerine;
Dalıyorlar günün gözlerine
Gözleri uykulu atmacalar.

Sallayarak dallarını kavak
Yükseliyor her günkü yerine,
Gün doğuyor şehrin üzerine
Mavi bir ışıkla ağararak.

Gün doğuyor şehrin üzerine,
Renk hacimle doluyor her yer.
Bakıyor dağınık yüzlü evler
Hala yanan sokak fenerine.
Toprak kımıldıyor yavaş yavaş,
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Bembeyaz gece çiçeklerine
Sabahla düşüyor bir damla yas.

Ve bir deniz hücumu halinde
Gün doğuyor şehrin üzerine.

50

Saturday, 20.08.2011, 21:27

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun.

Yarasalar duyurmada bana
Kanatlarının ihtizazını.
Şimdi hep korkular benden yana
Bekliyor sular, açmış ağzını.

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak vurmada nabzı ruhun.

Siyah ufukların arkasında
Seslerle çiçeklenmede bahar
Ve muhayyilemin havasında
En güzel zamanın renkleri var.

Ölmedim halâr. yaşamaktayım.
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun!
Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.

Ruhum ölüm rüzgarlarına eş,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor... lâkin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.

51

Saturday, 20.08.2011, 21:29

Akşamla bak yine gül rengi buhurdan
Bin bir hülyaya acık penceremin camında.
Sukut örüp bu sıcak sonbahar akşamında
Bir alem doğdu yine giden günün ardından.
Sardı o her akşamki sessizlik yokuşları,
Bir alem doğdu yine giden günle beraber;
Geldi medar ellerinden beklediğim haber
`Baş cıvıltıya can evimin kuşları.`

Gördüm giden günün ardından sulara dalan
Gözlerin yeni bir dünyaya açıldığını,
Bir ustura alemine yaklaşıldığını,
Bu aksam kuşlarının ufuktan koptuğu an.
Kuruldu bir alem her günkü dünyamdan uzak,
Kaybolduğum düşünceye ve kendime yakın.
Kuşlar... dizi dizi kuşlar.. kuşlar akın akın..
Rüyam benden bu aksam ve ben rüyamdan uzak...

52

Saturday, 20.08.2011, 21:30

Bir evin bir köpeği vardı;
Kıvır kıvırdı, adi Cincon`du, oldu.
Bir de kedisi vardı: Maviş,
Kayboldu.
Evin kızı gelin oldu,
Küçük bey sınıfı geçti.
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi boyler.
Hayat böyle zaten!..

53

Saturday, 20.08.2011, 21:31

I

Damlara bakan penceresinden
Liman görünürdü
Ve kilise çanları
Durmadan çalardı, butun gün.
Tren sesi duyulurdu yatağından
Arada bir
Ve geceleri.
Bir de kız sevmeye başlamıştı
Karsı apartmanda.
Böyle olduğu halde
Bu şehri bırakıp
Başka şehre gitti.
II

Simdi kavak ağaçları görünüyor,
Penceresinden,
Kanal boyunca.
Gündüzleri yağmur yağıyor;
Ay doğuyor geceleri
Ve pazar kuruluyor, karsı meydanda.
Onunsa daima;
Yol mu, para mi, mektup mu;
Bir düşündüğü var.

54

Saturday, 20.08.2011, 21:32

Gün dogmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin iri pınarların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul.
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mi dersin, kuşlar mi dersin;
Bayramlar seyranlar mi dersin, senlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mi ?
Heeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.

55

Saturday, 20.08.2011, 21:34

Eski bir sevdadan kurtulmuşum;
Artık butun kadınlar güzel;
Gömleğim yeni,
Yıkanmışım,
Tıraş olmuşum;
Sulh olmuş.
Bahar gelmiş.
Güneş açmış.
Sokağa çıkmışım, insanlar rahat;
Ben de rahatım.

56

Saturday, 20.08.2011, 21:34

Kimse duymadan ölmeliyim
Ağzımın kenarında
Bir parça kan bulunmalı.
Beni tanımayanlar
``Mutlak birini seviyordu`` demeliler.
Tanıyanlarsa, ``Zavallı, demeli,
Çok sefalet çekti...``
Fakat hakiki sebep
Bunlardan hiçbirisi olmamalı.

57

Saturday, 20.08.2011, 21:35

İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veliyim,
Eli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Rumeli Hisarı’na oturmuşum;
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum:

`İstanbul’un mermer taşları;
Basıma da konuyor aman martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalım
Senin yüzünden bu halim.``İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalım
Boynuna vebalim!`

İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veli;
Eli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.

58

Saturday, 20.08.2011, 21:36

Gerin, bedenim, gerin;
Doğan güne karsı.
Duyur duyurabilirsen,
Elinin kolunun gücünü,
Ele güne karsı.

Bak! dünya renkler içinde!
Bu güzel dünya içinde
Sevin sevinebilirsen
İnsanlığın haline karsı.
Durmadan isliden saatlerde
Dişli dişliye karşı;
Dişlilerin arasında,
Güçsüz güçlüye karsı.
Herkes bir şeye karsı.
Küçük hanim, yatağında, uykuda,
Rüyalarına karsı.

Gerin, bedenim, gerin,
Doğan güne karsı.

59

Saturday, 20.08.2011, 21:37

Elinde Bursa çakısı,
Boynunda kırmızı yazma;
Değnek soyarsın aksamlara kadar,
Filoya tarlasında.

Ben sana hayran,
Sen cama tırman.

60

Saturday, 20.08.2011, 21:45

I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye

II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir aksam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kilindi, gömüldü.
Duyarlarsa olduğunu alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yaz isiyle:
`Ölüm Allahın emri,
`Ayrılık olmasaydı.`

Benzer konular