Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

Saturday, 12.09.2015, 20:52

Osmanlı tarihi ile ilgili bilgilendirici yazılarınızı büyük bir dikkatle takip ediyorum Lalezar hanım..Son derece güzel tertip edilmiş..Tekrardan emeğinize yüreğinize sağlık diyorum meslektaşım..Genç neslin özellikle bir kerecikde olsa okumasını şiddetle tavsiye ederim. :1alkis: :1alkis: :1alkis: :1alkis: :1alkis:

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

22

Saturday, 12.09.2015, 22:35

Osmanlı tarihi ile ilgili bilgilendirici yazılarınızı büyük bir dikkatle takip ediyorum Lalezar hanım..Son derece güzel tertip edilmiş..Tekrardan emeğinize yüreğinize sağlık diyorum meslektaşım..Genç neslin özellikle bir kerecikde olsa okumasını şiddetle tavsiye ederim. :1alkis: :1alkis: :1alkis: :1alkis: :1alkis:


Değerli meslektaşım ,Tarih hayatı öğrenmektir,öğrenmektir Geçmiş ile gelecek arasında bir tarih köprüsü kurarak genç nesillere aktarmaya vesile olmak tarihe olan borcumuzdur.Çok tesekkür ediyorum .Sevgilerimi sunuyorum..

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

23

Sunday, 13.09.2015, 15:59

SULTAN I. MESUD DÖNEMİ (1116-1155)


Bu dönemde Anadolu Tükleri arasında egemen güç Danişmendoğlu Gazi Gümüştekin'dir. Mes'ud, Gümüştekin’in damadıdır. Hasan Bey'in oğlu Boğa, Gümüştekin’in desteğiyle ayaklanarak, babasını öldürten, Şahinşahı tutsak alır ve gözlerine mil çektirir. Hapisten çıkarılan Mes'ud Konya tahtına oturtulur (1116). Mes'ud, kardeşi Şahinşah'ı, kör durumda bile tehlikeli bulup, boğdurur (1117). Kısa bir süre sonra da Bizans imparatoru Aleksius ve Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar ölürler (1118 ). Aleksius’un yerine oğlu John II Comnenus (Yuannis) geçer. Selçuklu ve Bizans savaşları yeniden başlar. Bizanslılar 1119 da Denizli, 1120-1121 yıllarında da Uluborlu ve Antalya üzerine seferler yaparlar. 1122 de, Balkanlar’da Peçeneklere karşı büyük bir zafer kazanırlar.

Bizans’ın Balkanlar’da Peçenekler ve daha sonra da Macarlar’la meşgul olması, Mes’ud ve kayınpederi Gümüştekin’in şark işleri ile ilgilenmesine olanak verdi. Bu dönemde yerel devletler, din ve milliyet farkı gözetmeksizin, aktüel politikanın gerektirdiği değişik ittifak politikaları sergilerler. 1115 te Sultan Muhammed adına komutanı Porsuk Urfa üzerine yürüdü. Artuklu İlgazi ve Belek, Porsuk’u püskürttüler. 1116 da Porsuk, Urfa’yı tekrar muhasara ettiği zaman, İlgazi, Şam Emiri Tug-Tekin ile, Urfa kontu Roger yanında yer aldılar, Kudüs Kralı ve Antakya Kontu ile birleştiler. 1118 de Muhammed Tapar ölünce durum değişti. Kendisini daha serbest hisseden İlgazi Urfa ve Antakya’yı işgal etti. Urfa Kontu Roger öldürüldü.

Güney-Doğu’da bunlar cereyan ederken, Erzican, Kemah, Divriği yöresinde egemen olan Mengücikoğlu İshak, Malatya Sultanı Tuğrul Arslan’a ait olan Harput ve Dersim bölgesine saldırdı (1118 ). Bu sırada Belek, Porsuk’a karşı savaştığından, Tuğrul Arslan’a Kont Joscelin yardım etti. Ertesi yıl Belek, Mengücikoğlu üzerine yürüyünce, Mengücikoğlu, Trabzon Rum Dükası Konstantin Gabras ile birleşti. 1120 de, Gümüşhane’ye bağlı Şiran bölgesindeki bir savaşta, Belek, Gümüştekin ve Mes’ud galip gelerek, Gabras ve Mengücikoğlu’nu esir ettiler. Gümüştekin, Mengücikoğlu’nu damadı olduğu için parasız, Gabras’ı ise 30.000 dinar fidye karşılığı serbest bıraktı. Gümüştekin’in, esirleri Belek’e sormadan serbest bırakması ile aralarındaki ittifak bozuldu.

Artuklu hükümdarı İlgazi’nin 1121 de giriştiği Gürcistan seferi mühim bir olaydır. Gürcistan, Alparslan ve Melikşah döneminde itaate alındıktan sonra, Tiflis önemli bir müslüman şehri olmuştu. Melikşah’ın ölümünden ve Haçlılar’ın Suriye’ye yerleşmesinden sonra, Gürcü Kralı David (1089-1125), Kuzey komşusu Kıpçak Hanı Karahan’ın kızı ile evlenip, Kıpçak desteği ile güçlendi ve Kafkas Türkmenleri’ni sıkıştırmaya başladı. Bunun üzerine Artuklu İlgazi, Selçuklu Sultanı Mahmud’un kardeşi Gence Meliki Tuğrul ile birlikte, Gürcistan üzerine yürüdüler, fakat kötü şekilde yenildiler. Tiflis, Gürcüler’e geçti (1121). Hayatı zaferlerle dolu İlgazi, utanç içersinde memleketine döndü. Gürcüler, takiben İspir ve Pasinler’e kadar Erzurum bölgesini işgal ettiler. Bu sıralarda İlgazi ve amcası Belek, haçlılara karşı bazı savaşlar verdiler, Kont Joscelin ve bazı başka haçlı kontlarını esir aldılar. Takiben İlgazi öldü, oğulları Timurtaş ve Süleyman’ı, Belek’e emanet etti. İlgazi’nin ölümünden sonra, Belek’in bölgedeki gücü daha da arttı.

1123’te Kudüs Kralı Baudouin, hem Belek’ten intikam almak ve hem de esir Frank kontlarını kurtarmak için harekete geçti. Belek Haçlı ordusunu, Rab’an’da pusuya düşürerek mağlup etti. Baudouin, esirleri kurtarmaya giderken, yeğeni ile birlikte kendisi esir düştü (18 Nisan 1123). Belek, Harran ve Tel-Başer şehirlerini alarak Halep üzerine yürüdü. Halep muhasarası sırasında aldığı bir ok yarası ile şehit oldu (6 Mayıs 1124). Evladı olmadığı için, memleketi, Artukoğulları arasında taksim edildi. Tuğrul Arslan, üvey babası Belek’e ait Gerger ve Maasara’yı aldı. Bu nedenle, Harput Beyi Artukoğlu Süleyman ile arasında anlaşmazlık çıktı. Timurtaş, Kral Baudouin’i 100.000 dinar karşılığında serbest bıraktı.

Malatya, Danişmendliler için daima önemli olmuştu. Konya Sultanı Mes’ud zaten kayınpederi Gümüştekin’in güdümünde idi. Belek’in ölümü ve Tuğrul Arslan ile Artukoğulları’nın arasının açılması, Danişmendliler’in Malatya’yı zaptı için uygun ortam oluşturdu. Gümüştekin, damadı Mes’ud ile birlikte Malatya’yı kuşattı. Şehirde kıtlık ve açlık başgösterdi. Tuğrul Arslan ve annesi şehri terketmek zorunda kaldılar. Böylece Malatya, tekrar Danişmandliler’e geçti (1124). Artukoğlu Süleyman ölünce, Harput konusunda, Gümüştekin ve Artukoğlu Davud arasında çatışmalar görüldü.

Mes’ud’un, kardeşi Tuğrul Arslan’a ait olan Malatya’yı, Gümüştekin’e bırakmasını, Ankara, Kastamonu taraflarında egemen bulunan diğer kardeş Arap kabul etmedi. Gümüştekin’in Artuklar’la meşgul bulunmasından da yararlanan Arap, Konya üzerine yürüdü. Mes’ud yenildi ve Bizans İmparatoru John Comnenos’a gitti. İmparatorun da arası Arap ile iyi olmadığından, Mes’ud’a yardım etti. İmparator Kastamonu’yu kuşattı. Mes’ud, İmparator’dan aldığı yardım ve Gümüştekin’in de desteği ile, Arap üzerine yürüdü. Arap, Kilikya Ermeni Prensi Thoros’a sığındı. Arap, Ermeni-Türkmen karışımı ordusu ile müteaddit defalar, Danişmendliler üzerine yürüdü ise de bir sonuç alamadı (1128 ). Bu sırada Tuğrul Arslan’ın da desteğini gördü.

Bu dönemde, Danişmendliler, küçük Konya Sultanlığı hariç, Malatya’dan Sakarya bölgelerine kadar büyük bir alana egemendiler. Buradan Karadeniz sahillerine doğru ilerlediler. Bölge Rum egemeni Kasiarus, 1129 da, bütün sahil kalelerini Gümüştekin’e teslim etti. Aynı yıl, Ermeni Prensi Thoros’un ölümü üzerine, Bohemond komutasında haçlılar, Kilikya’ya girdiler. Anazarba’da Danişmenliler’e yenildiler. Bohemond da ölenler arasındaydı. Gümüştekin, 1131 de, Ermeni Prensi Leon’un tecavüzlerine karşı, tekrar Kilikya’ya girdi ve Leon’u vergiye bağladı. Urfa Kontu Joscelin, Türkler’e karşı sefer sırasında yolda öldü.

Gümüştekin, Bizanslılar, Ermeniler ve Haçlılar’a karşı kazandığı başarılardan sonra, Anadolu hükümdarları arasında en yüksek mevkii aldı. Bunun üzerine Bağdad Halifesi ve Sultan Sancar, kendisine birçok hükümdarlık alametleri ile birlikte “Melik” ünvanı veren bir ferman yolladılar. Elçiler Malatya’ya ulaştığında zaten hasta olan Gümüştekin öldü (1134). Bunun üzerine “Melik” ünvanı oğlu Muhammed’e tevdi edildi.

Gümüştekin’in dört oğlu vardı: Muhammed, Yağıbasan, Yağan ve Ayn ud-Devle. Babasının yerine Muhammed geçti. Muhammed, Kayseri’yi imar ederek başkenti buraya taşıdı. Taht kavgaları başladı. Muhammed, Yağan’ı öldürttü. Çankırı, Bizanslılar tarafından işgal edildi ise de, bir karşı seferle geri alındı. Muhammed 1136 da, Ermeniler arasındaki bir savaştan faydalanarak, Maraş ve Göksun üzerine yürüdü. Lazkiye’ye kadar ilerledi. Kont Baudouin, John Comnenus’tan yardım istedi. İmparator 1137 de Kilikya’yı işgal etti. Urfa ve Antakya kontları ile burada buluştu ve itaatlerini sağladı. Ermeni Prensi Leon’u ailesiyle birlikte İstanbul’a yolladı. Muhammed geri çekildi. İmparator Antakya üzerinden kuzey Suriye’ye yürüdü. Musul Atabeki İmadeddin Zengi (1127-1146), diğer islam hükümdarlardan yardım istedi. Mes’ud, Kilikya’ya indi. Sonunda İmparator bütün bölge güçlerini karşına aldığı için, bir sonuç alamadan, geri dönmek zorunda kaldı. Bu sırada, Muhammed, kardeşi Ayn ud-devle ile mücadele halinde idi. Ayn ud-devle önce Diyarbakır’a kaçtı ve sonunda Kont Joscelin’e sığındı.

