Bilinen bir hilkayedir. Zamanın birinde, bir ülkenin despot kralı, canının sıkıldığı bir gün, aşçıbaşını çağırır ve “Bana bugün, dünyanın en tatlı, en lezzetli, en güzel yemeğini pişir aşcıbaşı,” diye emir buyurur. Akşam kralın önüne belki de hayal ettiğinin çok ötesinde basit bir dil yemeği konur.
Kral hem biraz şaşkın hem de biraz celallenerek, “Nedir bu aşçıbaşı?!.. Dünyada onca tat varken, gele gele basit bir dil mi geldi aklına?..” diye sorar. Boynunu büken aşcıbaşı, “Efendim, dünyanın en tatlı sözleri, en güzel duygu ve düşünceleri dil ile aktarılır. Hayatın tadı ve lezzeti dil ile gerçekleşir,” der ve belki de kellesini böylece kurtarır.
Gel zaman, git zaman yine bir gün kral çağırır aşcıbaşını, “Senden dünyanın en lezzetli yemeğini istemiştim. Bir dil getirdin. Madem öyle, şimdi de dünyanın en kötü, en berbat, en lezzetsiz yemeğini pişir bana,” diye emreder.
Akşam olduğunda, kralın sofrasında, yine dilden yapılmış bir yemek servise hazır beklemektedir. Bunu gören kral, bu kez daha da sinirlenerek, “Nedir bu?!. Bana en lezzetli yemek olarak dil getirmiştin. Şimdi de en lezzetsiz diye, aynı yemeği getiriyorsun?..” diye hiddetle sorar. Aşcıbaşı, yine boynunu bükerek, “Sayın kralım, dünyada en kötü sözler, en acı verici deyişler, en tatsız haberler hep dil ile aktarılır. Dilden daha kötü yemek ne olabilir ki?..” cevabını verir ve yine kelleyi kurtarır.
Pek doğru değil midir?.. Dilimiz aracılığıyla, iyisiyle ve kötüsüyle düşüncelerimizi, duygularımızı anlatmak için kullanılan hareket, söz, yazı ile aktarılan işaretler ve simgeler sistemine “Dil/lisan” diyoruz. Dil bu bağlamda değerleri, duyguları, düşünce ve önerileri açıklama, anlatma, bildirme, paylaşma olgusunu anlatan bir kavramdır. Bugün yeryüzünde konuşulan tüm farklı dillerin alfabesi, Hz.Adem ile Hz.Havva’nın ağızlarından çıkan ilk harflerden başkası değildir.
Hz.Adem’den bu yana insanlığın gelişmesi kültürü, tarihi, barış ve savaş dönemleri, bilgi ve bilim birikimi, düşünmesi, çalışması ve sonucunda bütün bunları yazıyla ya da sözlü olarak aktarması ile gerçekleşmiştir. Yazı ve konuşma dili, dünyayı şekillendiren en büyük güçtür. Doğru ve hayır için kullanıldığında adeta “Melek” görevi yapar. Barış, mutluluk, bereket, iyilik üretir ve birlik, dirlik getirir.
Dil, şer için kullanıldığında da maalesef “Şeytan” görevini üstlenir. İkilik, ayrılık, bencillik ve mutsuzluk getirir. Her ikisinden birinin seçimi, insanoğlunun hür iradesine bırakılmıştır.
Dilin kullanımında, anlamların ifade edilmesinde içtenlik, yalın duygu ve iyi niyet çok önemlidir. Tasavvufta öğretilen bir arınma yolu, içi dışı bir olmaktır. “Sözün kalpten geleni makbuldür,” denir. Kalpten gelen kalbe gider. Yalnızca kelimelerde kalan, salt kalıp ve ifadeler, geçmeyen para gibidir. Hiç bir değeri de yoktur.
Dil, konuşmamızı sağlarken bizi düşünmeye zorlar. Adeta zorunlu kılar. Düşünülmeden edilen söz, sahibine pişmanlık getirir, Kalp kırar ya da yavan olabilir bazen de gereksiz. Dilin önemli bir görevi, geçmişin zenginliklerini günümüze, bugünün bilgi ve tecrübelerini de geleceğe taşımasıdır. Kültürün yaşamasının en önemli görevlisidir dil. Kültürün temel dinamiğidir.
Milletlerin gücü dil ve düşüncelerin gücünde gizlidir. Kişi, dilini ne kadar iyi ve bilinçli kullanıyorsa, başkalarıyla ne kadar rahat ilişki kurabiliyorsa, o oranda “Kendi” olarak kalmasını garanti altına alır. Bir toplum da dil, düşünce, kültür ve bilim zenginliğiyle sağlam olarak ayaktadır.
Dil aynı zamanda milli bir varlıktır. Her birimiz ana dilimiz üzerine titremeliyiz. Diline özen göstermeyen, kirlenmesine göz yuman, ona sahip çıkmayan bir toplumun milli bütünlüğünü, birliğini koruması çok zordur. Türkçe kelimelerin arasına yabancı kelimeleri kullanmanın bir görgü ve kültür artısı olduğunu düşünenler, dilimize en büyük haksızlığı yapanlardır. Evde, sokakta hangi kelimelerle konuşuyorsak, tüm milletimiz tarafından benimsenen bu kelimelerin toplamı “Milli dil”i oluşturur.
Kitapları karıştırdığımızda, dil konusunda yüzlerce düşünce, söz ve duyguya rastlarız. Bu da dile tarih boyunca ne denli önem verildiğinin kanıtıdır kanımca. “Tatlı söz söyleyen, kötü söz işitmez,” demiş Firdevs...”Hz. Ali’nin “İnsanın kelamı aklın terazisidir,” deyişi, insan ilişkilerinde dilin önemini ne güzel anlatır.
Büyük şairlerimizden Yahya Kemal Beyatlı, Türkçe için “Bu dil ağzımda anamın ak sütüdür,” derken, Fazıl Hüsnü Dağlarca da, “Türkçe benim ses bayrağımdır,” demiştir. Türkçemiz atasözlerimizin, hikâyelerimizin, deyimlerimizin ve kısaca tarihimizin varlık sesidir. Rahmetli Barış Mançu’nun, “Öğrenilmesi gereken ilk dil, tatlı dildir” sözleri beni her zaman çok etkilemiştir.
Konuyu noktalarken dil, söz ve arkadaşlık üzerine de duygularımı ve düşüncelerimi belirtmek isterim. İnsan vardır söylediği sözler büyür, ışık olur, akıl olur, unutamayız. İnsan vardır sözleri ile insanı inceltir, yüceltir, farkına varmadan adeta eğitir. Usulca ve bilgece... İşte arkadaş ve dost olabilmek için bu kişileri tercih etmek manevi bakımdan da bizim zenginliğimiz olacaktır.