Giriş yapmadınız.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

41

Wednesday, 30.09.2015, 01:05


SUMERLER: DÜNYANIN BİLİNEN İLK AŞK ŞİİRİ
Güvey, canımın içi,
Gönül açar güzelliğin, bal gibi tatlı,
Aslan, canımın içi,
Hoştur güzelliğin, bal gibi tatlı.

Beni esir ettin, titreyerek önünde durayım,
Güvey, yatak odasına götür beni,
Beni esir ettin, titreyerek önünde durayım,
Aslan, yatak odasına götür beni.

Güvey, seni okşayayım,
Sevdalı okşayışların baldan daha tatlıdır,
Balla dolu odada,
Gönül açan güzelliğinin tadını çıkaralım,
Aslan, okşayayım seni,
Sevdalı okşayışların baldan daha tatlıdır.

Güvey, benden zevkini aldın,
Söyle anama, sana tatlılar verecek,
Babam sana armağanlar verecek,
Ruhun, bilirim ruhunun nerede neşelendiğini,

Güvey, şafağa değin uyu evimizde,
Yüreğin, bilirim yüreğinin nerede sevindiğini,
Aslan, şafağa değin uyu evimizde.

Sen, beni sevdiğin için,
Yalvarırım okşayışlarını ver bana,
Yüce tanrım, yüce koruyucum,
Enlil’in yüreğini sevindiren Şu-sin’im,
Yalvarırım okşayışlarını ver bana.

Senin bal gibi tatlı yerin, yalvarırım elini onun üstüne koy,
Elimi gişban-giysisi gibi onun üstüne koy,
Elimi gişban-sikin-giysisi gibi onun üstüne kapa.

Bu İnanna’nın bir balbale-şarkısıdır.
Kaynak;
SAMUEL NOAH KRAMER TARİH SÜMER'DE BAŞLAR

