Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

1

Sunday, 27.09.2015, 23:55

Uygurlar


UYGURLARIN MENŞEİ
Uygur tarihi hiç şüphe yok ki Orta Asya tarihinin en önemli birkaç devresinden biridir.
Orta Asya Türk tarihinin eski devrinde, bozkır coğrafyasında bozkır kültürüyle kurulan
üçüncü devlet Uygur Kaganlığı’dır. Uygurlar 744-840 seneleri arasında ilk parlak
dönemlerini, Ötüken ve çevresindeki kurdukları hâkimiyetle yaşamışlar, 840’ta zayıfladıktan
sonra bir kısmı batıya göçmüş, göçtükleri yerde ikinci parlak dönemi yaşamışlardır. Diğer
kısım Uygurlar da Kan-chou bölgesine inerek bugün Doğu Türkistan diye bilinen coğrafyada
varlıklarını günümüze kadar yaşatmayı başarmışlardır.
Soyları Hunlara dayanan, Hun ve Göktürklerin mirasçısı olan Uygurlar ile ilgili
akademik çalışmalar yapan ilk ilim adamı, Japon bilgini Haneda Toru olmuştur. Aslen bir
Budolog olan ve Japonya’da Budoloji’yi kuran kişi olan Prof. Dr. Haneda bu konuyu, ancak
Uygurların Budizmi kabul etmelerinden dolayı ele almıştır. Aynı konu ikinci olarak rahmetli
olan Prof. Dr. Bahattin Ögel tarafından ele alınmış ve bu konuda birkaç makale yayınlamıştır.
Yalnız rahmetli hoca, Uygurların boydan devlet haline nasıl geldiği hakkında ispatlar ortaya
koymuş ve bizleri aydınlatmıştır. En son olarak ise Uygurların Ötüken bölgesindeki hâkimiyet
dönemi Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu tarafından tez çalışması olarak araştırılmıştır.
Bunlardan başka Reşit Rahmeti Arat ve Ahmet Caferoğlu da konu ile ilgili çalışmalar
yapmışlardır. Ayrıca yakın zamanda vefat eden Uygur Türkü Turgun Almas’ın Uygur kitabı
başta olmak üzere araştırmaları Uygurların tarihinin aydınlatılmasında önem arz etmiştir.
Uygurlar VIII. asrın ortalarında Göktürkler’densonra bağımsızlıklarını kazanıp kendi
devletlerini kurdular. Bu Kaganlık yaklaşık yüz yıl devam ettikten sonra, Kırgızlar tarafından
yıkılınca ikiye ayrılan Uygurların bir kısmı Kansu-Ordos bölgesine, diğer bir kısmı ise
Beşbalık bölgesine geldiler. Takip eden asırlar içinde her iki grup da hayat tarzını değiştirerek
yerleşik kültüre geçtiler. Maniheizm, Budizm ve İslam dinlerinin de etkisi buna katılınca eski
Türklerin farklı bir yönleri gün yüzüne çıktı. Neticede yerleşik hayat tarzı onlara günümüze
kadar gelen eşsiz sanat eserleri meydana getirme fırsatı tanıdı. Dolayısıyla Uygurlar, Türk
tarihinin çok farklı bir cephesini oluşturmuş oldular.
Uygur Kaganlığı Asya’nın kalbi olarak adlandırılan, kadim Türk yurdu olarak bilinen,
bugünkü Doğu Türkistan coğrafyasında kurulmuştur. Doğu Türkistan; kuzeyde Rusya, batıda
Batı Türkistan’ı teşkil eden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde Afganistan,
Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda Çin (Kansu ve Çing-hai eyaletleri) ile kuzeydoğuda
Moğolistan ile çevrilidir.
Dokuz aileden müteşekkil Uygurlar, 745’te Basmil ve Karluklarla beraber Göktürk
iktidarını yıkarak bağımsızlıklarını kazanmış ve kendi bağımsız devletlerini kurmuşlardır.
Devletin kurucusu Kutlug Bilge Kagan’dır. Başkentleri ise Ordu-Balık şehridir. Uygur adı
Çin kaynaklarında: Huei-ho, Wei-ho, Huei-hu, Wei-wu-er gibi şekillerde geçmektedir. Uygur
adının anlamı ve etimolojisi hakkında çeşitli görüşler vardır. Bunlar: Uygur'un manasının
“şahin gibi hızla hücum eden”, “orman halkı”, “çukur” anlamlarında olduğu söylenmiştir. Gy.
Németh'e göre Uygur adı, uy-”uymak, takip etmek” fiilinden türemiştir. Ebulgazi Bahadır
Han da Uygurların adını “uymak, yapışmak” fiiline dayandırmıştır. Kâşgarlı Mahmud’da ise,
“kendi kendine yeter”manasında kullanıldığı kaydedilmiştir. Kelimenin genellikle Uygur
şeklinde geliştiği, “akraba, müttefik” ten geldiği, On Uygur adının da “On Müttefik”
anlamında olduğu kabul edilmiştir. Çin kaynakları, Uygurların Göktürkler gibi Hunların
neslinden olduğu yolundaki düşüncelerde hemfikirdirler ve onların da kurttan türediklerini
belirtirler. Fakat bunun yanı sıra Uygurların ağaçtan türediklerine dair efsaneler de mevcuttur.
Uygurların 744’de bağımsızlıklarını ilan etmeden önceki tarihi süreçlerine kısaca göz
atmak gerekirse reisleri P’u-sa önderliğinde Uygurlar 627 yılında yüz bin kişilik Göktürk
ordusunu yenmeleriyle şöhretleri artmıştır. Bu galibiyet Uygur ve Töles boylarına büyük
itibar kazandırmıştır. Bu zaferden sonra P’u-sa, Alp İlteber unvanını aldı. Çin kaynakları P’usa’dan
şöyle bahsederler: “Mükemmel harp planları yapıyordu. Savaşta askerlerin önüne
geçip hücum ederdi. Az askerle çok iş yapıyordu…”. P’u-sa zamanı Uygurların refah devridir.
Göktürklerin zayıf olduğu bu çağda Orta Asya’nın kuzeyinde başlıca iki kuvvet vardı. 1- P’usa’nın
emrindeki Uygur Tölesleri 2- Sir Tarduş Tölesleri.
646 yılında Alp İlteber ölünce yerine Çinlilerin kuklası olan oğlu Tu-mi-tu geçti. Bu
devri gerçek bir Kaganlık dönemi olarak kabul etmek zordur. 648 yılında kukla İlteber
öldürüldü. 648 yılında Altay Dağlarında bağımsızlığını ilan eden Ch’epi Kagan liderliğindeki
Göktürkleri de Çinliler, Karluk, Uygur ve Basmilleri kullanmak suretiyle mağlup etmişlerdi.
Daha sonra Çin hâkimiyetini tanımayan Batı Göktürk beylerinden A-shih-na Ho-lu’nun
bozguna uğratılması için hazırlanan Çin ordusuna Uygurlardan yaklaşık elli bin kişilik bir
kuvvet, reisleri Po-jun liderliğinde katılmış, Taşkent’e kadar ilerlemişlerdi. Po-jun, T’u-mitu’dan
sonra başa geçen İlteber idi ve 661-664 yılları arasında Uygurların lideri olmuştu. O
ölünce yerine önce kız kardeşi Pi-li-tu geçti. 680 yılında ise Uygurların başında Tu-chie-chih
adlı reis bulunmaktaydı. Uygurların devlet olma süreçleri bu şekildedir.
717 yılında Uygur İlteberi ile Kargon’da savaşan Bilge Kagan, onu mağlup edip
doğuya kaçmasına sebep olmuştur. Bu bilgiler ışığında Uygurların 740’lı yıllara kadar fazla
bir varlık gösteremediklerini anlıyoruz. Ancak dâhil oldukları Dokuz Oğuz birliği, isyanlarda
daima ön planda bulunmuşlardır. 742-743 senelerinde Göktürklerin hâkimiyeti altında
bulunan Karluk, Basmıl ve Uygur oymakları, Göktürk Kagan’ı Ozmış’ı mağlup edip
öldürdüler. Göktürk Devleti ortadan kalkınca Basmillerin idaresinde yeni bir Kaganlık
kuruldu. Uygurlar sol (doğu), Basmiller sağ (batı) yabguluğu oluşturdular. 744 senesinde
kalabalık Dokuz Oğuz boylarının da desteğiyle Uygur Yabgusu, Basmil Kaganını mağlup
ederek kendini Kagan ilan etti ve Kutlug Bilge Kül Kagan unvanını aldı. Bu suretle hür Uygur
Kaganlığı kurulmuş oldu. Uygurların, Karluk ve Basmıllara göre daha kuvvetli olmasının
sebebi, hiç şüphesiz kalabalık Dokuz Oğuz boylarının kendi yanlarında yer almalarıdır.
Kaynak;
YRD. DOÇ. DR. ALİ AHMETBEYOĞLU