Mes’ud ve Muhammed, Bizans aleyhine genişlemeye başladılar. Trabzon Dükası Konstantin Gabras güçlenerek bağımsız hale geldi. 1139 da, İmparator bu problemleri halletmek amacıyla yeni bir sefer düzenledi. Danişmendliler’in eski başkenti Niksar’ı kuşattı. Fakat yine bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı (1141). Ertesi yıl, Mes’ud’un Uluborlu ve Antalya üzerine yürümesi, İmparatoru tekrar sefere çıkardı. İmparator bu bölgede, Mes’ud’un idaresini tercih eden yerli Rum halkla uğraşmak zorunda kaldı. Takiben Kilikya’ya geçen imparator burada öldü (1143). Yerine Manuel I Comnenus (1143-1180) geçti.

Aynı yıl (1143), Danişmendli Muhammed’in de vefatı üzerine, taht kavgaları ortaya çıktı. Melik Muhammed’in, Zünnun, Yunus ve İbrahim adında üç oğlu vardı. Yerine Zünnun’u bıraktığı halde, dul eşi, Sivas’ta hüküm süren, Muhammed’in kardeşi Yağıbasan ile evlendi. Zünnun Kayseri’ye kaçarak orada hükümdarlığını ilan etti. Bu arada Malatyalılar, Muhammed’in diğer kardeşi, Ayn ud-Devle’yi başa geçirdiler. Böylece Sivas’ta Yağıbasan, Malatya’da Ayn ud-Devle ve Malatya’da Zünnun olmak üzere Danişmenli devleti üçe bölündü. Bu durum Mes’ud’un güçlenip genişlemesine yaradı. Mes’ud, Danişmendliler’in taht kavgasında Zünnun tarafını tuttu. Diğerleri aleyhine Fırat boylarına kadar Danişmendli ülkesini zaptetti. Mes’ud’un Bizans aleyhine de genişleme politikası gütmesi nedeniyle, Manuel Comnenus büyük bir ordu ile Akşehir üstünden Konya’ya yürüdü. Gariptir ki bu savaşta, bizans ordusundaki önemli komutanlardan birisi, vaktiyle Bizans’a esir düşerek sonradan gerçek bir Bizans’lı olan Akkuş, Türk ordusunun önemli komutanlarından birisi ise, Bizans İmparator soyundan olup, Mes’ud’a sığınan ve sonradan onun damadı olan Yuannis Çelebi idi. Manuel, Konya’yı uzun süre muhasara ettikten sonra, Avrupa’da ikinci haçlı hareketinin de başladığı haberinin alınması üzerine geri çekilmeye karar verdi. Geri çekiliş sırasında Bizans ordusuna, yapılan baskınlarla, büyük zayiat verdirildi. Haçlı tehdidi karşısında Mes’ud ve Manuel, anlaşmak zorunda kaldılar.

İmadeddin Zengi’nin, devletini, Musul ve Halep olmak üzere ikiye ayıran, Urfa kontluğunu ortadan kaldırması, Antakya Dukalığı, Trablus Kontluğu ve Kudüs Krallığı’nı da tehlikeye düşürdü. Bunun üzerine Avrupa’da yeni bir haçlı ordusu hazırlanmaya başlandı. Bu ordunun Alman İmparatoru III. Conrad ve Fransız Kralı VII Saint Louis başkanlığında 1.400.000 kişiyi aştığı söylenir. İlk önce Alman İmparatoru İstanbul’a ulaştı ve İznik Eskişehir yönünde ilerledi. Bu haçlı seferinde İmparator Manuel haçlılarla iyi işbirliği yapmadı. Hatta zaman zaman rumlar haçlılara karşı savaş verdiler. Bu haçlıları, Sultan Mes’ud, Eskişehir yakınlarında, babasının 1. haçlıları karşıladığı yerde kaşıladı (1147). Kalabalık olmasına rağmen ağır ve hantal haçlı ordusu, çevik Selçuklu ordusu karşısında tutunamadı ve yenilerek ağır kayıplar verdi. Haçlıların ancak onda biri İznik yönünde kaçabildi. Kaçarken yerli rumların baskınları ile daha da perişan oldular.

Saint Louis komutasındaki ikinci gurup İstanbul’dan geçerek İznik’e geldiğinde III. Conrad ile karşılaştı ve felaketi orada öğrendi. Bunun üzerine Fransız Kralı Konya üzerine yürümekten vazgeçip, Selçuklular’ın çevresinden dolaşmaya karar verdi. Balıkesir, İzmir, Denizli üzerinden Antalya’ya ulaştı. Ordusu yolda birçokkez, Türkmen ve yerli rumların taarruzuna uğradı. Ordunun baronları dükleri ve zenginleri Antalya’dan gemilerle Suriye’ye geçtiler. Antalya’da kalanlar ise Hem Türk ve Hem de Rumların sıkıştırması ile perişan oldular. Çoğu müslümanlığa geçmek zorunda kaldı.

Sultan Mes’ud, Bizans taaruzlarını Konya önünde kırdıktan ve haçlı ordularını Anadolu’da perişan ettikten sonra güçlendi ve rahat bir nefes aldı. Tekrar doğu işlerine yöneldi. Damadı Halep Atabek’i Nureddin Mahmud ve Artuklular’la birlikte, Haçlılar’a karşı genel bir taarruza geçtiler. Nureddin önce, babasının şahadeti ve Ermeniler’in isyanı üzerine, Jocelin tarafından işgal edilen Urfa’yı ikinci defa fethetti (1148 ). Ayıntab ve Tel-Başer yönünde haçlılar’ın üzerine yürüdü fakat mağlup oldu.

Mes’ud, oğlu Kılıçarslan ile birlikte 1149 da Franklar’a karşı harekete geçerek Maraş’ı aldı. 1150 de Göksun, Behisni, Göynük, Antep ve Rab’an’ı ele geçirdi. Antakya’ya yürürken, Jocelin’in tabiiyet arzetmesi üzerine geri döndü. Elbistan merkez olmak üzere bu bölgeleri oğlu Kılıçarslan’ın idaresine bıraktı.

Mes’ud’un bu süratli fetihleri, Artuk ve Danişmendli emirleri ve Atabek Nureddin’in de, haçlılar üzerine başarılı seferlerine neden oldu. Ayıntab’a doğru yağmaya giden Jocelin Türkmenler tarafından esir edilip Nureddin’e yollandı. Buna karşılık Nureddin de Ayıntab’ı Türkmenler’e verdi. Sivasta hüküm süren Yağıbasan Karadeniz sahillerine yöneldi ve Bafra’yı aldı (1151). Malatya’da Ayn-ud Devle ölünce yerine oğlu Zülkarneyn geçti (1152). Yağıbasan, yeğeni Zülkarneyn ile Selçuklular’a karşı anlaştı. Mes’ud tekrar malatya’yı kuşattı fakat Zülkarneyn’in aman dilemesi üzerine, kendisine bağımlı kalmak üzere Malatya’yı ona bıraktı. Zülkarneyn’in yaşı küçük olduğu için Annesi de idareye karışıyordu. Bunun üzerine Mes’ud bütün Danişmendli ülkesini hakimiyeti altına aldı.

Ermeni prensi Leon’un, İstanbul’da ölmesinden sonra, oğlu Thoros kaçıp Kilikya’ya geldi. Burada haçlılarla birleşip Selçuklular ve Bizans’a karşı faaliyete başladı. Mes’ud büyük bir ordu ile Kilikya’ya indi. Fakat tabii afetler ve hastalıklar nedeniyle bir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı. Dönüşünde hastalandı ve öleceğini hissederek, devleti, üç oğlu arasında paylaştırdı. Elbistan Meliki olan oğlu Kılıçarslan’ı sultan ilan ederek, kardeşlerini ona tabi kıldı. Oğullarından Şahinşah, Ankara, Çankırı, Kastamonu Meliki idi. Üçüncü oğlunun adının Dolat olduğu söylenir. Kayseri’yi damadı Zünnun’a, Sivas ve Amasya’yı ise diğer damadı Yağıbasan’a bıraktı.

Mes’ud zamanında, haçlı kaynakları Anadolu’dan “Turkia” olarak söz ederler. Bununla karşın, islam kaynakları geleneği devam ettirip, Anadolu’dan “diyar-ı Rum” veya sadece “Rum” olarak bahsederler.


lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

24

Sunday, 13.09.2015, 16:29

Sultan Mesud’un Hapisten Kurtularak Saltanat Mücadelesine Girişmesi ve Türkiye Selçuklu Tahtını Ele Geçirmesi
Mesud’un hapisten kurtulması ile ilgili olarak biri Süryani Mikhail diğeri de Ebu’l -
Ferec’e ait olmak üzere birbirine yakın iki ayrı bilgi mevcuttur. Süryani Mikhail,
Melikşah(Şahinşah)’ın bir generalinin (emîrinin) ona isyan ederek Mesud’u hapisten
çıkardığını ve onu Dânişmendli Emîr Gazi’nin yanına götürdüğünü, burada Mesud’un sultan
ilân edildiğini, Melikşah(Şahinşah)’ın birçok altınla beraber İstanbul’dan (gerçekte
Afyonkarahisar’dan) dönerken onu tuzağa düşürüp, önce esir ettiklerini sonra da gözlerini kör
ettiklerini kaydeder188. Ebu’l - Ferec ise, Bizans İmparatoru’nun yanından dönmekte olan
Melikşah’ı (Şahinşah), Dânişmendli Emîr Gazi’nin pusuya düşürdüğünü ve onu yakalayıp
gözlerini kör ettirdiğini, bunun üzerine de Malatya’daki emîrlerin Mesud’u hapisten çıkarıp
sultan ilân ettiklerini kaydeder. 189 Bu iki bilgiden çıkardığımız ortak noktalar şunlardır:
Mesud’un sultan olmasında en büyük rolü kayınpederi Dânişmendli Emîr Gazi’nin üstlenmiş
olması, Mesud’un hapisten kurtarılmasında ona bazı Selçuklu emîrlerinin yardımcı olduğu ve
nihayet Melikşah(Şahinşah)’ın yakalanıp gözlerine mil çekildiğidir. Ancak Ebu’l - Ferec’in
verdiği bilgiye karşılık devrin çağdaş müellifi Anna Komnene’nin kaydından da anlaşıldığına
göre, Mesud önce hapisten kurtarılmış, daha sonra Emîr Gazi’nin askerî desteği ile Melikşah
(Şahinşah)’ı yakalayıp esir etmeye muvaffak olabilmiştir. İmparator ile barış antlaşması
yapmış ve neredeyse onun ordugâhından ayrılmak üzere olduğu bir sırada Aleksios, kardeşi
Mesud’un tahta geçmek amacıyla ve bazı beylerin de kışkırtması ve yardımıyla Melikşah’a
(Şahinşah) bir komplo düzenlediğini öğrenince, sultana kendisine karşı yöneltilmiş komplo
hakkında daha ayrıntılı bilgiler edininceye dek yanında biraz daha kalmasını tavsiye etti.
Ancak Melikşah (Şahinşah) bu sözlere aldırmayarak kendi bildiği gibi hareket ederek buradan
hemen ayrılmak ve kardeşinin üzerine yürüdü. Kendisine verilen yüklü miktarlardaki parayı
alarak Konya’ya gitmek üzere yola koyuldu.
Sultan Melikşah (Şahinşah) Konya’ya doğru yol alırken bir taraftan da yöreyi
gözlemlemeleri için önden keşif kolları çıkarmıştı. Oysa bu keşif kolları, şimdiden güçlü bir
orduyla oraya varmış bulunan Mesud’un kendisine rastladılar ve Melikşah (Şahinşah)’a karşı
onun tarafına geçtiler. Sonra da geri dönerek Melikşah (Şahinşah)’a, yaptıkları keşif sırasında
kimseyi görmediklerini, yollarının emniyetli ve açık olduğunu bildirdiler . Melikşah
(Şahinşah) bunları işitince rahat etti ve onlardan hiç kuşkulanmadı. Böylece ileride kendini
bekleyen tehlikeden habersiz ve tedbirsiz ilerlerken birdenbire kendini düşmanın karşısında
buldu. İki taraf arasında savaş başladı .
Melikşah (Şahinşah)’ın yakın zamanda öldürtmüş olduğu Asan Katoukh’un ( Emîr
Hasan ) oğlu Gazi (Gazes) saflardan öne fırlayarak Sultan Melikşah (Şahinşah)’a mızrağıyla
vurdu. Melikşah(Şahinşah) hışımla dönerek Gazi’nin ellerinden mızrağı çekip aldı ve ona : “
Kadınların da artık bana karşı kullanmak üzere mızrak taşıdığından haberim yoktu “ diyerek
onunla alay etti . Bundan sonra da durumun tamamen kendi aleyhinde olduğunu
gördüğünden hemen oradan uzaklaştı. Amacı İmparator Aleksios’un yanına gitmekti. Ancak
onun yanında bulunan ve çoktan beri Mesud’un yandaşı olan Poukheas, onu engelledi.
Gerçekte bu kişi onu imparatorun yanına dönmeyip, hafif bir sapma ile Tyragion’a girmeye
yönlendirirken, Melikşah (Şahinşah)’a tuzak kuruyor ve onun kuyusunu kazıyordu.
Melikşah (Şahinşah) bir çocuk gibi, Poukheas’ın sözüne inandı ve Tyragion’a gitti.
Burada bulunan Rumlar imparator ile aralarında yapılan barış antlaşmasını bildiklerinden onu
çok iyi karşıladılar. Ancak Mesud ve beraberindeki kuvvetler çok geçmeden kale önünde
göründüler ve surları tümüyle çevreleyip, kuşatma savaşını başlattılar. Melikşah (Şahinşah),
surların üstünden eğilip, kendi soydaşlarına öfkeli tehditler savurdu ve onlara imparatorun
Rum birliklerinin gelip baskın vermek üzere olduğunu, eğer savaşmayı bırakmazlarsa
başlarına şunun geleceğini, bunun geleceğini söyledi. Hisarda bulunan Rumlar ise, Türklere
karşı cesaretle direniyorlardı. Bu durum karşısında Poukheas, Melikşah (Şahinşah)’a hisar
halkını yiğitçe direnmek için daha da cesaretlendireceğini söyleyerek surlardan aşağıya indi;
ama tam tersine onları tehdit etti ve Dânişmendli Beyliği’nden bile, daha birçok birliğin oraya
gelmek üzere yolda bulunduğunu, eğer Türklerin eliyle kurban edilmek istemiyorlarsa, teslim
olmaları ve kapıları Türklere açmaları gerektiğini söyledi. Onlar da bir yandan Türk
birliklerinin kalabalığından dolayı dehşete düşmüş oldukları için bir yandan da Poukheas’ın
öğütlerine akılları yattığı için, Türkleri içeriye aldılar. Bunlar Sultan Melikşah (Şahinşah)’ı
yakaladılar ve gözlerini kör ettiler (1116). Konya’ya getirildiği zaman, olayı dadısına
anlattı. O da bunu Melikşah (Şahinşah)’ın karısına anlattı. Böylece Melikşah(Şahinşah)’ın
tam kör edilmediği haberi Mesud’un kulağına kadar gitti. Mesud bu duruma son derece
kızarak, ünlü bir bey olan Elegmon’a emir vererek onu eski Şâmanî usulüne ve Selçuk
adetine göre kanı akıtılmaksızın bir yay kirişi ile boğdurttu (1117). F Şayet babasının
ölümünde 11 yaşında bulunduğu rivâyeti doğru ise bu sırada onun 21 yaşında olduğu
anlaşılmaktadır. Melikşah (Şahinşah) altı yıl kadar Türkiye Selçuklu tahtında kaldı. Genç ve
tecrübesiz oluşu ve adamlarının ihaneti onun sonunu hazırladı. Sultan Mesud, hapisten
kurtulduğu sırada Malatya’da bulunan diğer kardeşleri Arab ve Tuğrul Arslan’a
dokunmamıştır


lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

25

Sunday, 13.09.2015, 16:32

1. Sultan Mesud ile Dânişmendli Emîr Gazi Arasındaki Münasebetler
Dânişmend Gazi’nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Gümüştekin Gazi Bizans ve
özellikle Haçlılar ile yapılan savaşlarda Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ın müttefiki
olarak önemli bir rol oynadı. Her iki hükümdar diğer Türk beyleri ile beraber, 1101 yılında
Anadolu’ya giren Haçlı ordularına karşı başarı ile savaştılar. Bu olaylardan bir yıl sonra
Gümüştekin Gazi’nin, Sultan I . Kılıç Arslan’ın da ele geçirmek istediği Malatya’yı
fethetmesi (18 Eylül 1102 / 3 Zilhicce 495) ve yaklaşık üç yıldır elinde esir olarak tuttuğu
Antakya Prinkepsi Bohemund’u fidye karşılığı serbest bırakması (1103), ayrıca bölgede yeni
güçlü bir Haçlı ittifakının oluşmasından endişe duyan I . Kılıç Arslan tarafından hoş
karşılanmadı. Bu nedenle sultan, Gümüştekin Gazi’nin üzerine yürüdü ve Maraş
yakınlarında onu hezimete uğrattı.Bu bozgundan bir süre sonra (1104) Gümüştekin’in
Sivas’ta ölümü ile Dânişmendliler büyük bir sarsıntı geçirdiler ve onun çocukları arasında taht
kavgaları yaşandı . Bu arada da Kılıç Arslan Malatya’yı Dânişmendliler’in elinden aldı ( 2
Eylül 1105 veya 1106 ).

Dânişmendliler’in başına ise, bütün kardeşlerini öldürten Emîr Gazi ( 1105 - 1134 )
geçti. Fakat I. Kılıç Arslan'ın ölümü Anadolu'daki güç dengesini yeniden bozdu. Emîr Gazi
başlangıçta Türkiye Selçukluları’nı metbû tanıdıysa da I . Kılıç Arslan’ın 1107 yılında ölümü
üzerine meydana gelen iktidar boşluğundan ve onun oğulları arasında başlayan taht
kavgalarından faydalanarak hâkimiyet sahasını genişletmeye ve Dânişmendliler’i eski gücüne
kavuşturmaya çalıştı. I. Kılıç Arslan’ın oğulları arasındaki taht mücadeleleri sırasında, aynı
zamanda dâmadı olan Mesud’u destekledi. Daha önce de bahsedildiği gibi Mesud onun
sayesinde Türkiye Selçuklu tahtına çıktı. Böylece Dânişmendliler, Anadolu’da çok önemli bir
güç haline geldiler. Bunda en büyük etken Sultan I. Kılıç Arslan’ın genç yaşta ve
beklenmedik bir anda ölümüdür

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

26

Sunday, 13.09.2015, 16:41

Sultan Mesud-Melik Arab Mücadelesi


Sultan Mesud’un, Türkiye Selçukluları ile Dânişmendliler arasında çekişme mevzuu
olan Malatya şehrinin Emîr Gazi tarafından alınması sırasında ona yardım edip bir ittifak
oluşturması ve babası I. Kılıç Arslan’ın siyasetine ters düşmesini bir ihanet olarak
değerlendiren kardeşi Ankara ve Kumana 202 meliki Arab, 30.000 kişilik bir ordu
toplayarak, bu sırada Emîr Gazi’nin de Artuklular ile mücadele etmesinden faydalanıp kardeşi
Türkiye Selçuklu Sultanı Mesud’un üzerine yürüdü.
O, muhtemelen Mesud’un Dânişmendliler’le ittifak kurmasını ve Malatya’yı onlara
teslim etmesini bahane ederek Türkiye Selçuklu tahtını ele geçirme gayreti içine girmişti204
Kaynaklardaki bilgilerin yetersiz oluşu nedeniyle nerede yapıldığını bilemediğimiz iki kardeş
arasındaki bu ilk savaşı kazanan Melik Arab oldu. Mesud ise, yardım almak ümidiyle
İstanbul’a Bizans İmparatoru II . Ioannes Komnenos’un yanına gitti. Mesud, İstanbul’da
imparator tarafından son derece iyi karşılandı. Ioannes ona bir askerî birlik ile yüklü miktarda
altın verdi. İmparator Ioannes'den istediği yardımı alan sultan önce kayınpederi Emîr Gazi’nin
yanına gitti. Sonra iki hükümdar kuvvetlerini birleştirerek bu arada Mesud'un yokluğundan
faydalanarak Konya'yı kuşatmış olan Melik Arab’ın üzerine yürüdüler. İki taraf arasında
yapılan savaşı, bu defa Melik Arab kaybetti ve Kilikya Ermeni hâkimi I. Toros ( Thoros)’un
(1100 - 1129) yanına kaçtı ( 1126).
I. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Anadolu’daki Selçuklu topraklarını bir bir kendi
sınırları içine alan Emîr Gazi, artık Anadolu’da en önemli güç haline geldi. Dâmadı Sultan
Mesud’a bıraktığı Konya ve çevresi hariç Malatya’dan Sakarya’ya kadar uzanan topraklar
üzerinde hâkimiyet sağladı. 1129 yılında Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz
sahillerini kontrol altına aldı
. Emîr Gazi ve Sultan Mesud, sahil civarında yaptıkları akınlar
sırasında Zinin adlı bir kaleyi kuşattılar, ancak zaptına muvaffak olamayınca kaledeki
haçlılardan 4.000 dinar alıp onlarla sulh aktettiler. Emîr Gazi 1134 ( 528 ) tarihinde öldü.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

27

Sunday, 13.09.2015, 17:27

Sultan Mesud ile Dânişmendli Melik Muhammed Arasındaki Münâsebetler

Emîr Gazi’nin Muhammed, Yağıbasan, Yağan ve Aynüddevle isimlerinde dört oğlu
vardı. O ölünce yerine Muhammed geçti. Ancak kardeşlerinden Aynüddevle ile Yağan
buna karşı isyan ettiler.Melik Muhammed, Yağan’ı 1135’te öldürttü, fakat diğer kardeşi
Aynüddevle, onun elinden kurtularak Malatya’ya kaçmayı başardı.Emîr Gazi’nin ölümü ve
onun oğulları arasında çıkan taht mücadeleleri sonucu Dânişmendliler’in düştükleri bu zor
durumdan istifade ile Emîr Gazi’nin dâmadı olarak Sultan Mesud da Dânişmendli
topraklarından pay almaya çalışıyordu. Bu durumdan yararlanmak isteyen bir başka kişi de
Bizans İmparatoru Ioannes olmuştu. O, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud ile bir ittifak
aktetti ve ondan aldığı kuvvetlerin yardımı ile Dânişmendliler’in hâkimiyeti altındaki
Çankırı’ya taarruz etti. İsyan eden kardeşleri, Bizans İmparatoru Ioannes ve onu
destekleyerek Dânişmendliler’i zayıflatmaya çalışan eniştesi Mesud üçgeninde sıkışan Melik
Muhammed, çareyi Sultan Mesud’u Bizans ile yaptığı ittifaktan koparmakta buldu. Bu
nedenle eniştesine yazdığı bir mektupta Bizans imparatoru ile yapılan ittifak yüzünden Türk
çıkarlarının zarar gördüğüne işaret ediyordu. Aynı milletten oldukları için aslında
birbirleriyle savaşmak değil ittifak yapmak gerektiğine dikkat çekiyor ve onu Bizans’ın
yanından ayrılarak kendi tarafına geçmekle en doğrusunu yapacağına inandırmaya
çalışıyordu. Bir gece Sultan Mesud imparatorun yanında bulunan kuvvetlerini geri çekti ve
Bizanslılar bu yüzden güç durumda kaldılar. Onlar kuşatmayı kaldırarak Rhyndakos
(Kirmastı çayı) kıyısına çekilmek zorunda kaldılar.


Ancak imparatorun geri çekilmesinden sonra Türk kuvvetleri kısa sürede zaptedilen
yerleri yeniden ele geçirdi. Ioannes’in 1137 ( 531 )’deki Kilikya seferi sırasında Melik
Muhammed ile Sultan Mesud da bu durumdan istifade ile Bizans topraklarında fetihlere
devam etmişlerdir. Onlar bu arada Karadeniz sahillerine ve Sakarya boylarına kadar
ilerlediler.
Sultan Mesud, muhtemelen Bizans imparatorunun Dânişmendliler’in eski merkezi
Niksar’ı kuşattığı sırada da (1140) kayınbiraderi Muhammed’e yardım etmiştir.
Dânişmendli hükümdarı ile eşit bir siyasî kudrete sahip olduğu görülmektedir. Bütün bunlara
rağmen Mesud, yine de Türkiye Selçukluları’nı dedesi Süleymanşah ve babası I . Kılıç Arslan
devirlerinde olduğu gibi Anadolu’nun en güçlü devleti haline getirmek için uygun ortamı
beklemekteydi. Onun beklediği bu fırsat ancak Melik Muhammed’in 6 Aralık 1142 (15
Cemaziyelevvel 537) tarihinde Kayseri’de ölümüyle geldi.



KAYNAK ;
Doç. Dr. Muharrem Kesik

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

28

Sunday, 13.09.2015, 17:32

Anadolu’da Üstünlüğün Yeniden Türkiye Selçuklularının Eline Geçmesi
Melik Muhammed’in ölümü üzerine hanedan mensupları arasında başlayan taht
kavgalarına müdahale eden sultan, dâmadı Zünnun’u destekledi ve özellikle bu son
gelişmelerden hoşnut olmayarak 1143 yılında, önce Sivas’a, Yağıbasan ve onunla evlenen
hâtun üzerine yürüdü. Yağıbasan, Mesud'tan korkarak dağlara çekildi. Sultan, Sivas’ı zapt ve
tahrip ettikten sonra hemen Malatya üzerine yürüdü. Mesud, oğlu Şahinşah'ı Ankara, Çankırı
ve Kastamonu valiliğine tayin etti. Zamantı’ya kaçmış olan Zünnun, kayınpederi ve hâmîsi
Türkiye Selçuklu Sultanı Mesud’un desteğiyle Kayseri’ye gelerek buraya yeniden hâkim
oldu.Bu gelişmeler birbirine rakip olan iki kardeşi, yani Aynüddevle ile Yağıbasan’ı ittifak
yapmaya mecbur etti. Ancak Yağıbasan’ın Sivas’ta, Aynüddevle’nin Malatya’da ve
Zünnun’un da Kayseri’de hüküm sürmesiyle artık Dânişmendliler fiilen üç kola ayrılmış
oldular. Sultan Mesud, dâmadı Zünnun dışındakilerle mücadelesini, onları itaat altına alıncaya
kadar sürdürdü. Sultan Mesud, Emîr Gazi zamanında Dânişmendliler’in eline geçen
Malatya’yı buraya düzenlediği üç ayrı sefer sonunda hâkimiyeti altına aldı.
Dânişmendlileri hâkimiyeti altına almış ve hem de dağılmaktan kurtardığı ülkesini
Anadolu’nun en güçlü devleti konumuna getirmiştir. O, bütün bunları gerçekleştirirken
sadece Dânişmendliler ile değil aynı zamanda Anadolu’ya gelen kalabalık Haçlı orduları ile
ve 1071’den beri devamlı surette Türkler’i Anadolu’dan atmaya çalışan Bizans imparatorları
ile de mücadele etmek zorunda kalmıştı. Sultan Mesud, Dânişmendli melikleri içinde
kendisine en fazla karşı çıkan ve mücadele eden Sivas Meliki Yağıbasan ile bundan sonra iyi
ilişkiler içerisine girmiş, onu kızı ile evlendirmek suretiyle kendine dâmat edinmiştir. Ayrıca
1153’te Yağıbasan ile birlikte Ermeniler üzerine bir sefer bile düzenlemiştir. Aksarayî,

“Danişmendoğlu Yağıbasan ile Mesud dostluk dairesinde geçinmeye başladı“ diyerek Sultan
Mesud’un son yıllarında Yağıbasan ile iyi ilişkiler içerisinde olduğunu göstermektedir

KAYNAK ;
Doç. Dr. Muharrem Kesik

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

29

Sunday, 13.09.2015, 17:34

İmparator Ioannes’in Denizli (Laodikeia)’yi Selçuklular’dan Geri Alması ( 1119 )


Bizans İmparatoru Aleksios, 15 Ağustos 1118 tarihinde hastalanarak öldü.231 Yerine,
daha imparator henüz ruhunu teslim etmeden oğlu Ioannes Geçti. 232 Bu durumdan
faydalanmak isteyen Türkler, askerî birliklerle Bizanslılar tarafından işgal edilen yerleri geri
almaya başladılar. Türkler bu harekât sırasında Denizli ve civarını ele geçirdiler. Fakat yeni
imparator, İstanbul’da üzerine oynanan oyunları bozup, tahtını sağlama aldıktan233 sonra
babasının Anadolu’daki Türklere karşı izlediği siyaseti devam ettirerek 1119 İlkbahar’ında234
ilk seferine çıktı. Alaşehir’e kadar ilerleyen imparator, burada etrafına kazıklarla çit çekerek
ordugâh kurdu ve başkumandan Aksukhos’u, 235 öncü kuvvetleriyle beraber Alaşehir’den
Denizli’ye gönderdi. Aksukhos da buraya gelerek şehri kuşattı. Bu sırada Denizli’yi katıldığı
bir çok savaşta ün kazanmış tecrübeli kumandan Alpkara236 savunmakta idi. Ancak bu Türk
emîri, Bizans kuvvetlerinin sayıca üstün olması ve bundan sonra imparatorun idare ettiği
kuvvetlerin de gelmesiyle fazla direnemeyerek şehri Bizanslılara teslim etmek zorunda kaldı.
Burada bulunan sekizyüz kişilik Türk garnizonu serbestçe çıkıp gitti. Böylece Denizli
Bizanslıların eline geçmiş oldu. 237 İmparator şehrin etrafını surlarla çevirtti ve gerekli
gördüğü diğer düzenlemeleri de yaptıktan sonra İstanbul’a geri döndü.238

halil_66

Orta Düzey

  • "halil_66" bir erkek

Mesajlar: 538

Kayıt tarihi: May 4th 2011

Konum: İzmir

  • Özel mesaj gönder

30

Sunday, 13.09.2015, 17:46

Hocam günlerce ders çıkaracağımız tarihi yazılar ve değerli kaynakları paylaştığınız için teşekkür ediyorum.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

31

Sunday, 13.09.2015, 17:50

İmparator Ioannes’in Uluborlu ( Sozopolis )’ yu Ele Geçirmesi ( 1120 )

Ioannes, Türk akınlarına son vermek ve onları hazırlıksız yakalamak düşüncesiyle
Selçuklular üzerine yeni bir sefere çıktı. İmparatorun bu defaki hedefi Uluborlu idi. Bu şehir
sarp bir tepe üzerinde, ulaşılması güç bir mevkiide bulunduğu için zaptı son derece zor olan
bir yerdi.Çok dar olan bir geçidin dışında buraya hiçbir yönden hücum edilemiyordu. Bir
savaş makinesini yukarı çekmek imkânsız olduğu gibi bir kuşatma savaşı için gerekli aletlerin
yerleştirilmesi de mümkün değildi. Küçük gruplar halinde ilerlemedikleri takdirde askerlerin
şehre yaklaşmaları çok zordu. Bu nedenle İmparator Ioannes, bir savaş hilesine başvurdu ve
atlı kuvvetlerini Paktiarios adlı bir subayının komutasına vererek ona, devamlı surette
Uluborlu civarında dolaşarak surlara saldırı düzenlemesi emrini verdi.
Böylece kaledeki Türkler, Bizans kuvvetlerinin tamamının Paktiarios’un emrindeki
askerlerden ibaret olduğunu zannedecekler ve tedbirsiz çıkışlarında, imparator tarafından
şehir yakınında çalılıklarla kaplı patikaların gerisinde gizlenmiş asıl Bizans kuvvetlerinin
ağına düşüp çember içine alınmak suretiyle yok edileceklerdi. Paktiarios aldığı emri başarı ile
uyguladı. Türkler bu şekilde aldanarak bir kaç kez kaleden çıktılar. Sonunda bu çıkışlarından
birinde kaçan Bizans birliğini takip ederek herhalde kaleyi düz alana bağlayan geçilmesi güç
araziyi de aştılar. Ancak pusuya yatmış olan Bizans kuvvetlerinin ortaya çıkması ve
kaçanların ise birden bire geri dönmeleri sonucu çember içine alındılar.
Bu sırada Bizans askerleri şehrin kapılarını zaptettikleri için Uluborlu kalesine
dönmeleri de mümkün olamadı. Bu Türk kuvvetlerinden atları çok süratli olan pek az kişi
hariç diğerleri ya esir düştüler veya kılıçtan geçirildiler. Böylece Uluborlu gibi çok
müstahkem bir mevkii Bizanslıların eline geçmiş oldu ( 1120 ).Bizans ordusu bundan
sonra Beyşehir gölü civarına ve oradan da Antalya’ya kadar ilerleyerek bu güzergâh üzerinde,
Ancak İmparator, Peçeneklerin Balkanlar’da Makedonya ve Trakya’ya yaptıkları yeni
akınlar nedeniyle derhal İstanbul'a dönmek zorunda kaldı. Süryanî Mikhail’in kaydına
göre, Selçuklu kuvvetleri, 1131 yılında, Batı Anadolu’ya akın ederek Uluborlu kalesini
kuşattılar. Ancak çok müstahkem olan kalenin geri alınması mümkün olmadı. Bu nedenle
onlar, civarı yağma ederek geri döndüler


KAYNAK ;
Doç. Dr. Muharrem Kesik

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

32

Sunday, 13.09.2015, 17:56

Hocam günlerce ders çıkaracağımız tarihi yazılar ve değerli kaynakları paylaştığınız için teşekkür ediyorum.


İlginize çok teşekkür ederim. Destek ve katkılarınızı beklerim. Saygılarımla..

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

33

Sunday, 13.09.2015, 18:00

İmparator Ioannes Komnenos’un Kardeşi Isaakios’un İsyan Ederek Türklere Sığınması
1130 yılında Bizans İmparatoru Ioannes, daha önce Dânişmendiler’in elinden aldığı
Kastamonu ve sahil bölgesinin Türkler tarafından tekrar geri alınması üzerine bu bölgeye yeni
bir sefer düzenledi. O, sahilde bir kaleyi henüz ele geçirmişti ki, İstanbul’dan, kardeşi
Isaakios’un kendisine karşı isyan ederek Bizans tahtını ele geçirmeye çalıştığı haberi geldi .
Son derece nazik olan bu durum karşısında imparator, seferi iptal ederek derhal geri döndü.
Isaakios ise hükümdarlığı ele geçirme teşebbüsünün başarısızlıkla neticelenmesi üzerine
Ioannes’in önünden kaçarak önce Türkiye Selçuklu Sultanı I . Mesud’a sonra da Dânişmendli
Hükümdarı Emîr Gazi’ye sığındı.
Bu gelişmeden son derece mutlu olan Emîr Gazi de ona gereken itibarı gösterdi ve bir
süre sonra onu Trabzon dükü Konstantin Gabras’ın yanına gönderdi. Emîr Gazi, Çukurova
seferinden dönüp Malatya’ya geldiği zaman Sultan Mesud ve Trabzon’da bulunan Isaakios da
Malatya’ya gelerek kış mevsimini burada geçirdiler. Isaakios daha sonra buradan Ermeni
Leo’nun yanına gitti, onun kızıyla evlendi ve imparatora karşı onunla anlaştı. Ermeni Leo,
Bizanslılar’a ait kaynaklarda adı belirtilmeyen bazı yerleri işgal etti. Ancak bir süre sonra Leo
ile arası açılan Isaakios, oğlu Ioannes’i de yanına alarak buradan kaçıp Sultan Mesud’un
yanına geldi ve ona sığındı.


KAYNAK ;
Doç. Dr. Muharrem Kesik

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

34

Sunday, 13.09.2015, 18:02

İmparator Ioannes Komnenos’un Çukurova ve Suriye Üzerine Birinci Seferi (1137 - 1138 )
İmparator Ioannes 1137 yılında büyük bir ordu ile Çukurova ve Suriye üzerine sefere
çıktı. O, yolu üzerinde bulunan ve Sultan Mesud’a ait yerleri de yakıp yıkarak ilerledi ve
İlkbahar’da Toroslar’a ulaştı. İmparator Ermeni Leo’nun(1129 - 1137) kuvvetlerini geri
püskürttükden sonra Tarsus, Adana ve Misis ( Mamistra )’i zaptetti. Anazarba ve Antakya’yı
ele geçirdi. Sonra Çukurova üzerinden Müslüman topraklarına girdi ve bir haftalık
kuşatmanın ardından Bizâa’yı teslim aldı. İmparator, Müslüman topraklarına saldırırken
Süryanî Mikhail’in kaydına göre, Sultan Mesud, Adana, Keysun ve Maraş bölgelerine
girerek buralarda talan icra etmişti. Ioannes, Kilikya’ya dönünce ordusunun bir kısmını
Mesud’un üzerine gönderdi ise de Sultan Mesud, imparatorun bölgeye geri dönüşünden
önce buradan ayrılmıştı. Süryanî Mikhail’in kaydına göre, Bizans imparatoru kışı burada
geçirdikten sonra sultan ile bir anlaşma yaptı (1138 ) ve İstanbul’a geri döndü.
Sultan Mesud, Ioannes’in başarısızlıkla sona eren Niksar kuşatmasından sonra
Uluborlu’yu kuşattı. Türk akıncıları Antalya civarına kadar ilerledi.
KAYNAK ;
Doç. Dr. Muharrem Kesik

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

35

Wednesday, 16.09.2015, 20:44

İmparator Ioannes Komnenos'un Suriye Üzerine İkinci Seferi ve Ölümü

Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos 1142 yılı ilkbaharında Antakya'yı ele geçirmek ve oradan Kudüs'e sefer etmek emeliyle İkinci Suriye Seferi'ne çıktı. Ancak o, gerçek niyetini gizleyerek etrafa seferin amacını, birinci seferinde Kilikya'da zapt ettiği Ermeni topraklarını emniyet altına alarak bunların birbirleri ile ve Bizans'la bağlantılarını güçlendirmek olarak bildirmişti. Ioannes'in bu seferinin ilk hedefi ise Türkiye Selçukluları olmuştur. Çünkü Sultan Mesud, imparatorun başarısızlığa uğrayarak Niksar önünden çekilişinden faydalanarak Uluborlu'yu kuşatmış ve bölgede yağma akınlarında bulunmuştu. Bu nedenle Ioannes, önce Selçuklular üzerine yürümek istedi. Ancak o, buraya gelmeden Türkler geri çekildi. Bunu gören imparator, Batı Anadolu yolundan ilerleyerek Antalya'ya ulaştı. Bu civarda bulunan Beyşehir (Karalis, Pusguse) gölündeküçük ama müstahkem adalarda yaşayan Hıristiyan halkın Selçuklulara tâbi olduğunu gören Ioannes, onlara baskı yaparak gölün eskiden beri Bizans'a ait olduğunu söyleyerek ya kendi tâbiyeti altına girip emirlerine uymalarını veyahut da bunu kabul etmezlerse adaları boşaltıp Selçuklu topraklarına iltihak etmelerini söyledi.

Gerçekte imparatorun amacı onları buradan çıkarmak değil Selçuklularla olan ticarî ilişkilerini ve onlara olan bağlılıklarını kesmekti. Beyşehir gölündeki adalarda yaşayan bu Hıristiyan halk uzun bir süredir kayıkları kullanarak Selçuklu Türkleri ile ticarî ve kültürel ilişkiler içine girip onların dostluğunu kazanmışlardı. Göl halkı, Türklerle olan bu münasebetleri neticesinde zamanla Türk âdet ve geleneklerini de benimsemişlerdi. Şimdi ise imparatorun bu teklifi karşısında son derece hiddetlenerek ona itaat etmedikleri gibi küfürler de savurarak çok sert karşılık verdiler. Bu duruma çok kızan Ioannes, adamlarına emir vermek suretiyle gezi ve balıkçı kayıklarını kalaslarla birbirine bağlattırarak sallar yaptırdı. Üzerlerine savaş makineleri ve silâhlar yüklet-ti. Sonra da sallarla adalardaki kalelerin önüne doğru yol aldı. Bu salların bir kısmı, gölde yol alırken çıkan fırtınalarda sürüklenip parçalandı, üzerindeki yük ve askerler de suya gömüldü.Ancak buna rağmen adalar Bizans kuvvetlerince zapt edildi. Bundan sonra Bizans ordusu yürüyüşünü sürdürürken Antalya'da İmparator Ioannes'in büyük oğlu Aleksios öldü. İmparator, oğullarından Andronikos ve Isaakios'u, ağabeylerinin cenazesini deniz yoluyla İstanbul'a götürmekle görevlendirdi. Yolda Andronikos da ölünce, Isaakios her iki cenazeyi de İstanbul'a götürdü ve kendisi de orada kaldı. Ioannes, iki oğlunu kaybetmesine rağmen küçük oğlu Manuel ile birlikte yoluna devam ederek İçel (Isauria) ve Kilikya'yı hızla geçip Suriye'ye yöneldi. 1143 yılı Martında yaban domuzu avına çıkan İmparator Ioannes Komnenos, kaza ile aldığı zehirli bir ok yarasından kurtarılamayarak öldü (8 Nisan 1143). Böylece onun İkinci Suriye Seferi de başarısızlıkla sona ermiş oldu.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

36

Saturday, 19.09.2015, 22:33

I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (BIRINCI HÜKÜMDARLIGI, 1192-1196)

II. Kiliç Arslan'in ölümü üzerine küçük oglu ve veliahdi Giyaseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtina geçti. Annesi Bizans imparator ailesine mensup bir kadindi. Kiliç Arslan ülkeyi taksim ettigi sirada onu Uluborlu'ya melik tayin etmisti. Babasinin ölümünü bir süre gizledikten sonra sultanligini ilân etti. Kardesleri kendisini sultan olarak tanimamakla beraber saltanat hukukunu çignemeye cesaret edememis ve melik unvanlariyla yetinmek zorunda kalmislardir. En tehlikeli rakibi Kutbeddin Meliksah'in bir süre sonra ölümü üzerine biraz rahat nefes alma imkâni bulan Giyaseddin Keyhüsrev Ankara meliki Muhyiddin Mesud ile Tokat meliki Rükneddin Süleyman Sah'in fetihlerle diger kardesleriyle mesgul olmalarindan istifade ederek kayda deger bir sikintiyla karsilasmadan Konya'da Selçuklu tahtini elinde tutabildi. Hatta Menderes vadisine kadar fetihlerde bulundu. Çok sayida esir ve bol miktarda ganimetle döndü. Esirleri Aksehir'e sevkedip köylere yerlestirdi. Onlara tohumluk dagitti ve bes yil boyunca vergiden muaf tuttu. Daha sonra Bizans imparatoru ile baris yapilinca bunlara diledikleri yerlere gidebilecekleri söylendi. Fakat onlar müslüman Türkler arasinda yasamayi tercih ettiler.

Selçuklu tahtini ele geçirmek isteyen Rükneddin Süleyman Sah Ankara meliki Mesud'un elindeki bazi yerleri zaptederek onu kendine tabi kildi. Daha sonra diger kardeslerini de hakimiyet altina alip Konya üzerine yürüdü. Ona mukavemet edemeyecegini anlayan Giyaseddin Keyhüsrev 1196 yilina kadar tahtini korumus ve ayni yil Konya'yi Tokat meliki Rükneddin Süleymansah'a terketmek zorunda kalmistir.

Kaynak: Osmanli tarihi

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

37

Saturday, 19.09.2015, 22:49


II.Rükneddîn Süleyman-şâh’ın Saltanatı
II.Rükneddîn Süleyman-şâh muhtemelen 21 Eylül 1197 (7 Zilkade 593) ’de Konya’ya girerek Selçuklu tahtına oturdu. Onun ilk faaliyeti kardeşleri üzerine olmuş; Argun-şâh’ın elinden Amasya’yı, Behram-şâh’tan Niksar böl­gesini almıştı. Elbistan meliki Tuğrulşâh da bu olaylardan sonra derhal itaa­tini bildirmişti. Öte taraftan Selçukluların taht mücadelelerinden yararlanan Ermeni prensi II. Leon (1187-1219) ülkesini genişletmiş, hatta Kayseri civarı­na kadar ulaşan akınlar yapmıştı. Süleyman-şâh buna mukabele olmak üze­re yine Ermenilerin Lampron20 bölgesi hâkimi Oşin ile birleşerek II. Leon’u tekrar Torosların güneyine atmıştı (1199) Daha sonra II. Süleyman-şâh Sel­çuklu topraklarını genişletmeye ve Anadolu’da Türk birliğini kurmaya çalıştı. Bu maksatla önce Malatya meliği olan kardeşi Muizzeddîn Kayser-şâh’a karşı harekete geçti. Kayser-şâh kayınpederi olan Eyyubî hükümdarı Melik Âdil’e dayanarak bağımsızlığını sürdürüyordu. Ancak o, bu kez II. Süleyman-şâh’a karşı mukavemet edemedi, Malatya Haziran 1200 tarihinde Süleyman-şâh’ın idaresi altına girdi. Süleyman-şâh ayrıca Harput’ta hüküm süren Artuklu ko­luna hâkimiyetini kabul ettirdi. Selçuklu Sultanı bu işler ile meşgul iken İm­parator III. Aleksios tüccarların mallarına el uzatmaktan vazgeçmediğini gös­termiş, bu kez de Samsun’a gelen gemilere baskın yaptırarak birçok mallan yağmalatmıştı (1201).
Öte taraftan Kraliçe Thamara (1184-1211) zamanında Gürcüler kuzey­den gelen Türk kabilelerinden Kıpçaklar ile ittifak etmişler ve kuvvetli duruma gelerek civar bölgeleri istilaya başlamışlar, bu arada Erzurum’a kadar uzanan bir akın yaparak Kars’ı ele geçirmişlerdi. Nihayet bu duruma son vermek için Rükneddîn II. Süleyman-şâh harekete geçti ve önce Erzurum’a uğradı. Sultan civar hükümdarları ve bu arada Saltuklu hükümdarı Melikşâh’ı da Gürcistan se­feri için huzuruna çağırmıştı. Ancak Melikşâh’ın Sultan’m huzuruna gitmekte geç kalması Süleyman-şâh’ın onu hapsetmesine ve böylece Saltuklu Devleti’nin ortadan kalkmasına sebep oldu (25 Mayıs 1202). Erzurum’un idaresi ise Me­lik Mugiseddîn Tuğrulşâh’a verildi. Süleyman-şâh daha sonra Gürcistan’a ha­reket etti, bu arada adı geçen sefere hissî bazı olayların, Kraliçe Thamara’nın Süleyman-şâh ile evlenmek istemesinin de sebep olduğu kaynaklar tarafından söz konusu edilmiştir. Süleyman-şâh ayrıca bu sefer sırasında Thamara’ya bir mektup göndererek Müslümanlığı kabul etmeyen hiç kimsenin yaşamasına müsaade etmeyeceğini bildirdi. Thamara da bu olay üzerine askerini topladı ve Kapçakların da yer aldığı bu orduyu Selçuklular üzerine gönderdi. Türk or­dusu Micingerd Kalesi civarında karargâh kurmuş iken, Gürcüler buraya bir baskın yaptılar. Bütün çabalara rağmen Selçuklu ordusu toparlanamadı. Ayrıca sultanın çetrdârının atının tökezlemesi ve çetrin yere düşmesi daha büyük bir paniğe ve Selçuklu ordusunun ağır bir mağlûbiyetine sebep oldu. Gürcüler birçok Türk askerini öldürdüler ve ordugâhtan sayısız ganimet ele geçirdiler, esir olanlar arasında Erzincan Mengücüklü hükümdarı Behrâm-şâh da bulu­nuyordu ve daha sonra fidye ödeyerek esaretten kurtuldu. Süleyman-şâh ise Erzurum’a çekilmek zorunda kaldı.
Sultan II. Süleyman-şâh bir süre Anadolu’daki öteki Türk beyliklerine hâkimiyetini kabul ettirmek ve kardeşinin elinden Ankara’yı almak için uğ­raştı. Bu sırada Artuklulardan Mardin hâkimi Artuk Arslan, Eyyûbîlere karşı Süleyman-şâh’tan yardım istedi (1202). Eyyûbîlerden Sumeysat hâkimi Melik Efdal da amcası Melik Âdil’e karşı yine Selçuklu Sultan’nın yardımına sığı­nıyor ve ona tabi olmayı kabul ediyordu (599/1202-1203). Melik Mes’ûd ise Ankara’da hüküm sürüyor, özellikle batı ve kuzey yönünde hâkimiyetini geniş­letiyor, Çankırı, Kastamonu, Bolu ve Eskişehir gibi bölgelerde de sözü geçiyor­du. II. Süleyman-şâh’ın kardeşini üç yıl kadar Ankara’da muhasara altında tut­tuğu rivayet ediliyor. Nihayet iki taraf anlaşmış, Mes’ûd Ankara’yı bırakarak uç bölgelerindeki bir kaleye gitmeye razı olmuştu. Nitekim o bu maksatla yanın­da iki oğlu olduğu halde Ankara’dan ayrılmış, fakat muhtemelen onu kendisi­ne kuvvetli bir rakip gören II. Süleyman-şâh tarafından yolda öldürtülmüştür. Ancak Süleyman-şâh da bu olaydan sonra çok yaşamamış, rivayete göre yeni bir Gürcistan seferine giderken yolda hastalanarak (Kulunç) ölmüştür (6 Zilka­de 600/6 Temmuz 1204).
Kaynak:
Erdoğan Merçil- Müslüman Türk Devletleri Tarihi

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

38

Saturday, 19.09.2015, 23:19

II. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (1237-1246)

I. Alâeddin Keykubad'in büyük oglu olan II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mah-peri Hatun Alaiye (Kalonoros) hakimi Kirfard'in kizidir. I. Alâeddin Keykubad onunla evlenirken dinine karismayacagina söz vermisti. Bununla beraber müslüman Selçuklu sarayinda yasayan bu hristiyan hatun daha sonra kendi istegi ile Islâmiyeti seçmis, dindarligi ve hayirseverligi ile ün yapmistir. II. Giyaseddin Keyhüsrev yaklasik 6 yaslarinda iken atabeg Mübarizeddin Ertokus'un himayesinde Erzincan melikligine tayin edilmistir. Mübarizeddin Ertokus'un ölümü üzerine Sultan Alaeddin Keykubad Semseddin Altun-aba'yi ogluna atabeg tayin etti. Sultan Alâed-din 1237 yilinda ölünce yerine sagliginda veliahd olarak seçtigi oglu Kiliç Arslan'in hükümdar olmasi beklenirken basta Sa'deddin Köpek olmak üzere bazi kumandanlarin baskisi ile II. Giyaseddin Selçuklu tahtina çikarildi (1237). Sultan önce matem elbiseleriyle tahta çikip taziyeleri kabul etti. Daha sonra sarayda serefine cülus senlikleri düzenlendi, hapishanedekilere genel af ilan edildi ve saltanati bir fermanla ülkenin her tarafina duyuruldu.

Giyaseddin rahat bir sekilde tahta çikmakla beraber küçük kardesi Kiliç Arslan'i destekleyen Harezmli beyler ile digerleri arasindaki çekisme bazi huzursuzluklara yol açti. Harezmli beylerin basinda oldugu bilinen Kayir Han ani bir baskinla yakalanip hapsedildi. Bunun üzerine Harizmli diger beyler kendilerini güven içinde hissetmeyerek Malatya istikametinde yola çiktilar. Kemaleddin Kâmyâr bunlari geri çevirmek istediyse de basarili olamadi.

Bu arada Sa'deddin Köpek islerini daha rahat bir sekilde yürütebilmek için bazi emîrleri öldürttü. II. Giyaseddin ile üvey annesi olan Eyyubi melikesini ve ondan dogan iki kardesini Uluborlu'da bir süre hapsetti. Sultan'in zayif kisiliginden yararlanan ve çikar pesinde kosan Sa'deddin Köpek rakiplerini ortadan kaldirmaya devam ediyordu. 1238 Temmuz'unda Sumeysat (Samsat)'a karsi kazandigi bir zaferden sonra sultanin aczinden, eglence ve içkiye düskünlügünden yararlanarak adeta devleti ele geçirme sevdasina kapildi. Halkin Selçuklu soyundan gelmeyen birini hükümdar olarak tanimayacagini gayet iyi bilen Sa'deddin Köpek bu amaçla kendisinin I. Giyaseddin Keyhüsrev'in gayri mesru çocugu oldugunu yaymaya basladi. Fakat taraftar bulmadi ve Beysehir gölü yakinindaki Kubâd-âbâd sarayinda sultanin huzurunda öldürüldü(1239). Sadeddin Köpek'in isledigi cinayetlere yer veren Ibn Bîbî onun meziyetlerini anlatmayi da ihmal etmez ve onun halka iyi davrandigini, mazlumlara yardim edip zalimleri siddetle cezalandirdigini, herkese adaletle muamele ettigini, zengin-fakir, yabanci-yakin arasinda fark gözetmedigini söyler. Toplum içinde çok sert ve hasin oldugu için herkes ondan korkardi. Çok cömert ve hos sohbet idi. Özellikle ikta sahiplerinin çiftçilerden haksiz vergi almalarini önledigi için onlar tarafindan çok sevilirdi. Bütün bu meziyetlerine ragmen Harizmliler'e karsi takip ettigi politika ile degerli insanlari öldürterek devleti sarsintiya ugratmistir. Bu bakimdan da Selçuklu tarihinde kötü bir söhret ve ugursuz bir sima olarak taninmistir. Konya-Aksaray arasinda 634'te (1237) yaptirdigi bir kervansarayin (Zazadin Hani) kitabesinde de kendisinden "Köpek" lâkabiyla bahsedilmesi bu kelimenin bir hakaret maksadi tasimadigini göstermektedir.