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

42

Tuesday, 6.10.2015, 20:57



SÜMERLER -İLK ATASÖZLERİ VE ÖZDEYİŞLER
Yirmi yıl kadar önce, hemen hiç yazılı Sümer atasözü bilinmiyordu. Hemen hepsi tö birinci binyıla tarihlenen, tabletlere Akadca çevirisiyle birlikte Sümerce yazılmış çok az miktarda iki dilli özdeyiş yayımlanmıştı.
Sümer atasözlerinin temel karakteri bizimkine dikkat çekici biçimde yakındır. Bunlarda kendi dürtülerimiz ve davranış biçimlerimizin, zaaflarımız ve zayıflıklarımızın, şaşkınlık ve ikilemlerimizin yansımalarım kolayca buluruz.
Bunların içinde, örnegin, bütün başarısızlıklarını kadere baglayan, sürekli yakman mızmızı buluruz,
"Ugursuz bir günde dogdum."
Sevişmeden gebe kalınabilir, Yemeden semirilebilir mi!
Seni suya koysalar, suyu kirletirsin, Bahçeye koysalar, meyveler çürümeye başlar.
Ölüme mahkumuz, harcayalım; Uzun yaşayacağız, biriktirelim.
ilk arpa iyi ürün verecek -nereden bilelim? Son arpa iyi ürün verecek -nereden bilelim7
Yoksul için, ölmek yaşamaya yeğdir;
Ekmeği varsa, tuzu yoktur,
Tuzu varsa, ekmeği yoktur,
Eti varsa, kuzusu yoktur,
Kuzusu varsa, eti yoktur.
Yoksulun birikim yapması ıçın çok çalışması gerekirdi. Sümer atasözü şöyle der,
"Yoksul gümüşünü kemirir durur."
Birikimi tükendiğinde, bugünkü tefecilerin kadim karşılıklarından borç almak zorunda kalırdı. Bununla ilgili özdeyiş şöyle:
"Borç alan yoksul, dert alır."
Bir diğer Sümer atasözü, "Borç para üzüntü kaynağıdır."
Kitabı Mukaddes'in Vaiz bölümündeki (5: 12),
"Çalışanın uykusu tatlıdır" sözü ve özellikle Talmud'daki, "Mülkünü çoğaltan derdini çoğaltır" sözünün
Sümerce karşılığı:
Çok gümüşü olan mutlu olabilir,
Çok arpası olan mutlu olabilir,
Ama hiçbir şeyi olmayan uyuyabilir.
Zaman zaman da yoksul, kendi hatası yüzünden değil, ama yanlış ilişkiler yüzünden sefalet içinde olduğunu fark eder:
Ben soylu bir küheylanım,
Ama bir katırla birlikte koşuldum,
Bir yük arabasını çekmem,
Kamış ve sap taşımam gerekiyor
lronik bir biçimde, kendi ürettikleri nesnelerden yararlanamayan yoksul zanaatkarlar için Sümerler şöyle der:
"Uşak her zaman kirli giysiler giyer."
Sümerlerde giyim kuşama çok değer veriliyordu, "iyi giyimli insana bütün kapılar açılır."
Eli ağızdan çıkanla (yani, yazdırılan sözcükle) uyumlu işleyen bir yazman, Gerçek bir yazmandır
Sözde zayıf cins Sümer özdeyişlerinde sıkça yer alır ve her zaman lehine bir söz ediş değildir bu. Görünüşe bakılırsa Sümerlerde "zengin koca avcıları" yoktu, ama pratik zekalı bakireler vardı. Evlenme çağına gelmiş, ideal kocayı beklemekten usanmış genç kız, ince eleyip sık dokumaktan vazgeçmeye karar verip şöyle der:
Oturaklı biri için mi, uçan biri için mi, Kime saklamalıyım aşkımı7
Sümerlerde evlilik hiç de azımsanan bir yük değildi. Evliliği şöyle olumsuzlarlar:
Bir kadına ya da çocuğa bakmayan kişinin, Burnuna yular takılmamıştır (mahkumların burunlarına takılan, bir halkadan geçirilen kayışa gönderme)
Şu özdeyişte de belirtildiği gibi Sümerli kocalar kendilerini çoğunlukla ihmal edilmiş hissediyorlardı:
Karım tapmakta (sözcüğü sözcüğüne çevrilirse, "dışarıdaki kutsal alan"), Anam ırmak kenarında (olasılıkla dinsel bir törende), Ben de burada açlıktan ölüyorum.
Huzursuz, hoşnutsuz, nesi olduğunu tam olarak anlayamayan kadınlara gelince, kadim devirlerde bile sığınakları hekimler olmuştu. En azından, çeviri doğruysa, şu atasözünden bu sonuca varabiliriz:
Evde huzursuz bir kadın,
Derde dert katar.
Bu durumda Sümerli erkeklerin zaman zaman evliliklerinden pişmanlık duymaları şaşırtıcı değildir:
Zevki için: evlenmek.
Yeniden düşününce: boşanmak.
Şu Şu özlü sözler gelin ve güveyin oldukça farklı duygularla yaşamlarını birleştirdiklerini gösteriyor:
Sevinçli bir yürek: gelin. Kederli bir yürek: güvey
Kaynanalara gelince, çağdaş karşılıkları kadar geçimsiz görünmüyorlar; en azından, şimdiye değin hiçbir Sümerli kaynana öyküsü ortaya çıkarılmadı. Kadim Sümer'de iyi bir üne sahip olmayanlar gelinlerdi. Bunu, bir erkek için neyin iyi neyin kötü olduğunu söyleyen şu nükteli şiirden çıkarıyoruz:
Çöl matarası insanın hayatıdır,
Pabuç insanın gözüdür,
Kansı insanın gelecegidir,
Ogul insanın sıgınağıdır,
Kız insanın kurtuluşudur,
Gelin insanın baş belasıdır
Sümerler dostluga çok değer veriyorlardı. Ama "kan sudan daha koyu" sözünün karşılıgı da geçerliydi:
Dostluk bir gün sürer,
Akrabalık hep devam eder
Karşılaştırmalı kültür açısından oldukça ilginç bir görüş açısıyla, Sümerlerce köpek hiç de "insanın en iyi dostu" degildi. Tersine, şu atasözlerinde de görüldügü gibi sadık olmadıgını düşünüyorlardı:
Öküz sürer,
Köpek derin evlekleri bozar.
Köpektir; evini bilmez.
Demircinin köpegi örsü devirememiş;
(Bu yüzden) onun yerine su kabını devirmiş.
Psikolojik olarak bizimkilerle özdeş görüşlere de sahiptiler:
"Denizci düşen bir şapka için hır çıkarır," sözünü "Kayıkçı belalı adamdır" sözü karşılar.
Daha tilkiyi yakalamadan, Boynuna takacagı laleyi hazırlıyor,
Sümer atasözü bizim
"Dereyi görmeden paçaları sıvama" sözünün karşılıgıdır.
Son olarak,
Yabani öküzden kaçarken, Önüme yabani sığır çıktı.
Bizim "Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum" sözümüzün başka bir biçimde söylenişidir
Çalışkanlık kuşkusuz her yerde ve her devirde öğütlenmiştir. Ama "Zavallı Richard" sözü bile şöyle diyen Sümerliden daha iyi ifade edemez bunu:
Ele ele, bir insanın yuvası kurulur;
Karın kanna, bir insanın yuvası yıkılır.
En azından bazı Sümerler olanakları elvermese de, komşularında olanın aynına sahip olmaya çalışırdı. Bunlara şu ağır uyarıda bulunulur:
Bey gibi bina yapan, köle gibi yaşar;
Köle gibi bina yapan, bey gibi yaşar.
Savaş ve barış konularında, Sümerler de bizimle aynı ikilemi yaşıyorlardı. Bir yandan, kendilerini korumak için hazırlıklı olmak gerekli görünüyordu:
Donanımca güçsüz devlet
Kapılarındaki düşmanı kovamaz.
Diğer yandan, savaşın abesliği ve kısasa kısas niteliği son derece açıktı:
Sen gider düşmanın ülkesini ele geçirirsin;
Düşman gelir senin ülkeni ele geçirir.
Ama savaş ya da barış olsun, önemli olan "gözünü açık tutmak" ve görünüşlere aldanmamaktır. Sümerler bunu hep geçerli olan şu sözlerle ifade ederler:
Bir efendin olabilir, bir kralın olabilir,
Ama asıl korkulacak adam vergi memurudur!
Sümerli yazarlar sayısız atasözü derlemelerine yalnızca her türden düstur, özdeyiş, özlü söz, atasözleri, yakıştırmalar ve paradoksları almakla kalmamışlar, fablları da dahil etmişlerdi. Bunlar, anlatı biçiminde kısa bir girişi, öykünün vurucu dizesini oluşturan kıssadan hissenin izlediği yapılarıyla klasik "Ezop" fablına oldukça yakındırlar.
Derleme;Akcan MİR
TARiH SÜMER'DE BAŞLAR . SAMUEL NOAH KRAMER
S;150-158