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

2

Monday, 28.09.2015, 00:00

YAZITLAR..



Uygur yazı ve dilindeki zenginlik, edebiyatlarına da yansımıştır. Çünkü Uygur
edebiyatına ait örnekler pek çoktur, aynı zamanda çeşitlidir. Bunlar ise: “Mani dini tesirinde
gelişen Uygur edebiyatı”, “Buda dini tesirinde gelişen edebiyat”, “Bozkır Kaganlığı dönemi
Uygur edebiyatı”, “Yazılı ve sözlü edebiyat”, “Din dışı Uygur Edebiyatı” vs.dir. Bozkır
Kaganlığı dönemindeki Uygur edebiyatı, daha ziyade yazıtlar çevresinde gelişmiştir. Şunu
da belirtmek gerekir ki; Uygur yazıtları, diğer İslam öncesi Türk devletlerinin yanında, daha
fazla tahrip olmuştur. Bu durum hem tercümeyi hem de değerlendirmeyi zorlaştırmaktadır.
Adı geçen - Şine Usu Yazıtı: 1909 yılında, Mogoitu Irmağı, Şine Usu Gölü ve Örgötü Dağı
çevresinde Finli bir heyet tarafından bulunmuştur. 1918 yılında yine Finli bir bilim
adamı olan Güstav John Ramstedt tarafından yayımlanmıştır. Şine Usu Yazıtı, önceki iki
yazıt gibi ikinci Uygur Kaganı olan Tengride Bolmış il itmiş Bilge Kagan (Moyen- Çor)
ile ilgilidir. Daha önceki abidelerde bulunan damgalardan, Şine Usu’da da
bulunmaktadır. Bu yazıt Moyen-Çor ve babasının yanı sıra, yüz-yüz elli yıllık bir
geçmişe de ışık tutmaktadır. Bu nedenle yazıt, ayrı bir değere sahiptir. Göktürk harfleri
ile yazılmış olan bu yazıt, daha ziyade Uygur siyasi tarihini aydınlatmaktadır. Şine
Usu’da Uygur Kaganı ulusuna “On-uygur ve Dokuz-Oğuz” olarak hitap etmektedir.
Buna ilave olarak bu yazıtta Moyen-Çor’un batı ve kuzey seferlerinin yanı sıra, Oğuz
seferlerine de yer verilmiştir.
- Karabalsagun Yazıtı: Diğer Uygur kitabeleri içerisinde farklı bir yere sahiptir. Zira;
Türkçe, Çince ve Sogdça olmak üzere üç dilde yazılmıştır. Bu yazıt III. Orhon Yazıtı
olarak da adlandırılmıştır. Bunun nedeni ise; Birinci ve İkinci Orhun Yazıtları’nın
yakınlarında bulunmuş olmasıdır. Türkçe kısım okunamayacak kadar tahrip olmuştur.
Ancak “Ay Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Tengri” adına dikildiği bilinmektedir. Üç
dilde yazılan ve Türkçe kısmı Göktürk harfli olan bu yazıtın, Türkçe kısmı tahrip
olmasına rağmen, Çince kısmı daha okunur durumdadır. Bu yazıtın diğer bir özelliği de,
Uygurların Mani Dini’ne geçişleri hakkında bilgi vermesidir.
- Hoytu Tamir Yazıtı: Orhun Nehri yakınlarında “Toyhur Çoluu” mevkiinde bulunan
kitabe, 1893 yılında Klementz tarafından bulunmuştur. Yazıt on dokuz küçük parçadan
ibarettir.
- Gurbalcin Yazıtı: Bu yazıtın Maniheist Uygurlar tarafından yazıldığı sanılmaktadır.
- Suci Yazıtı: Aslında bu yazıt Uygurlardan daha ziyade; Uygurları yıkarak tarih
sahnesine çıkan Kırgızlara aittir. Ancak bir Kırgız beyi tarafından Uygur Kaganlığı’nın
son bulmasından sonra dikilmiş olmalıdır. Bu yazıt Moğolistan’ın kuzeyinde, Ar-Ashotu
Dağı, Dolan Huduk civarında, Sucindava da bulunmaktadır. On bir satırdan oluşan bu
yazıtta bir de damga bulunmaktadır.
- Ulaan-gom Yazıtı: Uygurların Sogd yazısıyla Türkçe olarak yazdığı bu yazıt, Budist
tesirler taşımaktadır. Sekiz satırdan ibaret olup, Moğolistan’da bulunmaktadır.
Uygurların Bozkır Kaganlığı döneminden, günümüze kadar gelen yazıtlar edebi açıdan
büyük öneme sahiptir. Ancak elde edilen bilgilerle Uygurların yaşayış ve tarihinin yanı sıra
pek çok alanda bilgi sahibi olabiliyoruz. Bununla beraber Uygurların, Göktürk Devleti’nin
devamı olması nedeniyle onların kültüründen de etkilendiğini görüyoruz. Zira Uygur şunlardır:
- Tez Abidesi: İkinci Uygur Kaganı olan “Tengride Bolmış il itmiş Bilge Kagan adına
dikilmiştir. Bugün bu yazıt Moğolistan’ın Kubsugul eyaletinde Tez Nehri’nin
yukarısında, Çağan-uul kasabasında bulunmaktadır. 1976 yılında bulunan yazıt, 86 cm
yüksekliğinde, 22 cm kalınlığında, 32 cm genişliğindedir. Göktürk alfabesi ile yazılmış
olup, yirmi iki satırdan oluşmakla beraber çoğu kısım tahrip olmuştur. Bu yazıtta farklı
olarak bir de Kagan damgası bulunmaktadır.
- Terhin (Taryat) Abidesi: Uygur ülkesinin coğrafyası ve askeri teşkilatı hakkında bilgi
vermektedir. Yaklaşık oniki yıllık bir devreye ışık tutan bu yazıt, kaplumbağa bir kaide
üzerinde bulunmaktadır. Yine ikinci Uygur Kaganı Moyen-Çor (Tengri de Bolmış İl
itmiş Bilge Kagan) adına dikilmiştir. Uygurların hayat tarzı, yazın ve kışın yaşanılan
coğrafyanın sınırları bu kitabede geçmektedir. Ancak böyle bir ifadeye Göktürk
Kitabeleri’nde de rastlanmaktadır. Burada Göktürk Kaganlarından “Bumin Kagan”ın
adının geçmesi Göktürk-Uygur bağlantısı hakkında bilgi vermektedir. Terh Abidesi’nin
diğer bir özelliği de, Uygur askeri teşkilatı hakkında bilgi vermesidir. Bu Abide’de geçen
unvanların bazıları şunlardır:
- Yüzbaşı ulug urungu
- Beşyüz başı külüg ogı öz inançu
- Beşyüz başı ulug öz inançu
- Tokuz yüz er başı Tuykun Ulug Tarkan
- Tölis Begler oglı Bıng başı Tölis külüg Eren
- Tarduş Begler oglı Bıng başı Tarduş külüg Eren
- Beş bıng er başı Alp ışbara Sangun
Bu kitabede de Uygur Kaganı’nın damgası bulunmaktadır
Kaynak;
YRD. DOÇ. DR. ALİ AHMETBEYOĞLU

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

3

Monday, 28.09.2015, 00:06

Şine Usu Yazıtı:

1909 yılında, Mogoitu Irmağı, Şine Usu Gölü ve Örgötü Dağı
çevresinde Finli bir heyet tarafından bulunmuştur. 1918 yılında yine Finli bir bilim
adamı olan Güstav John Ramstedt tarafından yayımlanmıştır. Şine Usu Yazıtı, önceki iki
yazıt gibi ikinci Uygur Kaganı olan Tengride Bolmış il itmiş Bilge Kagan (Moyen- Çor)
ile ilgilidir. Daha önceki abidelerde bulunan damgalardan, Şine Usu’da da
bulunmaktadır. Bu yazıt Moyen-Çor ve babasının yanı sıra, yüz-yüz elli yıllık bir
geçmişe de ışık tutmaktadır. Bu nedenle yazıt, ayrı bir değere sahiptir. Göktürk harfleri
ile yazılmış olan bu yazıt, daha ziyade Uygur siyasi tarihini aydınlatmaktadır. Şine
Usu’da Uygur Kaganı ulusuna “On-uygur ve Dokuz-Oğuz” olarak hitap etmektedir.
Buna ilave olarak bu yazıtta Moyen-Çor’un batı ve kuzey seferlerinin yanı sıra, Oğuz
seferlerine de yer verilmiştir.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

4

Monday, 28.09.2015, 00:15


Şine Usu Yazıtının Tarihi Önemi : Kutluk Bilge Kül Kağan ve Moyunçur
Uygurların ilk Kağanı Kutluk Bilge Kül Kağan ve oğlu Moyunçur Kağan'ın devrini aydınlatan başlıca üç kaynak vardır. Çin kaynaklarındaki bilgiden, iki yüzyıl önce yüzeysel olarak yararlanılmıştır. Karabalgasun yazıtı bulunduktan sonra da Çin kaynaklarındaki bilgilerle, yeni yazıtın içeriğini kıyaslama gereksinimi duyan bir bilgin çıkmamıştır. Prof. Ramstedt tarafından bulunan, Şine Usu yazıtı Göktürk harfleriyle yazılmış Türkçe bir yazıttır. Moyunçur ve babası Kutluk Bilge Kağan'ın devrini anlatan bu yazıt, bizzat Moyunçur tarafından dikilmiştir.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

5

Monday, 28.09.2015, 00:20

Karabalsagun Yazıtı:


Diğer Uygur kitabeleri içerisinde farklı bir yere sahiptir. Zira;
Türkçe, Çince ve Sogdça olmak üzere üç dilde yazılmıştır. Bu yazıt III. Orhon Yazıtı
olarak da adlandırılmıştır. Bunun nedeni ise; Birinci ve İkinci Orhun Yazıtları’nın
yakınlarında bulunmuş olmasıdır. Türkçe kısım okunamayacak kadar tahrip olmuştur.
Ancak “Ay Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Tengri” adına dikildiği bilinmektedir. Üç
dilde yazılan ve Türkçe kısmı Göktürk harfli olan bu yazıtın, Türkçe kısmı tahrip
olmasına rağmen, Çince kısmı daha okunur durumdadır.Başlığında ejderha resmi yer alan kitabe,
Uygur Devleti'nin kuruluşundan itibaren tahta geçen 9 kağan ve Uygurların Mani dinine girişi hakkında bilgi vermektedir.
Türkçe bölümü oldukça yıpranmıştır.Abidede toplam 52 satır yazı vardır ki,bunların çoğu birer kelimedir.
Yazıt 1889 tarihinde Yadrintsev’in Kuzey Moğolistan’ı ziyareti sırasında büyük bir harabede bulundu.
Yazıtın ilk neşri Radloff’un eserinde olmuştur.
Derleme ;Akcan MİR

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

6

Monday, 28.09.2015, 00:23

YAZITLAR DEVAM..
Hoytu Tamir Yazıtı: Orhun Nehri yakınlarında “Toyhur Çoluu” mevkiinde bulunan
kitabe, 1893 yılında Klementz tarafından bulunmuştur. Yazıt on dokuz küçük parçadan
ibarettir.
- Gurbalcin Yazıtı: Bu yazıtın Maniheist Uygurlar tarafından yazıldığı sanılmaktadır.
- Suci Yazıtı: Aslında bu yazıt Uygurlardan daha ziyade; Uygurları yıkarak tarih
sahnesine çıkan Kırgızlara aittir. Ancak bir Kırgız beyi tarafından Uygur Kaganlığı’nın
son bulmasından sonra dikilmiş olmalıdır. Bu yazıt Moğolistan’ın kuzeyinde, Ar-Ashotu
Dağı, Dolan Huduk civarında, Sucindava da bulunmaktadır. On bir satırdan oluşan bu
yazıtta bir de damga bulunmaktadır.
Kaynak;
YRD. DOÇ. DR. ALİ AHMETBEYOĞLU

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

7

Monday, 28.09.2015, 01:11


Uygur Metinleri

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

8

Monday, 28.09.2015, 01:36


Çin Halk Cumhuriyetinin eski başkenti Chang’an’da (Xi’an’da) Ötüken Uygur Kağanlığı Dönemi prenslerinden Karı Çor Tigin adına hazırlanmış Çince – Türkçe ((Kök) Türk harfli Uygurca) bir yazıt bulundu. Yazıttan edinilen bilgilere göre Karı Çor Tigin Uygurların Yaglakar sülalesinden, Çabış Tigin’in oğlu, Kan Tutuk’un yeğeni, Bögü Bilge Tengri Kan’ın küçük kardeşidir. O, T’ang İmparatoru Tai Tsung (Dài Zong) zamanında (794 yılının beşinci ayında) ülke içinde baş gösteren isyanları bastırmak amacıyla Chang’an’a / Xi’an’a gelip imparatorluk ordusuna “sol kuvvetler komutanı” olarak katılır. Karı Çor Tigin, henüz 20 yaşında iken 20 Mayıs 795 tarihinde Xi’an’da hastalanıp ölür. T’ang İmparatoru Tai Tsung / Dài Zong onun adına bugün Xi’an’ın 10 km güneybatısında bulunan Zhang Du Yuan Bölgesi’nde bir anıt mezar yaptırır ve üzerine Çince ve Türkçe metinlerden oluşan bir yazıt koydurur. İki bölümden oluşan yazıtın (Kök)türk harfli Uygurca bölümünde 17 satır bulunmaktadır. Bu bölümde Karı Çor Tigin’in soy kökü ve kim olduğu hakkında bilgi verilir ve onun adına T’ang / Çin imparatorunun anıt mezar yaptırdığı ve 7 Haziran 795 tarihinde ölüm töreni düzenlettiği belirtilir. Yazıtın Çince bölümünde ise (Kök)türk harfli bölümdeki bilgilerin paralelinde cümlelere yer verilerek T’ang İmparatoru Dài Zong’un kendi emrinde komutan olarak görev yapan Uygur Prensi Karı Çor Tigin’in ölümünden duyduğu üzüntü dile getirilir. Halen Xi’an’daki “T’ang West Market Museum”da sergilenen Karı Çor Tigin yazıtı, Çinlilerle Türkler (Uygurlar) arasındaki tarihi dostluk ilişkisini yansıtması ve çift dilli bir yazıt olması bakımından büyük önem taşır. Bu makalede önce (Kök) Türk Kağanlığı ve Ötüken Uygur Kağanlığı dönemlerinde Türk – Çin ilişkilerinin durumu dikkatlere sunulmakta; sonra da Karı Çor Tigin yazıtının (Kök) Türk harfli bölümü bütün yönleriyle ele alınıp incelenmektedir.



Prof. Dr. Cengiz ALYILMAZ

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

9

Monday, 28.09.2015, 02:23


Aprın Çor Tigin

Maniheist dönem Uygur edebiyatının bir temsilcisi olan Aprın Çor Tigin’in nerede ve ne zaman doğduğuyla, ailesiyle, aldığı eğitimle ya da mesleğiyle ilgili herhangi bir bilgi mevcut değildir. Buna rağmen, adındaki tigin, onun bir taht varisi (şehzade) olduğuna işaret etmektedir.

Kendisiyle ilgili bilinenler,şiirlerinin yazılı olduğu yaprağın başındaki [başlantı] aprın çor [tigin kügi t]akşutları ile her iki şiirinin sonunda yazılmış bulunan [t]ükedi [a]prın çor tigin kügi ifadelerinden ibarettir. Dolayısıyla kaynaklarda, hangi muhitte yaşadığı ya da nerede öldüğüyle ilgili olarak da herhangi bir bilgi yer almamaktadır.

Aprın Çor Tigin, şairi belli ilk Türkçe şiirlerin yazarı olarak kabul edilir ve Maniheist dönem Uygur edebiyatından günümüze ulaşan sekiz şiirden ikisini o yazmıştır.

Şiirlerinden ilki Mani övgüsüyle ilgilidir. “Sevgili” adıyla tanınan diğer şiiri ise, Türk edebiyatının bilinen ilk aşk temalı lirik şiiridir. Şairin Mani övgüsünü konu edinen ilahi niteliğindeki şiiri, dörtlükler şeklinde düzenlenmiştir ve mısra başı kafiyelidir. Toplamda 12 mısradan oluşan bu şiirin her mısrasındaki hece sayısı ortalama 12’dir. “Sevgili” adı verilen diğer şiiri de dörtlüklerden oluşmaktadır ve yine mısra başı kafiyelidir.

Aprın Çor Tigin’in şiirleri Turfan’da bulunan metinler arasında yer almaktadır ve bunlar 24 x 15.5 cm büyüklüğündeki T. M. 419 yer işaretli, bazı kısımları eksik ya da yer yer hasarlı bir kağıt üzerine Uygur harfleriyle yazılmıştır.

