İslamiyet'e göre putlar ve putperestlik
Türkçe’ye put şeklinde geçen ve aslı Buddha ismine dayanan Farsça but kelimesi “bilinçli ve canlı olduğuna inanılan sûret veya heykel, tamamen veya kısmen bir dinî yapı içinde kurumlaşmış ibadet konusu haline getirilmiş maddî obje, Allah’tan başka ilâh edinilen nesne” diye tanımlanır. Batı dillerinde putun karşılığı olarak kullanılan idol “görünüş, şekil” anlamında eidos kelimesinden türetilen eidolondan gelir. Eidolon, “hayalet, belirsiz şekil, bir ayna veya suya yansıtılan sûret” gibi farklı mânalara sahiptir; aynı zamanda “insan zihninde oluşturulan sûret” anlamına da gelir. Homeros’tan itibaren Yunan metinlerinde nâdiren rastlanan eidolon eski Yunan’da dinî bir mâna kazanmamıştır. Yunan dilinde eidolon kelimesine Septuagint’te (Eski Ahid’in Yunanca tercümesi) rastlanmaktadır. Bu kelime İbrânîce Eski Ahid’de yer alan aven (yararsızlık), elil (hiçlik), gillulim (pislik), pesel (oyma put), tselim (heykel, sûret) gibi İbrânîce kelimelerin karşılığında kullanılmıştır. Nitekim Eski Ahid’de putlardan bahsedilirken otuz farklı isme yer verilmiştir. Burada eidolonun sahte tanrılara işaret ettiği belirtilmiş ve onların boş şeyler, aldatmacadan ibaret faydasız sûretler, şekil verilmiş metaller ve oyulmuş ağaçlar olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu sebeple Eski Ahid’i Yunanca’ya çeviren mütercimlerin tercihlerine göre eidolon, “sahte kabul edilen bir putperest tanrısını temsil etme” şeklinde bir anlam kazanmıştır. Vulgat’te (Kitâb-ı Mukaddes’in Latince tercümesi) söz konusu İbrânîce kelimeleri tercüme edebilmek için idolum (put) ve simulacrum (sûret) kelimeleri kullanılmıştır. Eidolona apokrif kabul edilen eserlerde de sıkça rastlanır. Eidolon kelimesi Yunanca Yeni Ahid’in İnciller dışındaki bölümlerinde yer almaktadır (Resullerin İşleri, 7/41, 15/21; Romalılar’a Mektup, 2/22; Korintoslular’a Birinci Mektup, 8/4, 7, 10/9, 12/2). Bazı Yeni Ahid pasajlarında pagan tanrılarının var olmadığı (Galatyalılar’a İkinci Mektup, 4/8 ) ve onlara yapılan ibadetin arkasında şeytanların parmağının bulunduğu (Korintoslular’a Birinci Mektup, 10/9; ER, VII, 73) belirtilmektedir.
İslâm’ın doğuşuna tekaddüm eden Câhiliye dönemiyle İslâm’ın zuhuru sırasındaki müşrik Araplar’ın dinleri hakkında ayrıntılı bilgilerin yer aldığı Kur’ân-ı Kerîm’de putu veya putları ifade etmek üzere es-nâm, ensâb, evsân, cibt, timsâl (temâsîl), ünsâ (inâs) ve tâgūt gibi kelimeler kullanılmıştır. Bunların ilk üçü çoğul olup tekilleri sanem, nusb ve vesendir. Sanem Sâmî dillerindeki salm kökünden türemiş olup sözlükte “Allah’ın dışında ilâh edinilen şey” demektir. Sanem “sûret, resim” ve özellikle “put” anlamına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de daima çoğul şekli ile yer alır (el-En‘âm 6/74; el-A‘râf 7/138 ; İbrâhîm 14/35; el-Enbiyâ 21/57; eş-Şuarâ 26/71). Eski Ahid’de genellikle “put, oyma ve dökme put” mânalarında kullanılmıştır (Sayılar, 33/52; II. Krallar, 6/18 ; Hezekiel, 7/20; Amos, 5/26). Sanem ayrıca ağaçtan yontulmuş, altın, gümüş yahut bakırdan dökülmüş olup cismi veya belli bir şekli olan putu ifade eder. “Dikmek” anlamındaki nasb kökünden “dikili taş” anlamına gelen nusb, putlar adına kesilen hayvanların kanlarının üzerlerine döküldüğü -mezar taşları gibi- taş bloku ifade eder. Esasen Kâbe’nin harem bölgesinin sınırlarını belirleyen kaba taş sütunlardan ibaret olan en-sâb yerleşik topluluklar arasında Kâbe’deki putların şekillerinin işlendiği taşlar yani esnâm haline getirilmiş ve bazı göçebe topluluklarda nâdiren ilâhların sembolü olarak kullanılmıştır. Ensâb adı verilen putların belirli şekil verilmiş hallerine esnâm veya evsân denilmiştir. Vesen ise “sadece taştan yapılan, fakat cismi veya belli bir şekli olmayan put” demektir. Daha ziyade resim biçimindeki objeler hakkında kullanılır. Ayrıca evsân, yalnız düzmece tanrıları simgeleyen nesnel ve somut imajlara değil en geniş anlamıyla asılsız inanç ve uygulamalarla ya da sahte değerlere bağlanma eğilimiyle bir arada düşünülebilen her şeye işaret etmektedir. Bunun içindir ki ilgili âyetin hemen arkasından “her türlü asılsız sözden kaçınma” buyruğu gelmektedir (el-Hac 22/30).
Kur’an’da tâgūtla birlikte sadece bir yerde geçen cibt, “Allah’tan başka ibadet edilen her şey, kendi başına hiçbir değeri ve faydası olmayan şey, hiçbir gerçeğe dayanmayan anlamsız gizler” gibi mânalara gelir. Ayrıca put, puta tapınma, sihir, falcı ve büyücüler hakkında da kullanılır.
Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibte ve tâgūta inanıyorlar meâlindeki âyette görülen (en-Nisâ 4/51) cibtin sihir, tâgūtun da şeytan olduğu ifade edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de sekiz yerde geçen (el-Bakara 2/256-257; en-Nisâ 4/51, 60, 76; el-Mâide 5/60; en-Nahl 16/36; ez-Zümer 39/17) ve “put, putperestlik, put evi” gibi mânalarda kullanılan tāgūt ise öncelikle Allah’tan başka ibadet edilen her şeyi ifade eder. Ayrıca büyücüye, kâhine, cinlerin âsi olanına, insanı hayır yolundan, böylece Allah’tan uzaklaştıran ve şeytana yönelten sahte tanrılara da tâgūt adı verilir. Hem tekil hem çoğul olarak kullanıldığından “şeytânî güçler” mânasına da gelir.
Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopesi