Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

Monday, 5.01.2015, 09:44

Yazı, mürekkep ve kan

Yazmak başlı başına netameli bir süreçtir: yaratıcılığa içkin olduğu kadar, bozguna da meyyaldir. Blanchot’un dediği gibi “ölmemek için yazmak”tır. Tahayyül, kağıt ve mürekkep ilişkisi sıkıntılıdır sıkıntılı olmasına, lakin imgeler ve rüyalar evreninden metinde vücut bulan kelimelerin gerçekliğini görmenin hazzı da hiçbir şeye değişilmez. İyi yazmanın sırrı, asla ilk akla gelen kelimeleri metne inci gibi dizmekten geçmez. Canhıraş bir yaratım anıdır. Hayalinin, metne nakşedilen kelimeler üzerinden hakikate dönüşmesidir. Bu nedenle büyülüdür.

Cümle üzerine defalarca düşünmek, karalamak, belki de bir cümle için günlerce acı çekmek demektir. Gözlerin imgelerden önce kelimeleri görmesi, kelimelerle nefes alma halidir. Ötesi boşluktur, anlamsızdır. Yazı var olmanın önkoşuludur. Beni görünür kılan en yegane şeydir. Bu nedenle her iyi metin, biraz kanla yazılan metindir.

Yazı ve ihlal

Yazmak başlı başına karanlık, dipsiz, şirret bir tutkudur. Her şeyi dışarıda bırakabilmek ve metne bencilce, usul usul sirayet etmeyi gerektirir. Yazmak biraz da düş, delilik ve gece arasında gezintiye çıkmaktır. Çok olabilmek için hiçliği göze alabilmektir. Çorak topraklarda ilerleyebilme cesaretidir. İhlal etmektir, sınırları bozguna uğratmaktır. Meydan okumaktır.

Yazı, mürekkep ve kan ilişkisinde metne dönüşen beden

Yazı ve kan ilişkisinde, Marki de Sade ve “Quills” (ülkemizde Düşlerin Efendisi adıyla gösterilmişti) filminin adını anmadan bu yazıyı yazmanın bir anlamı olmayacağını düşünüyorum. “Tüylü kalem” anlamına gelen “Quills”i de zaten Sade’ın yazıyla kurduğu tutkulu ilişkinin bir yansıması olarak görebiliriz. Hayatının son 10 yılında akıl hastanesinde kaldığı günlerde “Justine” romanını yazarken kaleminin mürekkebi bitince, Marki de Sade yazma tutkusunu bedenini bir metne dönüştürerek sürdürür. Mürekkebin yerini vücuduna kanla yazdığı yazılar alır ve romanının son sayfalarını kana dönüşen mürekkeple bedenine mühürleyerek bedenini bir metne dönüştürür.







Yazma üzerine düşünürken, Foucault’un gözden kaçan bir noktasına değinerek onun aslında çok iyi bir edebiyatçı olduğunu söyleyebiliriz. Belki de onu diğer düşünürlerden ayıran en önemli fark, metinlerini edebi bir metin olarak kaleme almasıdır. Bu bağlamda Foucault’ya en çok ilham veren kişilerin edebiyatçılar olduğunu söylersek, bu savım da sanırım doğrulanmış olur.

“Sonsuza Giden Dil” kitabında Foucault, “Blanchot için çekicilik, Sade için arzu neyse, Nietzsche için güç Artaud için düşüncenin maddiliği, Bataille için ihlal neyse odur” der. Burada Foucault’un düşünme eyleminde onu en çok etkileyen kişilerin çoğunlukla edebiyatçılar olduğunu görebiliriz. Özellikle Blanchot’un edebiyatın Hegel’i olduğunu söylerken, Michel Foucault’un edebiyattan da ne kadar beslendiğini görebiliriz. Bu doğrultuda tüm eserlerini ortaya koyarken “hep” bu ihlal kavramı üzerine düşünür aslında. Yazı da başlı başına bir ihlal mekanizmasıdır. Gerçek dünyayı bozguna uğratma sanatıdır, dünyanın yapıbozuma uğratılmış biçimidir.

Yazmak, çoğalmak kadar, yok olmaktır. İçindeki çoğul kimlikleri azat etme özgürlüğüdür. Onlarla yüzleşme cesaretidir. Hannah Arendt’in ve Martin Heidegger’e karşı çıktığı gibi yazı natalite, yani “doğum” kadar; “mortalite”, ölümdür de.

Peki neden yazarız?

Yazarlar marazlı insanlardır, kalemlerinden melankoli damlar, tutkuludurlar, metinlerinin içinde yaşarlar çoğunlukla.

…Yazarız çünkü, kelimelerle nefes alır, metinlerle düşünürüz, mor mürekkebe bulanmıştır elimiz bir kere.

…Yazarız çünkü, yazmak dışında başka bir yaşam şekli bilmeyiz.

…Yazarız çünkü, dünyayı kelimelerle şekillendirmek isteriz.

…Yazarız çünkü, yazmamak ölüm demektir.

VE YAZARIZ ÇÜNKÜ, yaşamı yeniden inşa etmek isteriz…

Yazarız çünkü, haddimizi bilmeyiz.


Esen Kunt

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "' Cansın" (8.07.2015, 14:02)


  • "MUSTAFA ÇİLEK" bir erkek

Mesajlar: 11,783

Kayıt tarihi: Mar 5th 2011

Konum: TOKAT

  • Özel mesaj gönder

2

Saturday, 8.08.2015, 22:11

OZAMAN ANLARSIN
sevdim bir kere ölümüne
ama ne yazıkki sevilmedim
seviyor sandım yalanlarına aldandım
seversin adı sevda olur
ayrılırsın adı kader olur
söyle ozaman kader ben ne yaptimki
bu kadar zulum ettin
bilmiyorsun ne kadar canımın yandıgını
yalanmış o verdigin vaatler
yalanmış o söyledigin sözler
sevme dediler sevdim bile bile yandım
sana kandım her sözüne inandım
bilemedim bu kadar zalim oldugunu
gitmek istiyorsun hadi git
sende oynadın oyun oynar gibi
sende aynı oyunla vurulursun
bilemezsin kaderin nerden geldigini
sende bir gün acılara boyun egersin
ozaman anlarsın sevdanın sevdaya
kaderin kader olacagını..

Mustafa Çilek