Onun Mani övgüsüyle ilgili şiiri ilk olarak transkripsiyonlu bir şekilde, tercümesiyle beraber Albert August von Le Coq, ikinci şiiri ise, aynı şekilde Willy Bang tarafından yayınlanmıştır. Türkiye’de ilk olarak Reşid Rahmeti Arat, Talat Tekin ve Osman Fikri Sertkaya gibi araştırmacılar Aprın Çor Tigin’in şiirleri üzerine inceleme ve değerlendirmelerde bulunmuşlardır.

Amrak Şiir – Aprın Çor Tigin



Maniye Övdüğü Şiir – Aprın Çor Tigin



İlk Türk Şairi – Aprın Çor Tigin

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

10

Tuesday, 29.09.2015, 23:30

Ulaan-gom Yazıtı:

Uygurların Sogd yazısıyla Türkçe olarak yazdığı bu yazıt, Budist
tesirler taşımaktadır. Sekiz satırdan ibaret olup, Moğolistan’da bulunmaktadır.
Uygurların Bozkır Kaganlığı döneminden, günümüze kadar gelen yazıtlar edebi açıdan
büyük öneme sahiptir. Ancak elde edilen bilgilerle Uygurların yaşayış ve tarihinin yanı sıra
pek çok alanda bilgi sahibi olabiliyoruz. Bununla beraber Uygurların, Göktürk Devleti’nin
devamı olması nedeniyle onların kültüründen de etkilendiğini görüyoruz. Zira Uygur
Yazıtları gerek içerik, gerekse yapı gereği Göktürk kitabe geleneğinin devamı olarak
nitelendirilebilir
Ulaangom Yazıtı’nı yeniden yayımlayan Barutcu Özönder, Ulaangom 1’de
geçen Burguluk yer adının ŞU D 3’te geçen Burgu ile bir ve aynı olması gerektiğini
düşünmekte ancak yer tespiti yapmamaktadır (Barutcu Özönder 2007: 220)

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

11

Thursday, 8.10.2015, 17:04

Maniheist Uygur Edebiyatı:

Uygur Kaganı Bögü Kagan zamanında, Mani Dini’ne geçen
Uygurlar; bu dinin etkilerini özellikle resim alanında göstermiştir. Ancak bunun yanında
edebiyat alanında da etkileri göz ardı edilmeyecek kadar fazladır. Önceleri çeşitli Maniheist
eserlerin tercümesi şeklinde başlamış, daha sonra kendine özgü bir edebiyat alanı
oluşturmuştur. Edebi metinler düzyazı ve manzum olarak karşımıza çıkmaktadır. Maniheist
Uygur edebiyatının nazım şekli; Mani’ye ithaf olunan ilahiler, dünyevi aşk şiirleri ve
cehennem tasvirleri ile karşımıza çıkmaktadır. Maniheist Uygur Edebiyatının düzyazı şekilleri
ise farklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Mani’nin yazdığı yedi kitaptan Uygur Türkçesine
tercümesi olduğu sanılan bir metin bulunmuştur. Bunun yanı sıra yine çeviri tarzında olan
çeşitli devletlere ait hikaye ve masallardan oluşan Maniheist eserlere de rastlanmıştır.