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

43

Monday, 23.11.2015, 04:07



lLK MATER DOLOROSA [KEDERLİ ANA] -SÜMERLER
Ağlayan Tanrıçalar
Sümerler, Mısırlılardan farklı olarak, melankolik ve güvensiz bir yaşam görüşünü benimsemeye yatkındılar. Eı. azından lö yaklaşık 2000'lerde yaşamış Sümerli düşünür ve yazarlar için bu geçerlidir. Onlar, Elamlılar ve Su-halkları (Sümer'in doğu komşuları) tarafından ülkenin harap, başkent Ur\ın yerle bir edilişinin yanı sıra, Üçüncü Ur Hanedanlıgı'nın son kralı olan ve umut ve vaatlerle doiu politik ve kültürel bir canlanmaya öncülük etmiş lbbi-Sin'in tutsak düşüşünün de olumsuz sonuçlarını yaşamışlardır. Sümerli şair ve ozanların mersiye ve ağıtlarında "ağlayan tanrıça" imgesini yaratıp geliştirmeleri bu trajik olayların arkasından gelir. Eldeki metinlerde tanrıça sayısız görünüşe bürünerek ortaya çıkar. Örneğin, kentinin ve tapınağının harap edilmesine, kültüne saygısızlık edilip, sindirilmesine, kırıp geçirilen halkının ıstırabına feryat eden Ur'un kraliçe tanrıçası Ningal'dir. Ya da, Ölüler Diyarı'na götürülen kocası Dumuzi için yas tutan "ağlayan tanrıça" çok yüzlü lnanna'dan başkası değildir - kralların ölümü ve Sümer kent ve tapınaklarının yıkımı için bir eğretileme olarak kullanılmış trajik bir yazgı. Ya da Dumuzi'nin, onu kendi canından bile daha çok seven ve onun yerine geçmeyi önererek her yılın yarısında Ölüler Diyarı'ndan çıkmasını sağlayan, kız kardeşi Geştinanna'dır. Sık sık da Ninhursag, Ninisinna ve Lisin gibi adlar altında, ağlayarak kayıp oğlunu arayan ana tanrıça olarak tanımlanır. Bu ağıt !ardan birisi British Museum'daki 98396 numaralı tablette yazılıdır. Kadim şairin notuna göre Ninhursag tarafından söylenmiş bu ağıt, Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki mater dolorosa'ların birkaç öncelinden biridir. Ninhursag ağıtının içeriği üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde (1-13. dizeler) şair melankolik temasının iskeletini kurar: Ninhursag'ın sevimli, çekici oğlu kaybolmuştur ve tanrıça, kuzusundan ayrılmış bir koyun gibi, oğlağından ayrılmış bir keçi gibi, arayıp, sorarak bir kur'un, yani dağın, eteklerinden doruğuna kadar çıkar. "Delikanlının anası" ve "efendinin anası" olarak nitelenen tanrıça, kucağında çeşitli sazlar ve kamışlar taşıyarak ilerler ve sık bir kamışlığın ortasında bir ağıt yakar. Buradan başlayan ve tanrıçanın kederle kendi kendine konuşmalarından oluşan ağıtın ikinci bölümünün (14-25. dizeler) çoğu anlaşılamamıştır. Şimdilik yaptığım bir yoruma göre pasaj, tanrıçanın, "erkek''i, olasılıkla oğlu, bulunacak olursa, bulana "göksel yıldıza benzer bir şey," belki göktaşı, armağan etme sözü vermesiyle başlar. Sonra, sanki gerçekten bulunmuş gibi, oğluna döner ve ona bu uğursuz "göksel yıldıza benzer şey"den korktuğunu söyler ve ona saygı göstereceğine yemin eder. Ama oğlu gerçekte bulunmamıştır ve bunun üzerine tanrıça, onun nerede olduğunu bilmediğini, onu elinden geldiğince her yerde aradığını söyleyerek ağıt yakmayı sürdürür. Ama, ürkütücü "göksel yıldıza benzer şey" öğleni alacakaranlığa döndürmüş gibi görünür ve yeryüzüne "mis kokulu bir sedir ormanı" gibi korku salar, olasılıkla bu tanrıçayı aramaktan alıkoyar. Üçüncü bölümde (26-31. dizeler), olasılıkla şairin kendisi olan bir kişi, kayıp, sesi sedası çıkmayan buzağısına böğüren bir ineğe benzetilen, ağlayan tanrıçaya acı gerçeği söyler: aramasının, ağlamasının !ardan birisi British Museum'daki 98396 numaralı tablette yazılıdır. Kadim şairin notuna göre Ninhursag tarafından söylenmiş bu ağıt, Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki mater dolorosa'ların birkaç öncelinden biridir. Ninhursag ağıtının içeriği üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde (1-13. dizeler) şair melankolik temasının iskeletini kurar: Ninhursag'ın sevimli, çekici oğlu kaybolmuştur ve tanrıça, kuzusundan ayrılmış bir koyun gibi, oğlağından ayrılmış bir keçi gibi, arayıp, sorarak bir kur'un, yani dağın, eteklerinden doruğuna kadar çıkar. "Delikanlının anası" ve "efendinin anası" olarak nitelenen tanrıça, kucağında çeşitli sazlar ve kamışlar taşıyarak ilerler ve sık bir kamışlığın ortasında bir ağıt yakar. Buradan başlayan ve tanrıçanın kederle kendi kendine konuşmalarından oluşan ağıtın ikinci bölümünün (14-25. dizeler) çoğu anlaşılamamıştır. Şimdilik yaptığım bir yoruma göre pasaj, tanrıçanın, "erkek''i, olasılıkla oğlu, bulunacak olursa, bulana "göksel yıldıza benzer bir şey," belki göktaşı, armağan etme sözü vermesiyle başlar. Sonra, sanki gerçekten bulunmuş gibi, oğluna döner ve ona bu uğursuz "göksel yıldıza benzer şey"den korktuğunu söyler ve ona saygı göstereceğine yemin eder. Ama oğlu gerçekte bulunmamıştır ve bunun üzerine tanrıça, onun nerede olduğunu bilmediğini, onu elinden geldiğince her yerde aradığını söyleyerek ağıt yakmayı sürdürür. Ama, ürkütücü "göksel yıldıza benzer şey" öğleni alacakaranlığa döndürmüş gibi görünür ve yeryüzüne "mis kokulu bir sedir ormanı" gibi korku salar, olasılıkla bu tanrıçayı aramaktan alıkoyar. Üçüncü bölümde (26-31. dizeler), olasılıkla şairin kendisi olan bir kişi, kayıp, sesi sedası çıkmayan buzağısına böğüren bir ineğe benzetilen, ağlayan tanrıçaya acı gerçeği söyler: aramasının, ağlamasının bir yaran yoktur - oğlu Arali'dedir (Ölüler Diyarı) ve oranın görevlileri oğlunu ona geri vermeyeceklerdir. lşte bu Ninhursag ağıtının sözcüğü sözcüğüne çevirisi şöyle:
1. lnek buzağısını' inek buzağıyı' inek buzağıyı her yerde aradı sordu! inek - buzağısı kayboldu. Doğuran anaya gelince -sevimlisi kayboldu, Şirin birini sular kapıp götürdü. Doğuran anaya gelince, araya, sora kur'un eteklerine geldi, Kuzusundan ayrılan bir koyun gibi, kimseler onu tutamazdı, Oğlağından ayrılan bir keçi gibi, kimseler onu tutamazdı.
10. Kur'un eteğine yaklaştı, lıur'un doruğuna ulaştı, O -önünde numun-sazlarını taşır, şumun- sazlarını taşır o, Delikanlının anası şuşua-kamışlarını taşır, Efendinin anası sık kamışlığın ortasında acı göz yaşları döker"Bana gelince, erkeğimi benim için kim bulacak, Erkeğimin nerelerde olduğunu benim için kim bulacak, Onu bulana 'göksel yıldıza benzer bir şey' vereceğim. Delikanlı! Senin 'göksel yıldıza benzer şey"in, uğursuz bir şey, Sana getirilen 'göksel yıldıza benzer şey"in, Ben - ondan korkarım, ona saygı duyarım,
20. Buzağımın nerelerde olduğunu öğrenemedim. Her yere bakındım, Aklıma gelen her yerde aradım, Uğursuz şey -bana karşı öğleni alacakaranlığa döndürdü, Bana hainlik etti - bu doğru! - bu doğru! Bana, doğuran anaya - l;ıana karşı yeryüzünü mis kokulu bir sedir ormam gibi korkuyla kapladı." "Doğuran ana, buzağı için böğürme -yüzünü çevir!
lnek, buzağıya (böğürme), yanıt vermeyen (buzağıya) - yüzünü çevir! Ensi onu sana vermeyecek, Efendi, öldüren, onu sana vermeyecek.
30. inek, yüzünü ırmağın kıyısına çevir! Yüzünü bozkırın kıyısındaki Arali'nin vahşi öküzüne doğru çevir!"
Bu ağıtta işlenen ananın oğluna duyduğu sevgi, tamamıyla farklı bir diğer yapıtta da dile getirilmiştir; bir anne ya da dadı tarafından uyuması için sallanan bir çocuğa şarkı söylermiş gibi yapılarak u-a aıı-a seslerinin çıkarılmasıyla söylenmiş bir ninnidir bu. Üniversite Müzesi'nde bulunan oldukça iyi korunmuş bir tablet üzerine yazılı olan bu belgenin içeriği, seçkin ltalyan humanisti Edoardo Volterra'ya adanan bir kitapta yer almak üzere, 1969 yılında tarafımdan hazırlanmıştır.