Sa'deddin Köpek'in öldürülmesinden sonra Mühezzebüddin Ali, Semseddin Isfahanî ve Celaleddin Karatay gibi degerli devlet adamlari samimi olarak devlete hizmet etmeye basladilar. Sultanin liyakatsizligine ve beyler arasindaki çekismelere ragmen Eyyubiler, Artuklular, Küçük Ermeni kralliklari ve Trabzon Komnenleri Selçuklulara tabi olmaya ve gerektiginde asker göndermeye devam ettiler.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

39

Sunday, 20.09.2015, 21:51

GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİ, ÖZELLİKLERİ

(1237-1246)

I. Alaeddin Keykubad'in büyük oglu olan 2. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mah-peri Hatun Alaiye (Kalonoros) hakimi Kirfard'in kizidir. I. Alaeddin Keykubad onunla evlenirken dinine karismayacagina söz vermisti. Bununla beraber müslüman Selçuklu sarayinda yasayan bu hristiyan hatun daha sonra kendi istegi ile Islamiyeti seçmis, dindarligi ve hayirseverligi ile ün yapmistir. 2. Giyaseddin Keyhüsrev yaklasik 6 yaslarinda iken atabeg Mübarizeddin Ertokus'un himayesinde Erzincan melikligine tayin edilmistir. Mübarizeddin Ertokus'un ölümü üzerine Sultan Alaeddin Keykubad Semseddin Altun-aba'yi ogluna atabeg tayin etti. Sultan Alaed-din 1237 yilinda ölünce yerine sagliginda veliahd olarak seçtigi oglu Kılıç Arslan'in hükümdar olmasi beklenirken basta Sa'deddin Köpek olmak üzere bazi kumandanlarin baskisi ile 2. Giyaseddin Selçuklu tahtina çikarildi (1237). Sultan önce matem elbiseleriyle tahta çikip taziyeleri kabul etti. Daha sonra sarayda serefine cülus senlikleri düzenlendi, hapishanedekilere genel af ilan edildi ve saltanati bir fermanla ülkenin her tarafina duyuruldu.

Giyaseddin rahat bir sekilde tahta çikmakla beraber küçük kardesi Kılıç Arslan'i destekleyen Harezmli beyler ile digerleri arasindaki çekisme bazi huzursuzluklara yol açti. Harezmli beylerin basinda oldugu bilinen Kayir Han ani bir baskinla yakalanip hapsedildi. Bunun üzerine Harizmli diger beyler kendilerini güven içinde hissetmeyerek Malatya istikametinde yola çiktilar. Kemaleddin Kamyar bunlari geri çevirmek istediyse de basarili olamadi.

Bu arada Sa'deddin Köpek islerini daha rahat bir sekilde yürütebilmek için bazi emîrleri öldürttü. 2. Giyaseddin ile üvey annesi olan Eyyubi melikesini ve ondan dogan iki kardesini Uluborlu'da bir süre hapsetti. Sultan'in zayif kisiliginden yararlanan ve çikar pesinde kosan Sa'deddin Köpek rakiplerini ortadan kaldirmaya devam ediyordu. 1238 Temmuz'unda Sumeysat (Samsat)'a karsi kazandigi bir zaferden sonra sultanin aczinden, eglence ve içkiye düskünlügünden yararlanarak adeta devleti ele geçirme sevdasina kapildi. Halkin Selçuklu soyundan gelmeyen birini hükümdar olarak tanimayacagini gayet iyi bilen Sa'deddin Köpek bu amaçla kendisinin I. Giyaseddin Keyhüsrev'in gayri mesru çocugu oldugunu yaymaya basladi. Fakat taraftar bulmadi ve Beysehir gölü yakinindaki Kubad-abad sarayinda sultanin huzurunda öldürüldü(1239). Sadeddin Köpek'in isledigi cinayetlere yer veren Ibn Bîbî onun meziyetlerini anlatmayi da ihmal etmez ve onun halka iyi davrandigini, mazlumlara yardim edip zalimleri siddetle cezalandirdigini, herkese adaletle muamele ettigini, zengin-fakir, yabanci-yakin arasinda fark gözetmedigini söyler. Toplum içinde çok sert ve hasin oldugu için herkes ondan korkardi. Çok cömert ve hos sohbet idi. Özellikle ikta sahiplerinin çiftçilerden haksiz vergi almalarini önledigi için onlar tarafindan (bilgi yelpazesi.net) çok sevilirdi. Bütün bu meziyetlerine ragmen Harizmliler'e karsi takip ettigi politika ile degerli insanlari öldürterek devleti sarsintiya ugratmistir. Bu bakimdan da Selçuklu tarihinde kötü bir söhret ve ugursuz bir sima olarak taninmistir. Konya-Aksaray arasinda 634'te (1237) yaptirdigi bir kervansarayin (Zazadin Hani) kitabesinde de kendisinden "Köpek" lakabiyla bahsedilmesi bu kelimenin bir hakaret maksadi tasimadigini göstermektedir.

Sa'deddin Köpek'in öldürülmesinden sonra Mühezzebüddin Ali, Semseddin Isfahanî ve Celaleddin Karatay gibi degerli devlet adamlari samimi olarak devlete hizmet etmeye basladilar. Sultanin liyakatsizligine ve beyler arasindaki çekismelere ragmen Eyyubiler, Artuklular, Küçük Ermeni kralliklari ve Trabzon Komnenleri Selçuklulara tabi olmaya ve gerektiginde asker göndermeye devam ettiler.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

40

Sunday, 27.09.2015, 22:02

II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV DÖNEMİ(1237 – 1246)


II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından bastırılmış bir Dirhem, Sivas, 638 H. (1240-1241).