Kaynak;
YRD. DOÇ. DR. ALİ AHMETBEYOĞLU

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

12

Monday, 23.11.2015, 04:54

UYGURLARDA HANEDAN DEĞİŞİKLİĞİ VE DEVLETİN
ZAYIFLAMASI
Tun Baga Tarkan’ın unvanı “Alp Kutlug Bilge Kağan”dır. Tun Baga Tarkan; cesareti ve iyi
idaresi ile övülen, “dünya nizamı için kanunlar hazırladığı” bildirilen biridir. Tun Baga
Tarkan zamanında T’ang hanedanı güçlendiği için eskisi gibi Çin’e karşı hâkimane
davranışlar gösteremedi ve zorunlu olarak barış yanlısı bir politika izledi. Her ne kadar kanlı
bir şekilde başa geçmiş olsa da devletler arası ilişkilerde yumuşak bir davranış sergiledi. Onun
döneminde Çin toprakları içinde Uygurların yanı sıra Dokuz Oğuzlar da serbestçe dolaşıp
ticaret yapabiliyorlardı. Tudunun (valinin) idaresindeki Uygurlar ve Dokuz Oğuzlar zaman
zaman yerli halka zarar veriyorlardı.
780’de imparator olan Te-tsung, onların ülke sınırlarının dışına çıkmasını istedi. Önce Çinliler
onlardan çekinmişlerdi. Ancak aralarında nifak çıkararak kolayca böldüler ve daha sonra
başta tudun(vali) olmak üzere hepsini öldürdüler. Buna tepki gösteren Tun Baga Tarkan’a
hediyeler gönderen Çin, bu durumu örtbas etmeye çalıştı. 786’da Sha-t’o Türkleri, Uygurların
vergileri arttırıp mallarını ellerinden almaları dolayısıyla onlardan ayrılıp Tibetlilerle ilişki
kurdular. Akabinde onlarla birlikte Beşbalık’ı işgal ettiler.
Tibetlilerin bu derece kuvvetlenip Uygur devletine kafa tutması, Orta Asya tarihinin gidişatını
birden bire değiştirmiştir. Karlukların doğu grubu ile Sho-t’oların Tibetliler tarafını tutması
Uygurların işini zorlaştırdı. 790 yılında Beşbalık Tibetlilerin eline geçince T’ang
imparatorları Orta Asya’dan çekildi. Tun Boga Tarkan’ın 789 yılında ölümü üzerine yerine
oğlu To-lo-ssu geçti.
Karabalsagun Kitabesi’nde, Tun Boga Tarkan ile ilgili olarak kağanın kuvvetli şahsiyetinden,
kuvvet ve kudreti ile herkese hâkimiyetini tanıttığından, maharet ve cesaretiyle içteki ve
dıştaki işlerini kolaylıkla yoluna koyduğundan bahsedilmiştir.
To-lo-ssu Kağan, 789 yılında “Ay Tengride Kut Bulmış Külüg Bilge” unvanıyla başa geçti.
Bugünkü anlamı ise “Ay tanrısında saadet bulmuş ünlü Bilge Kağan”dır. Bu devrin en önemli
meselesi, babasından kendisine miras kalan Beşbalık meselesi idi. Beşbalık’ın diğer adı Pei
t’ing’ti ve buranın halkı ile An-hsi’nin halkı Çin’e gelirken Uygur ülkesinden geçmek
zorundaydılar. Bu yüzden Uygurlarla iyi geçiniyorlardı. Uygurlar, Beşbalık’a göz dikmişlerdi.
Bu dönemde çevrede bulunan topluluklar Uygurların arttırdığı vergiden memnun değildi. Bu
toplulukların başında Karluk kabileleri, beyaz elbiseli Gök-Türkler ve Tibetliler geliyordu. Bu
topluluklar, Uygurlara karşı birlik oluşturarak Beşbalık’a hâkim oldular. Tibetlilerin Beşbalık
meselesinden dolayı Uygurlarla arası açıldı. Çinlilerin bunda parmağı vardı. Bu sayede
Uygurları güçsüz bırakmak istiyorlardı. Mücadele sonunda Beşbalık, Uygurlar tarafından geri
alındı. 790 yılında kağan öldü, kağanın hanımı veya kardeşi tarafından öldürüldüğüne dair
söylentiler ortaya çıktı.
Ay Tengride Kut Bulmış Bilge Kağan’ın esrarengiz şekilde ölümünden sonra, kardeşi
fırsattan istifade ederek kendini kağan ilan etti. Bu durum, Uygur ileri gelenleri arasında
hoşnutsuzluğa sebep oldu. Bundan dolayı tahta geçen kardeşi öldürdüler. Yerine önceki
kağanın henüz 16-17 yaşlarında olan oğlunu tahta çıkardılar. Uygur Başbakanı HsiehYü-chiassu,
bu sırada Tibet seferinde idi; Beşbalık mağlubiyetinin intikamını almış, başarılı bir sefer
yaparak dönüyordu. Kuvvetli ve nüfuzlu bir şahsiyetti. Nazırlar tahttan indirme işi dolayısıyla
ondan çekiniyordu.
Amcasının Uygur ileri gelenleri tarafından öldürülmesi sonrasında başa geçen Feng-Ch’eng
(A-Ch’o) Kağan, henüz çocuk denecek yaştaydı. Kağan, Tibet seferinden dönmekte olan
Uygur Başbakanı HsiehYü-Chio-ssu tarafından kendi öz evladı gibi benimsenip korundu.
Feng-Ch’eng Kağan’ın başa geçmesi ile Uygur ülkesi az da olsa huzura kavuştu. Öncelikle
Beşbalık meselesinin halledilmiş olması, bunda önemli bir etkendi. Çinliler yeni kağanı tebrik
etmek amacıyla elçiler gönderdiler. Bu kağan, kısa bir süre tahtta kaldı ve 795 senesinde
erkek evlat bırakmadan öldü. Yerine Kutlug Bilge Kağan geçti.
Kağan 795 senesinde erkek evlat bırakmadan ölünce Uygur ileri gelenleri ve halk, kağan
olarak Kutluk Bilge’yi uygun gördüler. Kutluk Bilge 795 senesinde “Ay Tengride Ülüg
Bulmuş Alp Uluğ Bilge” unvanı ile tahta geçti. Kutluk Bilge Kağan Hsieh-tieh
kabilesindendi. Ama Yaglakar soyadını taşıyordu. Bu da onun evlatlık olabileceği düşüncesini
ortaya koyuyordu. Ama kendisinin Bögü Kağan’ı öldürerek tahta geçen Tun Baga Tarkan’ın
torunu olduğu ile ilgili de görüşler vardır.Kutluk Bilge Kağan, halk tarafından çok seviliyordu. Fakat düşmanları da yok değildi. 795
senesinde Çinliler onu kutlamak için elçi gönderdiler. Kağan ilk iş olarak Karluk isyanının
bastırılması ve kendisine tamamen tabi kıldıktan sonra, Tibetlilerin ellerinin Doğu
Türkistan’dan çektirilmesi ve Kırgız seferi ile meşgul oldu. Özellikle Turfan bölgesine ve
Doğu Türkistan şehirlerine büyük önem verdi ve gelecekte Uygurların göçüp yerleşeceği yeni
yurtlar hazırladı. Bu seferlerde asayişi bozanları sert şekilde cezalandırmış, asayişi bozmayan
bölge halkını ise cömert şekilde mükâfatlandırmıştır.
Kağanın Kırgızlarla yaptığı mücadeleden sonra elde ettiği galibiyet, onun adının Orta Asya
tarihi açısından efsaneleşmesini sağladı. Bu sefer ile Uygur Kağanlığı zirveye ulaşmış oldu.
Çünkü bu sefer sonucunda Kırgızlar meselesi, parlak devir olarak bilinen Moyen-Çor ve
Bögü Kağan devrinde halledilememişti. Bu seferde, Kırgızların yenilmesi neticesinde siyasi
hâkimiyetlerine gölge düşüren problem kalmamıştı. Bu seferle Kırgız bölgesinden kuzeye
giden ticaret yolları da Uygurların eline geçmiş oldu.
Uygur Kağanlığı’nın güçlenmesi T’ang sülalesinin huzursuzluğunu attırdı. Bu meseleye çare
bulunması lazımdı. Çinlilerin asırlardır işleyen manevi entrika politikası, hemen faaliyete
geçti. Ayrıca hudut şehirlerindeki garnizonlara daha becerikli kumandanlar tayin ettiler,
muhafız sayısını arttırdılar ve surları takviyeye başladılar.
Çinliler bu hazırlık içerisindeyken Kutluk Bilge Kağan 805 senesinde öldü. Onun ölümünden
sonra başa geçen kağanın kimliği hakkında yeterli bilgi yoktur. Unvanı, Tengride Bolmış Alp
Külüg Bilge idi. Üç yıl hükümdarlık yapan bu kağan dönemine ait kaynaklarda bilgi, fazla
değildir. Çinliler elçi gönderip tahta çıkışını kutlamışlardı. Bunun yanında 806 yılında Mani
dini rahipleri, Uygur elçileri ile beraber Çin başkentine gelmiş ve kendilerine bir ibadethane
kurmuşlardı. Bu kağan 808 yılında ölmüştür.
Kaynak;
YRD. DOÇ. DR. ALİ AHMETBEYOĞLU

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

13

Saturday, 9.01.2016, 00:39

UYGUR KAGANLIĞI’NIN ÇÖKÜŞÜ VE PARÇALANMASI
808 yılında Kagan’ın ölmesiyle yerine, Ay Tengride Kut Bulmış Alp Bilge Kagan
geçti. Bu tarihte Kagan’ın yanı sıra Hsien-an prensesi de ölmüştü. Çinliler hem tebrik etmek
hem başsağlığı dilemek için elçiler gönderdiler. Kagan, diğer Kaganlara göre daha uzun süre
tahtta kalmıştır. Alp Bilge Kagan devri devlet için son derece huzurlu ve sükûn dolu olmuştur.
Bu dönem Uygurları rahatsız eden tek güç Tibetlilerdi. Tibetliler, Sha-t’o’ları
kullanarak Uygurlara karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı. Fakat Sha-t’o’lar Ötüken’e
gelip Uygurların hâkimiyetini kabul ettiler. Bu, o devirdeki Uygur otoritesinin büyüklüğünü
gösteren en büyük delillerden biriydi.
Tibetliler, Uygurların bu üstünlüğünü hazmedemeyerek zaman zaman Uygurlara karşı
intikam duygularını açığa çıkarıyorlardı. Tibetliler, Uygurların başkenti Karabalsagun
bölgesine kadar sefer düzenlemişler, fakat başarılı olamamışlardı. Eski devirlerine nazaran
çok kuvvetlenen Tibetliler, İpek Yolu’na gözlerini dikmişler, özellikle Turfan ve onun
doğusundaki toprakları zaman zaman istila etmişlerdi.
Uygur Kaganı 813 yılında Çin’e elçi göndererek bir Çin prensesiyle evlenme talebinde
bulunmuştur. T’ang Hanedanı’nın İmparatoru bu talebi, masraflarının ağırlığı yüzünden
reddetmek istemiş; ancak bunu açıklamaya çekinip oyalama yoluna gitmiştir. Uygur Kaganı
820’de Alp Tarkan başkanlığındaki bir heyeti daha yollayıp evlilik yolundaki ısrarını
tekrarlayınca, İmparator Hsien-Tsung evliliği çaresiz kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bu devirde Uygurlar siyasi güçlerinin en parlak zamanlarını yaşamış, buna karşılık
Maniheizm ise etkisini arttırarak sürdürmüştür. Çinlilerden Uygurlara geçen Maniheizm’i ise
Çin’de Uygur Türkleri yaymışlar, Uygur hâkimiyeti devam ettikçe, Çin’de Maniheistler rahat
yaşamışlardır. 821 yılı Şubat ayında Ay Tengride Kut Bulmış Alp Bilge Kagan öldü. Çin
Sarayı üç gün matem ilan etti. Çin Sarayı’nın ileri gelenleri baş sağlığında bulundular.
Uygurlar hakkında bilgilere sahip olduğumuz Karabalsagun Kitabeleri bu hükümdar adına, bu
dönemde dikilmiştir.
821 yılında Ay Tengri’de Kut Bulmış Alp Bilge Kagan ölünce yerine Kün Tengri’de
Ülüg Bulmış Alp Küçlüg Bilge Kagan geçti. Moyen-Çor Kagan’la kuvvetlenen, Bögü
Kagan’la parlayan, Kutlug Bilge Kagan’la zirveye çıkan Uygurlar için 821 tarihi bir kırılma
dönümüdür. Bu tarihten sonra Uygur başkentinde türlü entrikalar, suikastlar ardı ardına
yaşanarak adeta bir kaos ortamı oluşmaya başlamıştır. Bu karışıklıklar Uygurların siyasi
kuvvetlerinin hızla zayıflamasına sebep oldu. Kün Tengri’de Ülüg Bulmış Alp Küçlüg Bilge
Kagan ise Kaganlığı’nın içindeki karışıklıkları ortadan kaldırmak için çaba göstermiş ve Çin
ile ilişkilere büyük önem vermiştir.
Çin Sarayı, yeni tahta çıkan Kagan’ı tebrik için elçiler gönderdi. Kagan başa geçince
Uygurlar ilk iş olarak, sürekli ertelenen Çinli prensesle evlilik merasimini gerçekleştirmek
için girişimlere başladılar. Bu girişim Uygurların azılı rakibi olan Tibetlileri rahatsız etti ve
Uygur ülkesine akınlar yapmaya başladılar. Tibetlilerin bu akınları başarısızlıkla sonuçlandı.
Kagan büyük bir merasimle Çinli prensesle evlendi. Dış görünüş itibariyle Uygur Kaganı’na
büyük şeref kazandıran bu evlilik aslında devletin içişlerine müdahale imkânı elde eden Çin
lehine idi. T’ai-ho Prensesi, Uygur ülkesi için bir uğursuzluk timsali olmuş, Çin Sarayı’nın
ananevi politikası arzu edilen şekilde rahatlıkla yürümüştür. 824 yılında Kagan vefat etti.
824 yılında Kün Tengri’de Ülüg Bulmış Alp Küçlüg Bilge Kagan ölünce yerine küçük
erkek kardeşi Hazar Tegin geçti. Hazar Tegin’in Kaganlık unvanı, “Ay Tengri’de Kut Bulmış
Bilge Kagan” idi. 825’de Çin İmparatoru yeni Uygur Kaganı’nı tebrik için elçiler ve hediye
olarak on iki araba dolusu ipekli kumaş gönderdi.
Hazar Tegin başa geçince Çin İmparatoru’na, Çinli bir prensesle evlenmek ve bu yolla
bir akrabalık tesis etmek istediğini bildirmiştir. Daha önceki Türk devletlerinde ve Uygurların
daha önceki dönemlerinde de karşımıza çıkan bu Çinli prenseslerle evlenme hadisesi her iki
toplum için, zararlı olduğu kadar yaralı bir takım unsurları da içinde barındırıyordu. Çinliler
açısından, Türklerin kent sınırlarına gelip şehirlerini yağmalamaları az veya çok azalacak,
Çin’in siyasi ve askeri bakımdan zayıf oldukları dönemlerde de Çinlilerin yardım isteklerine
olumlu cevap verilecek, Uygurlar yardıma gelecekti. Türkler ise bu kurulan akrabalık
sayesinde Çin içlerinde ticareti daha kolay şekilde yapacaklardı.
Yalnız Uygurların bu evlilik istekleri Çin tarafından her zaman kabul edilmiyordu.
Hazar Tegin’in bu evlilik isteği de Çinliler açısından ekonomik olarak zararlı olmasından
dolayı önce reddedilmiş ama daha sonra ise Hazar Tegin’e isteğinin kabul edildiği
