Giriş yapmadınız.

  • "06**ECE**" bir kadın
  • Konuyu başlatan "06**ECE**"

Mesajlar: 9,115

Kayıt tarihi: Dec 1st 2012

Konum: ADANA

  • Özel mesaj gönder

1

Sunday, 12.01.2014, 22:05

Yalanin Gözyaşlari

YALANIN GÖZYAŞLARI

İnsan olarak hepimiz hem kendimizle, hem de çevremizdeki insanlarla barış halinde olduğumuz zaman mutlu oluruz.

Yaşamak o zaman tatlı olur, yüzümüz güler, yaptığımız her şeyden zevk alırız.

Herkes böyle olursa, toplum huzurlu ve mutlu olur. Güven içinde yaşarız.

Ama nedense bazı şeyler bizi bunlardan alıkoyar. Bazı duygular var ki, bu duygular bizi yanlış yapmaya iter. Ben benim duygusu, o da kim ki dediğimiz başkalarını küçük görme duygusu, gururumuz, çıkarlarımız, elindekileri ile yetinmeyip daha çok şeye sahip olma duygusu, haset, kin, tembellik, çalışmadan kazanmak … Bunlara ekleme yapabiliriz…

Güvenilir bir insan olmak çok zordur. Yıllarca uğraşırsınız, küçük bir yalan sizin yıllarca uğraşarak kazandığınız o şeyi yok eder gider.

Güvensizlik kötü bir hastalıktır. Güveni yıkan, insanlar arasındaki ilişkiyi aile bağlarını darmadağın eden şeylerin başında hiç şüphe yok ki, yalan söylemek gelir.

Yalan, bilerek, isteyerek, tasarlayarak söylenir. Kasıtlı bir davranıştır. Daha söz ağızdan çıkarken insan, verdiği sözü yerine getiremeyeceğinin bilinci içindedir. Tabii her zaman böyle olmayabilir, bazen farklı nedenlerle de verilen söz yerine getirilemez.

Biri size geliyor, sevdiğiniz biri bu, sizden yüz lira borç istiyor. İsterken de diyor ki, üç gün sonra vereceğim. Sizin de paranız fazla yok. O yüz liraya sizin de ihtiyacınız var. Ama üç gün idare edebilirsiniz. Düşünmeden, ona inanarak veriyorsunuz.Aradan üç gün geçiyor, para gelmiyor.

Siz verdiğiniz parayı geri alacağım diye planlar yapıyorsunuz. Sıkışık duruma düşüyorsunuz. Sizden para alan sizi görüyor, oralı bile değil. Bir üç gün daha geçiyor, sonra bir üç daha….

Anlıyorsunuz ki, sizden para alan, ödemek için almamış, sizi yalan söyleyerek kandırmış.

Böylece iki dostun arasına güvensizlik giriyor. Ve ilerleyen zamanlarda biri ötekinden kaçarken, öteki onu görmek bile istemiyor.

Bu sadece bir örnek. Düşünün ki toplumda yalana dayalı ne hayatlar var, ne yalancı insanlar var.

Sevmediği halde, seni seviyorum diyor. Sonra anlaşılıyor ki, sevmiyor. Bir takım çıkarlar, zevkler elde etmek için söylemiş bunları.

Yalanlar dost arkadaş çevresinde söylendiği gibi, ticari alanlarda, alışverişlerde de söyleniyor. Bunlar daha tehlikeli, daha ciddi sorunlar yaşatan yalanlar.

Kooperatif yöneticileri topladıkları paraları alıp kaçıyorlar. Ama o paraları alırken söylediklerinin hepsi yalanmış.

Adam bina yapıyor, alıcıya diyor ki, bizim bina sağlam yapıldı, bina ilk sallantıda yıkılıyor.

Karısı soruyor, Ahmet nerelerdeydin, merak ettim seni? Diye, o pişkin pişkin, kumar oynadığını gizlemek için işim çıktı, diyebiliyor.

YALAN tehlikeli bir ur gibi vücuda yayılmadan önlenmelidir.

Bunun yolu önce insanımızı imanlı yetiştirmek, Kuran’a ve O’nun hükümlerine, ayetlerine uyulmasını sağlamaktır.

Çünkü Allah Kuran’da yalan söylemenin günah olduğunu, bunlardan sorumlu olacağımızı ve sorguya çekileceğimizi şöyle anlatmaktadır.