Derleme;Akcan MİR
Kaynak;SAMUEL NOAH KRAMER TARİH SÜMER'DE BAŞLAR Yazılı Tarihteki Otuzdokuz llk

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

44

Friday, 8.01.2016, 23:21



Abgal (Apkallu) Yedi Bilge
7 büyük bilgeye verilen isimdir .Adapa (Uanna), Uandugga, Enme-duga, Enmegalanna, Enmebuluga, Anenlilda Utuabzu’dur. M.Ö. 3. yüzılda yaşamış tarihçi, din adamı ve astronom Berossus’a göre ise bu isimler Oannes, Annedotos, Euedokos, Eneugamos, Eneuboulos, Anementos ve Odakon’dur.Bunlar tufan'a kadar sırayla Enki'ye danışman hizmet etmişler .Yazı yazmayı ,toprağı işlemeyi , matematiği dünya'nın yaradılışı gibi konuları öğretmişler yarı balık yada Griffon baslıklarla tasvir edilmişler .Ellerinde kova veya tütsü vardır arınmak olarak yorumlanmıştır...

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

45

Thursday, 4.02.2016, 13:00



Lagaş Kralı Ur-Nanshe'ye adak olarak yapılan kabartma (MÖ 2550–2500)

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

46

Thursday, 4.02.2016, 13:00


sümer Dönemi silindir mühür örnekleri

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

48

Monday, 8.02.2016, 23:15

[b]
MACAR TARİHİ KRONOLOJİSİ
SÜMER

3200 M.Ö.
Tunç Çağı Başlangıcı: Sümer uygarlığının Yükseklik; sayıda kültürel ve teknolojik buluşlar (yazı, tekerlek) gelişimi. İlk Sümer İmparatorluğu Mezopotamya dahil olmak üzere tüm Batı İran Doğu Akdeniz'den uzanır.

SÜMER KING URNAMMU, 3 BİN M.Ö.SÜMER TÜRBE FIGURINES, 3 BİN M.Ö.SÜMER TABLET, 3 BİN M.Ö.Sümer Tanrıçası İnanna SÜMER İMPARATORLUĞU 3000 M.Ö.