Sultan I. Alâeddîn Keykubâd 4 Şevvâl 634 (1 Haziran 1237) günü yediği bir av etinden sonra anidenrahatsızlanarak vefât etti. Onun ani ölümü akıllara zehirlenmiş olduğu ihtimalini getirmektedir. Zaten bazı kaynaklar onun oğlu Gıyâseddîn tarafından öldürüldüğünü kaydetmektedir. Sultan ölmeden hemen önce oğlu Melik İzzeddîn Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmişti. Sa‛deddîn Köpek’in onun üç oğlundan II. Gıyâseddîn’in tarafını tutmuş olması, ona “seni mutlaka tahta geçireceğim” diyerek söz vermesi ve sonra işlediği cinayetlere baktığımızda Gıyâseddîn’i bu işe teşvik edip ona yardım ettiği hatta bufikrin dahi ondan çıkmış olabileceği ihtimali pek uzak görünmemektedir. Herkes Melikİzzeddîn Kılıç Arslan’ın hükümdar olacağını tahmin ederken II. Gıyâseddîn’in adamları ellerini daha çabuk tutarak henüz sultanın cenazesi sarayda iken Melik Gıyâseddîn’i Keykubâdiye’den Kayseri sarayına götürdüler ve onu tahta çıkardılar. Diğer meliklerin adamlarından gelebilecek saldırılara karşı da sarayın kapılarını sıkı sıkı kapattılar. Bu oldu bitti karşısında diğer emîrler ve devlet adamları bir müddet tereddüt geçirmişlerse de sonunda çareyi II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’e biat etmekte buldular. Hiç şüphesiz yeni hükümdarın tahta çıkmasında başrolü oynayan Sa‛deddîn Köpek, Türkiye Selçuklu Devleti yönetiminde bir anda önemli bir konuma yükseldi. O, şimdi Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i tahta çıkaran adam olarak yeni hükümdarın en güvenilir ve en sadık adamı idi. Sa‛deddîn Köpek, II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in yanından bir an olsun ayrılmayarak ona icraatında sürekli olarak akıl hocalığı yapmaktaydı. Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in kardeşleri İzzeddîn Kılıç Arslan ile Rükneddin,EyyûbîHükümdarı Melik Âdil’in kızı Gâziye Hatun’dan dünyaya gelmişlerdi. GıyâseddînKeyhüsrev ise, Kir Fard (Kyr Vart) adlı bir Rum Beyi’nin kızından doğmuştu(Bu hanım sonradan müslüman olup Mahperi adını almıştır). Sa‛deddîn Köpek bu durumu öne sürerek Türkiye Selçukluları’nın hizmetinde bulunan Hârizm askerlerinin reisi olan Kayır Han’ın kendi saltanatının sıhhati açısından bir tehlike oluşturabileceğini söyleyerek onun tutuklanarak hapsedilmesinin uygun olacağını belirtti. Bu fikri sultan tarafından benimsenincede derhal Kayır Han’ı yakalattırarak Zamantı (Pınarbaşı) kalesinde hapsettirdi. Kayır Han bir müddet sonra hapiste öldü. Bu olayı öğrenen diğer bütün Hârizm beyleri ve askerleri Türkiye Selçuklu hükümdarının hizmetinden çıkarak Kayseri’yi terk ettiler. Onlar Doğu’ya doğru çekilirlerken aynı zamanda Selçuklu topraklarını da yağma ettiler. Bunun üzerine Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev Emîrü’l-ümerâ Kemâleddin Kâmyâr komutasında bir ordu gönderdi. Ancak bu ordu Hârizmliler karşısında mağlup oldu. Çok zekî bir adam olan Sa‛deddîn Köpek, işe önce kendisine rakip olabilecek adamları ortadan kaldırarak başlamayı uygun buldu. Sultanın atabeği Şemseddîn Altunaba, Devletin iyi idare edilmediğini farkederek bazen “bu Köpek’i sultanın yanından uzaklaştırmak lazımdır” diyordu. Sa‛deddîn Köpek bu sözleri duymuş ve II. Kılıç Arslan veSüleymanşah devrinden beri devlete hizmet edenyaşlı atabeği öldürtmüştü. Bu ilk kurbandan sonra sıranın kendine geldiğini farkeden Tâceddîn Pervâne çareyi iktâ‛ı olan Ankara’ya kaçmakta buldu. Sâhip Şemseddîn İsfahanî, Saltanat Nâibi Emîrü’l-ümerâ Kemâleddin Kâmyâr’a “Sultana gidip onu bu siyasetinden vazgeçirmezsek Köpek’in zulmü daha tehlikeli bir hal alacaktır” demiş ancak Kemâleddin Kâmyâr bu sözlere hiç bir karşılık vermeyerek sadece susmakla yetinmiştir. Bütün Bu olaylar olurken Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev saltanatını düşünüyor ve özellikle meşrû veliaht kardeşi İzzeddîn Kılıç Arslan’dan çekiniyordu. Sa‛deddîn Köpek bu durumu dakullanarak sultandan aldığı bir fermân ile İzzeddîn Kılıç Arslan’ın annesini Ankara’ya gönderip yayının kirişi ile boğdurttu. Çocukları Kılıç Arslan ile Rüknedddîn’i de Borgulu kalesine bizzat kendisi götürerek hapsetti. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in henüz erkek çocuğu olmadığı için onların hayatlarına dokunmadı. Fakat sultanın erkek çocukları dünyaya gelince Mübârizeddîn Armağanşâh adlı bir emîri Borgulu kalesine göndererek onları öldürmekle görevlendirdi. İzzeddîn Keykavüs’ün atabeği olan Armağanşâh, Kılıç Arslan’ı ve Rükneddin’i öldürmeye kıyamamış ve bu durumu sultandan ve Sa‛deddîn Köpek’ten gizleyerek emri yerine getirmeden geri dönmüştür.
Sa‛deddîn Köpek öldürmek için sürekli fırsat kolladığı Tâceddîn Pervâne hakkında bazı dedikodular duymuştu. Güya Tâceddîn Pervâne Ankara’ya giderken Akşehir’de şarkıcı bir cariye ile gayri meşrû bir ilişkide bulunmuştur. Bu durumu değerlendirmek isteyen Sa‛deddîn Köpek derhal zinâ yapan kimseye recm (taşlanarak öldürülmek) cezası gerekir diye bir fetvâ almış ve sultan da bu fetvânın icabına göre hareket edilmesi yönünde bir fermân verince Tâceddîn Pervâne’nin idâm fermanını imzalamış oldu. Sa‛deddîn Köpek vakit kaybetmeden Ankara’ya gelerek fetvâ ve fermânı din adamları huzurunda okumuş ve Tâceddîn Pervâne’nin Ankara Meydanı’nda recm edilerek öldürülmesini sağlamıştı. İktidar dizginlerini eline geçiren ve sultanı istediği gibi yönlendiren Sa‛deddîn Köpek’ten artık diğer devlet adamları ve emîrler korkmakta ve huzursuzluk duymakta idi. Hatta bu sırada çok ciddî bir görevde bulunmayan fakat daha sonraki yıllarda Türkiye Selçuklu Devleti’nin kaderine tesir edecek olan büyük emîr Celâleddîn Karatay da Köpek’den gelebilecek bir belaya karşı görevini bırakarak bir köşeye çekilmişti. Sa‛deddîn Köpek,Büyük Emîr Kemâleddin Kâmyâr’ı ortadan kaldırmak için fırsat kullanmakta idi. Köpek’in gücü günden güne artmakta idi ancak siyasî alanda herhangi bir başarısı yoktu. Kamuoyunun nazarında kendini yüceltecek önemli bir zafer elde etmek istiyordu. İşte bu sıralarda Eyyûbîler’in zayıf ve parçalanmış durumu ona bu imkânı sağladı. Sa‛deddîn Köpek, Melikü’l-ümerâ unvânıyla ordunun başına geçerek Eyyûbîler’in hâkimiyeti altında bulunan ve Sultan I. Alâeddîn Keykubâd devrinde ele geçirilememiş olan Sümeysât (Samsât) kalesini kuşattı. Şehir Selçuklu kuvvetlerine direnecek bir durumda olmadığından idareyi elinde bulunduran Hristiyanlar Sümeysât’da bulunan çok meşhur ve uğurlu saydıkları Haçlarına dokunulmaması şartıylakaleyi teslim ettiler (Zilkaade s on Cuma’sı 635 /14 Temmuz 1238 ). Civarda bulunan bazı kaleler de ele geçirildi. Bu seferden dönünce eski ve büyük emîrlerden olan Hüsâmeddîn Kaymerî’yi işlemediği bir suçla itham ederek Malatya’da tutuklattı.Çok serveti olan bu emîrin mallarına da el koydu. Sümeysât’ın ele geçirilmesinden sonra nüfuzunu bir kat daha arttıran Saadeddin Köpek artık uzun süredir kendisi için ciddi rakip ve büyük bir tehlike olarak gördüğü başarılı kumandan ve tecrübeli bir devlet adamı olan Kemâleddîn Kâmyâr’dan kurtulmanın zamanının geldiğini düşünerek onu Konya yakınlarında bulunan Gavele (Gevele) kalesine göndererek orada öldürttü. Böylece Sa‛deddîn Köpek’e dur diyecek hiç bir kimse kalmamıştı. Şimdi ise hedefi tahtda oturmakta olan Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev idi. Artık sultanı bir oyuncak gibi kullanmak Sa‛deddîn’i tatmin etmiyordu. Onun yerine geçebilmenin hesapları içine girmişti. Bu çok tehlikeli bir iş idi. Çünkü II. Gıyâseddîn’in yerine oturabilmesi için Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Süleymanşâh’ın soyundan gelmiş olmak zorunluluğu vardı. Yani kan bağı ile bağlı bir hânedan üyesi olması gerekiyordu. Aksi takdirde bu sülâleye çok bağlı olan halkın böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün değildi. Bütün bunları gâyet iyi bilen ve çok zekî bir adam olan Sa‛deddîn Köpek bu iş için de bir çözüm buldu. Annesi Şehnâz Hâtun’un babası ile evlenmeden önce Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev ile gayr -ı meşrû bir ilişkisi olduğunu ve annesinin evlendiği adamla gerdeğe girdiğinde I. Gıyâseddîn’den iki aylık hâmile olduğunu ve nikâhdan yedi ay sonra dünyaya geldiğini, yani I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in gayr -i meşrû çocuğu olduğunu iddia ediyordu. Ayrıca hızını alamayarak devamla devletin kötü gidişinin ve yapılan hataların sorumlusu olarak Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i gösteriyor ve onun Abbâsî Halîfeleri’nin sancağını değiştireceğini ve onları tanımayacağını da iddia ediyordu. Halbu ki Abbasî Halifelerinin siyah renkli sancaklarından dolayı siyah çetr kullanmakta olan Türkiye Selçukluları, Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanında Sa‛ddîn Köpek’in tavsiyesi ile mavi çetr kullanmıştı. Bu iddialar halkın ve tabiki tahtta oturan sultanın tepkisine yol açtı. Nihayet Sa‛deddîn Köpek’in ne kadar tehlikeli bir adam olduğunun farkına varan Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev çok güvendiği hassa(özel) kölelerinden birini gizlice Sivas sübaşısı Hüsâmeddîn Karaca’ya gönderip Sa‛deddîn Köpek’in ortadan kaldırılmasını emretti. Böylece sultanın Emîr -i Candâr’lık (Muhâfız Kıtası Kumandanlığı) makamına getirttiği Hüsâmeddîn Karaca, Gıyâseddîn’in bulunduğu Kubâdâbâd Sarayı’na giderken kendisinin şehre geceleyin gireceğini haber verdi.Sultanın yanına gitmeden önce özellikle Sa‛deddîn Köpek’e misafir olarak onun güvenini kazanmaya çalıştı. Ona izni olursa sultanın hizmetine girmek istediğini bildirdi. Ertesi günün sabahında Sa‛deddîn Köpek sultanın huzuruna çıktığında ona Hüsâmeddîn Karaca’nın yanında olduğunu ve el öpmek istediğni bildirdi. Emîr -i Candâr Hüsâmeddîn Karaca günden güne Sa‛deddîn’in güvenini kazandı. Hüsâmeddîn Karaca, onu öldürmek için hazırladığı plânı uygulama alanına koydu. Sa‛deddîn Köpek’in de bulunduğu bir ziyafet sırasında bir bahane ile dışarıya çıkan Hüsâmeddîn Karaca adamları ile birlikte Köpek’in dışarı çıkmasını beklemeye başlamış ve bir süre sonra Köpek dışarda görününce ayağa kalkarak ona saygı gösterir gibi davranmış ve arkasını döndüğünde elinde gizlediği sopa ile başına vurmaya çalışmış ancak sopa Köpek’in omuzuna gelince arkasına dönen Köpek Hüsâmeddîn Karaca’nın gırtlağına sarılmıştır. Bu durum üzerine Emîr -i Alem (Bayraktar ) Togan, kılıcı ile Sa‛deddin’i yaraladı. Köpek can havliyle kendini sultanın Şaraphânesine atabildi. Bu durumu gören Şarabdâr yanındaki adamlarıyla birlikte Sa‛deddîn Köpek’i öldürdüler. Çağdaş Fransız müellifi Vinsent de Beauvais, Sa‛deddîn Köpek’in SultanII. Gıyâseddîn Keyhüsrev’i ip ile boğarak onun tahtını ele geçirmek istediğini, fakat bu girişimin Mergedac (muhtemelen sultanın hristiyan kayınbiraderi Kir Kedid) adlı bir emîrin müdahalesi ile buna engel olunarak Köpek’in öldürüldüğüne dair kaydı da İbn Bîbî’deki gelişmeleri destekler durumdadır. Sa‛deddîn Köpek’in cesedi herkese ibret olsun diye demir bir kafes içinde Kubâdâbâd Sarayı’nın kale burcuna asıldı. Sa‛deddîn Köpek burada daha önce haksız olarak öldürttüğü Kubâdâbâd Müşrifi Kemal’i asmıştı. Bu defa Kemal’in cesedi indirilip onun katili olan Sa‛deddîn Köpek’in cesedi asıldı.
Halk onun cesedini görmek için toplanmıştı ki, bu sırada kafesin bağı koparak seyre gelen birinin başına düşerek onun ölümüne neden olmuştu. Bu durumu gören sultan, Sa‛deddîn Köpek için “Mel‛ûn ölümünden sonra da insan öldürmeye harîstir.” dedi.
Onun ölüm tarihini kesin olarak bilememekle birlikte Temmuz 1238’deki Sümeysât seferinin ardından gelişen olaylar dikkate alındığında 1238 yılı sonları veya 1239 yılı başları muhtemel görünmektedir.Sa‛deddîn Köpek hakkında en geniş bilgiyi veren müellif olma özelliğine sâhip İbn Bîbî,el- Evâmirü’l - Alâiyye fî’l -Umûri’l - Alâiyye adlı eserinde onun işlediği cinayetler ve kötü işler yanında yaptığı olumlu işlerden de bahsetmiştir. İbn Bîbî’ye göre Sa‛deddîn Köpek halka iyi davranan, mazlumlara yardım edip zâlimleri şiddetle cezalandıran, herkese adaletle muamele eden, zengin-fakir,yabancı-yakın arasında fark gözetmeyen biridir. Özellikle İktâ‛ sâhiplerinin çiftçilerden haksız vergi almalarını önlediği için onlar tarafından çok sevilmiştir. Toplum içinde çok sert olduğundan herkes ondan çekinirdi.Çok cömert ve hoşsohbet idi.Bütün bu özelliklerine rağmen Hârizmliler’e karşı takip ettiği politika ile çok değerli devlet adamlarını öldürterek devletin temellerini sarsmıştır. Bu nedenle Türkiye Selçuklu Tarihi’nde kötü bir şöhret yapmış ve uğursuz bir kişi olarak tanınmıştır. XVII. yüzyılın ünlü Osmanlı tarihçilerinden Müneccimbaşı, ondan “Habîs Köpek” diye bahseder. O, ayrıca Sa‛deddîn Köpek’in yaradılışdan soysuz, müfsid ve hased bir emîr olduğunu da kaydeder. Sa‛deddîn Köpek, 633-634 (1236-1237) yıllarında Konya’ya 22 km. uzaklıkta ve Aksaray – Konya karayolundan 5 km. içerde Tömek köyü yakınında yaptırdığı Kervansaray,“Zazadin Han” (Sa‛deddîn Köpek Hanı) diye meşhurdur.Bu kervansarayın kitâbesinde Sa‛deddîn’in adının“Köpek” (Köbek) olarak kaydedilmesi bu kelimenin hakaret anlamı içermediğini gösterir. Bazı araştırmacılar kitâbede yer alan Köpek kelimesinin “P” değil de “B” ile yazılmasından dolayı ismin belki de Kübek veya Köbek olabileceğini kaydederlersede bu durumun kitâbenin Arapça olarak yazılması ve Arapça’da “P” harfinin bulunmayışı ile ilgili olduğu açıktır. Farsça olarak kaleme alınan el-Evâmirü’l - Alâiyye’ de de “B” harfi ile yazılmışsa da İbn Bîbî, içinde “P” harfi olan diğer özel isimleri de “B” ile yazmıştır. Kervansarayın ismi olan Zazadin ise Sa‛deddîn’in halk arasında söylenen bozuk şeklidir.
KAYNAK ;
Doç. Dr. Muharrem Kesik