Yapmayacağınız şeyleri söylemeyiniz. Bu, Allah katında günahtır. Saf Suresi ayet 2-3

Allah, kesin olarak yapmayacağımız şeyleri söylemememizi, insanları kandırmamamızı söylemektedir. Sonra Allah katında günah olan şey, insanlar nazarında da suçtur, kötüdür, aşağılık bir davranıştır.

Yalanı önlemenin başka bir yolu da, şüphesiz eğitimdir. Küçük yaşlarda güzel şeyleri öğretmekle yükümlü olduğumuz çocuklarımızın ilk öğretmenleri ve en büyük örnekleri ana babalarıdır.Çocuğa daha küçükken yalan söylemenin çirkinliği anlatılmalı, sonra Kuran’dan örnek vererek de, Allah böyle istiyor denilmelidir.

Peki ya ana baba bilmiyorsa? Hayatında Kuran okumamışsa? Bazılarının dediği gibi Kuran’ı çocukların beynini yıkama aracı görüyorsa? O zaman işte kötü sonuçların başlama noktası ortaya çıkıyor.

Unutulmamalıdır ki, bu dünyada yapılanların ahrette hesabının verilmeyeceğine inanan bir insan, aslında eğitilmiş gibi görünür ama, o eğitilmemiştir.Allah bana ölünce sorar diye bilse soruyorum kötü davranış sergilerlermi?

Okullarda, matematik dersinde öğretmen, hesabı kitabı iyi yapın, yapmaz da hile ederseniz, bu davranışınız insanlar arasında itibarınızı yok eder, ahrette bunun hesabını verirsiniz dese, eminim ki, ertesi günü gerici ve yobaz öğretmen diye manşet atarlar.

Biri çıkıp da işin doğrusu bu, amacımız dürüst insan yetiştirmek diye öğretmeni savunamaz.

İnsanların çıkarları öne çıktığında, kanunlara da uydurarak, kimse bilmez diye nice toplum parası, şahısların ceplerine inmiştir. Bu konuda Allah bakınız ne diyor:

Her kim emanete hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her insana; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez. Ali İmran 161

İnsan önce kendine dürüst olmalıdır. Kendisine değer verilmesini isteyen insan, önce başkalarına değer vermelidir. Kimse beni kandırmasın, bana kimse yalan söylemesin, bana saygı gösterilsin, bana güven duyulsun, beni sevsinler, bana yardımedilsin diye düşünen insanın, önce bunları kendisinin yapması gerek.Kendisine yapılmasını istemediği gibi kendiside başkasına yapmamalı.

Yalan söylemek, kötü bir davranış, çirkin bir alışkanlık, iğrenç bir yoldur.Şeytanın en büyük tuzağıdır.

Ne kendimizi kandıralım, ne de başkalarını.Unutmayalım ki herşeyin bir hesabı vardır.

Ne yazık ki, en büyük yalanı da bizi Yaratana karşı söylemekteyiz. O’nun bize verdiği nimete isyan etmek yalanın en büyüğüdür. İnsanlardan, görmesin, bilmesin diye çekinen insan, her şeyi bilen Allah’tan çekinmemekte, arzularını tatmin için gösterdiği çabayı Allah’ı tanımak, bilmek için göstermemektedir.

Kendini yaratıp bilene saygı göstermeyen, insanlara saygı gösterir mi? Gösteriyor gibi olsa ne kadar inandırıcı olur?

Doğruyu söyleyerek barış, huzur ve güveni yakalamak varken, yalan söyleyerek gözyaşı dökmek ve döktürmek, şu kısa hayatımızda, yapılacak en kötü şeydir.

Yalanın gözyaşları acılarla doludur.Yalan söyleyen insan o an için karşısındakini kandırdığını zanneder ama aslında sadece kendisini kandırmış ve en büyük kötülüğü kendisine yapmıştır.Hiç bir yalan gizli kalmaz yavaş yavaşta olsa er geç ortaya çıkar ve yine en büyük zararı kendisi görür.Kendisine inanan , güvenen insanları kaybeder aile bağlarını koparır ve son pişmanlığı fayda vermez.