ERKEN SÜMER YAZIT, 3500 M.Ö.Sümer Kral Listesi, 2000 M.Ö.SÜMER VASE, 3 BİN M.Ö.SÜMER TÜRBE FIGURINE, 3 BİN M.Ö.SÜMER KING Gudea, 3 BİN M.Ö. UR DAN SÜMER ALTIN HARP, 3 BİN M.Ö.
UR DAN SÜMER altın heykelciği, 3 BİN M.Ö.
3000 M.Ö. - 2000 M.Ö.
Sümer kolonileri Akdeniz ve Hindistan ve Orta Asya (Turan) için Tuna havzaları ile Atlantik Okyanusu kurulmuş ve Kafkasya'dan Kuzeydoğu Afrika edilir. Avrasya orman kuşağı ile ve Kafkasya ve İran platosu Güney'de Kuzey sınırlanmıştır Altay aralığına Karpat Dağları uzanan Avrasya otlaklar, geniş bant, yavaş yavaş Sümerler ve Mezopotamya Sümer ilgili halklar tarafından yerleşmiş , Transkafkasya ve İran. Avrasya otlakları Bu Yakın Doğu yerleşimciler daha sonra diğerleri arasında İskitler, Hunlar, Avarlar ve Macarlar olarak adlandırılan ve topluca Turanians olarak bilinen halklar oldu. Turanians nedenle Sümer-Mezopotamya halklarının torunları, ve bu antik Yakın Doğu kültürünün mirasçıları. Turan halkları sayısız Turan etno-linguistik ve kültürel unsurları korumuşlardır kendi Celtic, Germen, Slav, Finnic, Sibirya ve Doğu Asya komşuları, üzerinde derin bir kültürel etkiye sahip.

UR VE SÜMER CITY, 3 BİN M.Ö. KAYNAKLANAN STANDARTUR VE SÜMER CITY, 3 BİN M.Ö. KAYNAKLANAN STANDARTSÜMER efsanevi SAHNE
UR, 3 BİN M.Ö. DAN SÜMER ALTIN KASKSÜMER KING URNAMMU stel DAN DETAYKHASFADJIE Sümer TAPINAĞIUr ZIGGURAT (SÜMER TEMPLE) UR Sümer İMPARATORLUĞU 2200 M.Ö.

3000 M.Ö. - 2455 M.Ö.
Sümer, Mezopotamya'da göçebe Semitik kabilelerin İlk görünüşü. Semitik halklar Mezopotamya'da artan sayıda yerleşmeye başlar. Sümer uygarlığı, daha sonra Semitik kültürlerin gelişimi üzerinde baskın bir etkiye sahip.

2455 M.Ö. - 2356 M.Ö.
Sami Accadians Sümer şehir devletleri üzerine kendi hegemonyasını dayatmak. Mezopotamya savaşlar tarafından harap olduğunu, nüfus, kırıp ezilen ve Accadians tarafından esir edilir. Birçok Sümerler koloniler kaçmak.

2356 M.Ö. - 1900 M.Ö.
Sümer kent devletleri ve onların müttefikleri yabancı baskısından kendilerini özgürleştirici, Sami Accadian hegemonyasını devirmek.

1900 M.Ö. - 1733 M.Ö.
Sami Babilliler Mezopotamya üzerine kendi hegemonyasını dayatmak.

1733 M.Ö. - 1163 M.Ö.
Kassites, Batı İran'ı yaşayan Sümer ilgili halkların biri, Sami Babil hegemonyasını yıkmak ve Kuzey Mezopotamya'da hâkimiyetlerini kurmak. M.Ö. 1492 M.Ö. 1860 Güney Mezopotamya'da üzerinde bir Sümer hanedanı kuralları.

1115 M.Ö. - 612 M.Ö.
Sami Asurlular savaş yüzyıllar sonra Yakın Doğu üzerindeki hegemonyasını dayatmak. Semitik eleman artar ve Sümerler azaltmak gibi takip eden yıkım, kırım, sürgünler ve zulmün, Mezopotamya dahil Yakın Doğu'nun etnik yapısını değiştirebilir.
[/b]

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

49

Friday, 12.02.2016, 21:45



Sumer mabetlerinde rahipler ve rahibeler büyük bir grup oluşturuyor. Rahibeler 20′ye yakın sınıfa ayrılmışlardı. Bunlar arasında şarkıcılar ve dansözlerin özel bir yeri vardı. Onlar arp, lir gibi çalgılarla şarkılar söyleyerek, danslar ederek tanrıları, dolayısıyla insanları eğlendirirlerdi. Bunlarda asıl amaç tanrıları eğlendirerek onları sakinleştirmek, böylece insanlara zarar vermelerini önlemekti. Rahibeler arasında sihir ve kahinlik yapan, rüya tabir edenler ayrı ayrı sınıflardı.2 Prensesler, şehir bey­lerinin ve kralların eşleri erkek tanrılara ait baş rahibe olarak mabedin idari işlerini yürütürlerdi. Bunların önemli görevlerinden biri de Kutsal Evlenme törenlerinde Tanrıça İnanna yerine geçerek Tanrı Dumuzi’yi temsil eden kral ile evlenmeleriydi.

Böyle rahibelik, ilk Ur şehrinde Akad Kralı 1. Sargon’un kızı şair Enheduanna ile başlamıştı. Ondan sonra Sumer ve Akad’da hangi kral başa geçerse onun kızı bu göreve atanmıştı. Böylece siyasal ayrılıklar olduğu zaman bile bu kurumlar şehir beylikleri arasında bir kült bağı oluşturmuşlardır. Bu gelenek M.Ö. 1800′le­re kadar sürmüştür.Mabetlerde, özellikle İnanna’nın mabetlerinde rahibelerin özel bir görevi de genel kadınlık, bir tür fahişelikti. Bunlar tanrıya hizmet ettiklerinden kutsal sayılıyordu.Kutsal fahişelik Hindistan ve Afrika’da da varmış. Fakat oralarda geç başlamış. Güney Hindistan’da mabet fahişeliği sürüyor. 1927 yılında Madaras’da 200 bin fahişe olduğu tahmin ediliyormuş.6 Lidya kızları da çeyizlerini hazırlamak için fahişelik yapıyor. 20. yüzyılın başında Cezayir’de bir kabilenin kızları büyük Biskara’ya gidip dans ve fahişelik yaparak para kazanıp evlenirlermiş. Kadınlar fahişelikten ne kadar çok para kazanırlarsa o kadar saygın oluyorlarmış. Mabet fahişeleri kendileri için bir ücret almıyorlarmış, ama mabede gelir sağlıyorlarmış.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

50

Monday, 22.02.2016, 00:18



(Sayda sikkesi üzerinde Julia Maesa, arka yüzde tanrıça Astarte)

Astarte, batı samilerde yer alan bereket ve verimlilik tanrıçası. Astarte'nin köken ve fonksiyon olarak İştar'dan geldiği düşünülmektedir.Astarte genel olarak bereket, cinsellik ve savaşla bağdaştırılırdı. Sembolleri arasında aslan, at, sfenks, güvercin, ceylan, kaplumbağa ve içerisinde yıldız (Venüs) olan bir halka sayılabilir. Astarte'nin Ay'ın hareketlerini, bütün bitki ve hayvanların yaşamını ve büyümelerini denetlediğine inanılırdı. İnsanlar onun, yeni ekinlerin yetişmesine, insanların ve hayvanların doğumlarına yardım ettiğini düşünürlerdi.
Yunanlar tarafından Afrodit adıyla kabul edilen Astarte'ye tapılan merkezler arasında Kıbrıs, Sayda, Sur ve Biblos sayılabilir.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

51

Saturday, 27.02.2016, 20:14


Tablet, M.Ö. 3000’li senelerde Sümer Tıbbı hakkında ki tek

bilgi kaynağıdır ve ne kadar gelişmiş olduğunu gösterir.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

52

Friday, 18.03.2016, 16:31


Geştinanna, Sümer mitolojisinde Enki ve Ninhursag'ın kızı.

Dumuzi öldüğünde, Geştinanna günler ve geceler boyunca matem tutup, dövünmüştür. Geştinanna öldükten sonra şarabın ve soğuk mevsimlerin tanrıçası olmuştur.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

53

Monday, 18.04.2016, 01:21


Tanrılar Savaşırken : Osiris (Venüs) – Seth (Marduk)
Mısırda delta boyunca 3100 dolaylarında kurulan kralık hem aşağı hem de yukarı krallıkları birleştirerek hanedanlar devrini başlatmıştır. Mitolojik bir kişilik olan Menes (Men) ve onu izleyen firavunların Büyük Tufan öncesi Ana Tanrıça kültüne yakın olduklarına dair oldukça fazla kanıt bulunmaktadır.Mısırda bilinen ilk büyük ilahi varlık ne kadar eski olduğu bilinmeyen Tanrıça Hathor karşımıza çıkar. Hathor aynı zamanda Sümer Ana Tanrıçası Ninmah (Ninhursag) ile büyük paralellikler gösterir. Her iki tanrıçada İnek simgesiyle betimlenir ve yaratıcı güçlere sahiptir. Ninmah olgun ve sakin bir karaktere sahipken Hathor, ateşli ve savaşcıl bir role bürünmüştür.

İ.Ö 3000 dolaylarında tarihlenen Narmer Plakasında ; üst bölümlerde köşelerde inek Tanrıça Hathor ‘un boynuzlu iki başı yer almaktadır. Gök katları dört tanedir ve tanrıça dört defa gösterilerek ufku cevrelediği anlatılmak istenmiştir.hathorun sembolü Sümerde evcilleştirilmiş bir inek değil bataklıklarda yaşayan yabani bir inektir. Bölgesel farklılık özünde aynıdır.
Namer plakasının her iki yüzünde yer alan kabartmada efsanevi kralın tanrıça Hathor’un desteğiyle iki ülkeye egemen olması betimlenir. Hothor incelemelerinde ikinci kişiliği Sekhmet’e dönüştüğü , Aslan tanrıçası halini alır. Bu kişiliği ile savaşcı ve kan dökücü bir kimlik kazanır. Yeniden Hathor kimliğine döndüğünde Ninmah’la paylaştığı çok özellik olmasına karşın şaşırtıcı biçinde İnanna ‘ya da benzediği görülür ; Onun kadar güzel, baştan çıkarıcıdır, tıpkı inanna gibi şaraba ve biraya bayılmakta , eğlenceyi çok sevmektedir.

Bu durumda hathorun hem Ninmah hem de İnanna gibi ilginç benzerliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz. İnanna’ nın bilim ve sanatın gizli formülleri olan Me‘leri elde etmesi gibi o da Kozmik düzenin bilgeliğini simgeleyen Maat‘ın sahibidir. Maat , mitolojik olarak inek tanrıça Hathor kişiliğinde canlandırılan ilkedir. Ebedi dünyayı ayakta tutan bu ilke ; dünyada işlev sahibi olan analık gücüdür, gerçekleşen tanrıyı doğurur, hem de onun eylemiyle üretkenliğin meyvesini verir.Sümer’ de Me , Mısır da Maat , İndüs’te Dharma olarak karşımıza çıkan kozmik düzen ve bilgeliğe ilişkin esas ve ilkeler her üç kültürde de Dişi sözcüklerdir. Mısır devleti Tufan sonrası ortaya çıkmış ve tanrıça kültü hala çok güçlüdür.

Birinci Krallık dönemindeki yaratıcı Tanrıça İlkin Sekhmet kişiliğindeyken tanrı Ptah’ ın eşidir. Bu evlilikten Nefertum doğmuştur ki , Üçüncü hanedan dönemindeki efsanevi mimar İmhotep ile özdeşleştirilir. Zacharia Sitchin’e göre Ptah ve Enki aynı figürlerdir. Mitler karşılaştırılınca makul olarak görülebilir. Ancak Hathor bölgede Ptah ‘dan çok önce var olan bir kişiliktir ve tıpkı inanna gibi kimliğinde özgürdür. İsmi , Hat ve Hor kelimelerinin birleşimi ile oluşur. Hat , ev yada ülke , Hor ise Horus’ tur, yani Osirisle İsis ‘in oğlu. Horus’un evi anlamına gelen ismi ortada daha Osiris-İsis kültü yokken Hathor’un Horusun annesi olarak düşünülür. Bu annelik biyolojik değil Kozmiktir .