Allah diyor ki:

Yalan sözden kaçının. Hac 30

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "06**ECE**" (12.01.2014, 22:15)


Atilla_Ky

Moderatör

  • "Atilla_Ky" bir erkek

Mesajlar: 22,887

Kayıt tarihi: Dec 17th 2010

Konum: Allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

2

Sunday, 12.01.2014, 22:09

Güzel bir paylaşım Ece :aro:


  • "06**ECE**" bir kadın
  • Konuyu başlatan "06**ECE**"

Mesajlar: 9,115

Kayıt tarihi: Dec 1st 2012

Konum: ADANA

  • Özel mesaj gönder

3

Sunday, 12.01.2014, 22:19

Aminn inş. abimm teşekkür ederim ...Sizdende :aro: abimm...

  • "MUSTAFA ÇİLEK" bir erkek

Mesajlar: 11,783

Kayıt tarihi: Mar 5th 2011

Konum: TOKAT

  • Özel mesaj gönder

4

Monday, 27.04.2015, 23:40




Çanakkale’ de Bir Şehîdin Ailesine Son Mektubu

canakkalesehidleri2 Haziran 1916’da Kolağası (Yüzbaşı) Mehmed Tevfîk, Çanakkale Harbi’nde bir İngiliz mermisi ile yaralanmış ve şehîd olmadan önce şu mektubu yazmıştı:
Ovacık yakınlarındaki Ordugâhtan 18 Mayıs 1331 Pazartesi (1916)
Sebeb-i hayatım, feyz-i refîkım,
Sevgili babacığım ve vâlideciğim,
Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muhârebede sağ yanımdan ve pantolonumdan hâin bir İngiliz kurşunu geçti. Hamdolsun kurtuldum.Fakat, bundan sonra gireceğim muhârebelerden kurtulacağıma ümîdim olmadığından, bir hâtırâ olmak üzere, şu satırları yazıyorum.
Hamd ü senâlar olsun Cenâb-ı Hakk’a ki, beni bu rütbeye kadar ulaştırdı. Yine mukadderât-ı ilâhiyye olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla, beni vatan ve millete hizmet etmek için nasıl yetiştirmek lâzımsa öylece yetiştirdiniz. Sebeb-i feyz-i refîkım ve hayatım oldunuz. Hakk Teâlâ Hazretleri’ne nihâyetsiz hamd ve sizlere sonsuz teşekkürler ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugün hak etmek zamânıdır. Vatanıma olan mukaddes vazîfemi yerine getirmeye çalışıyorum. Şehîdlik rütbesine kavuşursam, Cenâb-ı Hakk’ın en sevgili kulu olduğuma kanâat edeceğim. Asker olduğumdan, bu her zaman benim için pek yakındır.
Sevgili babacığım ve vâlideciğim! Gözbebeğim olan hanımım Münevver’i ve oğlum Nezihciğimi önce Cenâb-ı Hakk’ın sonra sizin himâyenize bırakıyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapmaya çalışınız. Servetimizin olmadığı mâlûmdur. Mümkün olandan fazla bir şeyi isteyemem. İstersem de boşunadır. Refîkama (hanımıma) hitâben yazdığım kapalı mektubu lütfen kendi eline veriniz! Tabiî ağlayıp üzülecek; tesellî ediniz. Allâh Teâlâ’nın takdîri böyle imiş. İsteklerim ve borçlarım hakkında refîkamın mektubuna koyduğum deftere ehemmiyet veriniz! Münevver’in hâfızasında veyahut kendi defterinde kayıtlı borçlar da doğrudur. Münevver’e yazdığım mektubum daha geniştir. Kendisinden sorunuz.
Sevgili baba ve vâlideciğim! Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdur. Beni afvediniz! Hakkınızı helâl ediniz! Rûhumu şâd ediniz! İşlerimizin düzeltilmesinde refîkama yardımcı olunuz!
Sevgili hemşîrem Lütfiyeciğim!
Bilirsiniz ki, sizi çok severdim. Sizin için gücümün yettiği nisbette ne yapmak lâzımsa isterdim. Belki size karşı da kusûr etmişimdir. Beni afvet, mukadderât-ı ilâhiyye böyle imiş. Hakkını helâl et, rûhumu şâd et! Yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih’e sen de yardım et!
Ey akrabâ ve dostlarım, cümlenize elvedâ! Cümleniz hakkınızı helâl ediniz! Benim tarafımdan cümlenize hakkım helâl olsun! Elvedâ, elvedâ! Cümlenizi Cenâb-ı Hakk’a tevdî ve emânet ediyorum. Ebediyyen Allâh’a ısmarladık, sevgili babacığım ve vâlideciğim…
Oğlunuz
Mehmed Tevfîk