Mısırda yaşanan ideolojik değişime paralel olarak Eski Krallık döneminde , muhtemelen dördüncü hanedan ile panteona İsis-osiris modelinin dahil edilmesiyle olay dahada ilginç bir hale gelir. Babası olmaksızın her gün güneşi kendi bünyesinde doğuran Hathor birden geri plana çekilerek , Horus’un soy ağacıyla ilgili en çok bildiğimiz farklı bir mit ortaya çıkar. Anne olarak isis çıkmıştır ve kocası Osiris ‘in Seth tarafından parçalanan bedenini bir araya getirerek ondan hhamile kalmış ve Horus’u doğurmuştur. Horus ve Hathor ilişkisinin koprarılarak İsis-Osiris modelinin ikamesini açıklamaya çalışmak oldukça zor olsada , İsis-Osiris _ Seth-Horus modeli ” göksel savaşın” fazlasıyla önemsendiğini ve yeniden yazıldığını gösterir. Savaşın bu Mısır versiyoununda Venüsün yerini belirlemek zordur. Seth ile Nibiru/Marduk birbirlerine yakın olabilirler , Seth doğu akdeniz kökenli olup Mısıra sonradan gelmiştir. Bu durumda doğulu Mezapotamyada yüceltilen onuncu gezegenin Seth ile paralel olması oldukça mantıklıdır. Osiris üzerindeki gizemse daha yoğundur , savaş sırasında hileyle öldürülmesinin ardından İsis ‘in çabalarıyla hayata döndürüldüğünde yeniden doğuşunu Orion takım yıldızlarında gerçekleştiren Osirisin hangi göksel durumda öldüğü ile ilgili Mısır kayıtları mevcut değildir. Savaşın diğer tarafı onuncu gezegense Venüs farklı bir yörüngede bulunması muhtemeldir. Seth ( tezacatpolica gibi) onuncu gezegen yerini alır , Osiriste Venüs. Bu göksel senaryo ile ilgili Soochow Astronomi haritası son derece uyumludur. Bu haritada Venüs Siriusla birleşecek ölçüde farklı bir yörüngededir.
Tanrıça İsis ‘in göksel karşılığı Sirius (Sothis) yıldızıdır. Büyük aşklarının mutlu birlikteliği Sirius ve Osirisi temsil eden gök cisminin buluşmasıyla mümkün olacaktır. Çin kaynaklarında görüldüğü üzere , Venüs eski dönemlerde ekliptik çemberini kesen bir yörünge izleyip Sirius ‘a doğru yaklaşır. Osirisin göksel karşılığının Venüs olması her şeyi daha anlamlı hale getirir. Büyük buluşma yaşanmadan Sethh ‘in Venüsü yörüngesinden fırlatarak uzaklara atması İsis ve Osirisi fiilen ayırır. Reenkarnasyon (Gezegen doğum) Osirisin , Orion takım yıldızında gerçekleşir. Artık Osiris ölüler dünyasındadır ve epliktiğin altında yer alan Orion ‘da yer alan ” Duat ” (Dwt) adlı tanrısal yerde yaşayacaktır. Bu fiziksel olarak İsisle bir daha asla buluşamayacak anlamınada gelir. Sirius ve Orion arasındaki mesafe fiziksel bir engel olup onlar artık Metafizik olarak buluşacak, bedenleri yerine Ruhları birşecektir.

Mısırda kullanılan çok dereceli ökültizm işleri oldukça zorlaştırır. Bu derinlikteki bir ezoterik yaklaşım sadece Mısır’a özgüdür ve oldukça erken gelişmiştir. Göksel bağlantılar sonucunda ortaya çıkan iki nokta ; Horus ‘un kimliği ve Venüsün sabah yıldızı olarak yeniden ortaya çıkış formunun mitlerdeki karşılığı. Çoğu kez Güneş , “Ra-hor-akhti” adıyla İsis-Osiris mitinde nitelendirilir. ” Ufuktaki Ra ” anlamına gelen bu ad , Horus ‘uda Ra ile özdeşleştirir. İlk döneme ait mitlerde Hathor her sabah yeniden doğurduğu ve akşamlarıda yuttuğunu düşünürsek , bu durumda Horus güneş olur, Hathor ise bir babaya ihtiyaç duymaksızın bünyesinde her gün evren yaratan evren tanrıçası. Ancak mitler İsis-Osiris ile tekrar düzenlendiği vakit Horusun annesi İsis olacaktır. Hathor , Evren ana olarak Horus’u kendi bünyesinde yaratmıştır ama isis bunun için kocasının parçalanmış bedenini kullanmıştır. Yeni doğan varise Ra-hor-akhti adı verilir.Tüm bu karmaşalar tek bir anahtaarla açılır ; Ufuktaki Ra , yani şafakla yükselmeye başlayan parlak gök cismi güneş değil , sabah yıldızı olarak yeni yörüngesindeki Venüs ‘tür. Çünkü Horus , babasının parçalarından onun yetki ve etkileriyle doğar. Bunun göksel karşılığı oldukça nettir ; Eski yörüngesinde Osiris olarak dolaşan Venüs’ün çarpışma sonrasında yok oluşunu takiben ölüler dünyasına gidişiyle paraleldir. Bu sürecin sonunda İsis onun parçalarını birleştirerek Horusu meydana getirmiştir. Horus , babası Osirisin bir parçasıdır.

Tüm bu göksel olaylar sonucunda hanedanlar döneminde mitler elden geçirilerek İsis-Osiris miti , ana-tanrıça kültünün yerini almıştır, tıpkı göklerde olduğu gibi. Bundan böyle yeryüzünde ölen her firavun Osiris olarak göklere yükselecek, onun yerine geçecek oğlu ise Horus kimliği taşıyacaktır. Ölen baba Orion’da sonsuzluğa çekilecektir.

Venüse , geçiş yapan ya da Geçen yıldız denir ve balıkçıl kusuna çok benzeyen Bennu adlı kuşun başıyla simgelenirdi.Sonraları Horusun şahin başı verilmiş daha sonrada çift şahin başı verilerek hem akşam hem sabah yıldızı olduğunun bilindiği simgelenmiştir.

Tüm bu yoğun ezoterk bilgi konusunda okuyucu tatmin olmazsa konuyu bir başka yönden doğrulamak için Mısır Tipi Reenkarnasyonun sorgulanması konuya farklı bir açıklama getirir.

Eski krallık döneminin ezoterizm ve kült merkezi Heliopolis’tir. Büyüleyici bilgi ve felsefe merkezi olan bu şehir, iskenderin şehri işgali ile yunanlıları nasıl etkilediği bilinmektedir. Mısıra egemen olan teozofik çözümlemeler buradaki astro-rahipler tarafından üretilerek geliştirilmiştir. Eski krallık döneminin resmi ideolojisini biçimlendiren Heliopolisin tufan öncesi çağda ” Horusun İzleyicileri ” Şem-su-hor olarak adlandırılan yarı-tanrılar tarafından kurulduğuna inanılır. Mırası devralan kent rahipleri İsis-Osiris mitini şekillendirerek Mısıra yaymışlardır. Heliopolis rahipleri tarafından kaleme alınan metinlerin en önemlileri beşinci hanedan zamanında piramit odalarına yazılan ” Piramit metinleri” adıyla bilinen kutsal metinlerdir. temel olarak bu metinler evrenin varoluşuna ilişkin ezoterik yaklaşımların anlatıldığı ilahi ve dualardır. Hermetik düşüncenin merkezine yine Heliopoliste raslarız. Bu metinlerde bolca Atum ‘ a övgüler ve bol miktarda Osiris’ e ithaflar bulunur. Heliopolisin mısır dilindeki adı Innu ‘dur, Edfu metinlerinde bahsedilen ilahi şahinin konarak eski tanrıları yeniden canlandırdığı bir sütün bulunur. Ezoterik düşüncede çok temel bir yere sahip olduğu Bennu kuşunun konduğu bir sütundur.Kökeni Heliopolise ait olan Bennu kuşu , küllerinden yeniden doğan ünlü kuştur. Küllerinden yeniden doğmak Mısır’ın en temel düşünce sistemlerinde ölümsüzlüğün ve yeniden doğuşun simgesidir. Bennu’ nun küllerinden kendi oğlunu yaratması Osirisin parçalarından Horus’u dünyaya getirmesi temasıyla özdeştir. Bir çok yönüyle Quetzalcoatl mitiyle aynıdır. Daha çarpıcısı açıklaması ise bennu kuşunun astronomik anlamında yatar; küllerinden doğan efsanevi yaratığın göksel karşılığı Venüstür. Kutsal ateşte yandıktan sonra küllerinden yeniden doğup Heliopolise dönmesi bir çağın bitişi , yenisinin başlamasını simgeler.

Eski çağın biterek yenisinin başlamasıyla ilgili diğer bir nesne , Benben taşıdır. Söz konusu nesnenin hem mitolojik hemde astronomik net karşılıkları bulunur.
Benben göklerden gelen ve bu dünyaya ait olmayan tanrısal bir taştır , yani meteor taşı. Aynı zamanda Bennu kuşunun yeryüzüne düşen parçalarıdır. Demir içeren bu taş bazı yazarlar tarafından yıldız tapınımıyla ilişkilendirilsede bu henüz varsayım düzeyindedir. taşın orjinali piramit çağının çok öncesinde kaybolmuştur.Heliopolis rahipleri orjinal taşın yerine bir benzerini yaparak Heliopolis sütununa yerleştirmişlerdir. Bu taş mısırda bir çok yapı ve piramitlerde kullanılmıştır. Tüm piramitlerin tepesinde bulunan bu yeniden doğuşu simgeleyen taşın ölümsüzlüğü simgelemesi raslantı değildir.

Meteroidlerin genellikle iki tür yapısının olduğu bilinir, Benben büyük olasılıkla demir içeren bir meteroid olup Mısır dilindeki karşılığı bja sözcüğü demir anlamında Benbene atıfta bulunmak için kullanılır. Aynı zamanda tanrıların kemikleri olarak betimlenir.

Bütün bu ayrıntılarda ortaya çıkan kritik noktalar ; bennu kuşunun ölüp küllerinden doğması , Osiris ve oğlu Horusla ilişkilendirilmesi , yeniden doğumu gerçekleşen kuşun gökyüzünde venüsle özdeşleştirilmesi , bennu kuşunun parçalarının benben ile özdeşleştirilmesi , Benbenin tanrıların kemikleri olarak nitelendirilmesi İsis – Osiris mitine ait tüm verileri doğrular.

Ezoterik düşünce sistemi içerisinde şöyle şifrelenmiştir ; İsis (Sirius) , Osiris (Venüs) karı koca tanrılardır ve yetkiyi Seth (Marduk) ile paylaşırlar. Seth hakkına razı olmaz ve Osirisi parçalara ayırarak öldürür.İsis parçaları bir araya getirerek Osiristen hamile kalır, oğlu Horus ‘u doğurur. (Sabah yıldızı olarak venüs) tanrılar yönetim gücünü Horus’a verir, Seth gücünü yitirmemekle birlikte sürgüne gönderilir. Eski Mısırda Tanrıça Hathor merkezli kültten İsis-Osiris mitine geçilmesi meksikada Quetzalcoatl-Tezcatpolica karşılığı ile bire bir örtüşür. Tüm göksel olgular iki farklı halkın anlatımlarında isimler farklı olarak aynıdır.

Benzer konular