bildirilmiştir. Çin İmparatoru Hazar Tegin’e kendi küçük kardeşi olan T’ai-ho Konçuy’u
vermiştir. Evlilik merasimleri kaynaklar tarafından ayrıntılı şekilde anlatılmış, bu sayede
Uygurların kültürü hakkında bilgi sahibi oluyoruz.
821 tarihinden itibaren Uygur Devleti gerileme sürecine girmeye başladı. Siyasi
bunalımı daha da arttıran ekonomik kriz de bu tarihte ortaya çıktı. Her ne kadar Çinliler dost
gibi görünse de, aslında ülkelerinde huzuru kaybeden Uygurlara karşı diş biliyorlardı. Hazar
Tegin zayıf yaradılışlı bir Kagan’dı. Bütün bu sebeplerle iç karışıklıklarla uğraşan devlet hızla
daha da kötüye gitti.
Bu dönemde dikkat çeken husus ise; Çinlilerin geleneksel politikalarını ustalıkla
harekete geçirmeleridir. Çinliler, Uygurları zayıflatmak için bin bir türlü entrikalar çevirirken
diğer taraftan da Uygurların dikkatini çekmemek için, Uygur atlarına karşılık çok yüksek
ücretler ödemeyi, elçileri vasıtasıyla da kıymetli hediyeler yollamayı ihmal etmiyorlardı.
Kudretsiz olan Kagan, 832 yılında yeğeni veya nazırı Külüg Boga tarafından öldürüldü.
832’de Ay Tengri’de Kut Bulmış Bilge Kagan ölünce yerine Hu Tegin geçti. Onun
Kaganlık unvanı “Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külüg Bilge Kagan” idi. Bu Kagan’ın ismi
enteresandır. Hu kelimesiyle Çinliler bütün barbarları ifade ederlerdi. Bu isim, konu ile
araştırma yapanlarca, Uygurların başkentte bulunan Sogdlulardan etkilendikleri şeklinde
açıklanmıştır. 832’de Uygur elçileri Çin Sarayı’na gidip Ay Tengri’de Kut Bulmış Bilge
Kagan’ın ölümünü haber verdiler. Çin sarayında üç günlük matem ilan edildi. Yüksek
dereceli memurlar başsağlığı dileğinde bulundular.
833’te Çin İmparatoru yeni Kagan’a tebrik için elçiler gönderdi. Bu dönemde de
Çinlilerle evlilik yoluyla siyasi ilişkiler kurulmaya çalışıldı. 835 senesi Haziran ayında Çinli
prenses Uygur ülkesine getirildi. Bu hükümdar için Çin İmparator fermanında geçen övgü
dolu sözler dikkati çekmektedir. Bunlardan başka ise Çinlileşme propagandası ortaya çıkmış,
bu tarihlerde kendini dilde gösterdi. İmparator Wen-tsung 836 senesinde yabancılarla daha iyi
anlaşabilmek maksadı ile sınır bölgelerinde yabancı dil öğrenen ve öğreten memurluklar
kurulmasını emretti. Bu hamle görünüşte diğer ülkelerle ticari, siyasi münasebetlerde dil
anlaşmazlığını çözmek içindi. Böylece Çin dili Uygur ülkesinde yaygınlaşmış olacaktı. Bu da
kültürel bir yıkımın ilk aşamasıydı. Bu aşamanın sonunda Çinlileşme kaçınılmaz olacak ve
Çin dilini konuşmaya mecbur olunacaktı.
839 senesinde Kagan’ın nazırları olan An Yün-ha ve Ch’ai-tsao, Teğin Kagan’ı
devirmek istediler. Hu Tegin planı meydana çıkardı ve onları öldürdü. O sırada bir miktar
asker ile dışarıda olan diğer bir Uygur nazırı Kürebir bu olaya çok kızdığı için bazı Sha-t’o’larla birlikte Kagan’a hücum ederek isyan etti. Bu karışıklık neticesinde Kagan öldü.
Bazılarına göre Kürebir tarafından öldürülmüş, bazılarına göre intihar etmiştir.
Hu-Tegin’in ölümü üzerine Ho-sa Tegin Kagan ilan edildi. Bu dönemde son derece
fazla aksilik yaşanmıştır. 839 tarihinde, sert geçen kış ayı Uygurların hayvan sürülerinin telef
olmasına sebep olmuş ve var olan siyasi bunalımın üstüne ekonomik sıkıntıların eklenmesiyle
ülkede huzursuzluk daha da artmış, önceki Kagan’ın tahttan indirilişi sırasında merkezde
olmayan kumandanlardan Külüg Baga, Kırgızların yanına giderek onlarla birlikte yüz bin
süvariyle Uygur başkentini basmış, Hazar Tegin ve Kürebir’i öldürmüş Kaganlık otağı dâhil
bütün değerli varlıklar Kırgızların eline geçmiştir.
Böylece Kırgızlar Moyen-Çor ve Kutlug Bilge zamanında uğradıkları Uygur
taarruzlarının intikamını korkunç bir şekilde almış oldular. Yapılan Kırgız taarruzu Orhun
bölgesindeki Uygur hâkimiyetinin sonu olmuştur.
Uygurların yıkılışına sebep olan olayları şu şekilde sıralamak mümkündür;
1- Çinlilerin geleneksel olarak Türklerin güçlerinin parçalanmasına neden olan iç
karışıklıklara sebep olma ve körükleme siyaseti,
2- Yönetici devlet adamları arasındaki sürtüşmeler, hatta başka devletlerle anlaşıp
darbeyle başa geçme teşebbüsleri,
3- Yaşadıkları coğrafi bölgenin çetin zorlukları. Son dönemlerine denk gelen kış
ayının çok çetin geçmesinin, siyasi buhranla sarsılan devlete ekonomik olarak
yansımasa,
4- Maniheizm inancının insanlar arasında kökleşerek bir hayat tarzına dönüşmesi,
bunun sonucunda savaşçılık özelliklerinden gün geçtikçe uzaklaşması ve
düşmanlarla mücadele etmekteki acizlik ve miskinlik sayılabilir.
Bu arada Uygurların yıkılması Mani Dini’nin geleceğini tehlikeye atmış ve Mani
Dini’nin Çin’de yayılması son bulmuştur diyebiliriz. Uygurların yıkılmasının akabinde Çin
imparatoru verdiği emirle, kendine bağlı bütün topraklarda Mani mabetlerini kapatmış ve
mabede ait olan mülkleri ele geçirmiştir. Mani Dini’ne ait olan kitaplar yakılıp yok edilmiştir.
Çin İmparatoru konuyu takip etmiş ve Mani Dini’nin kendi gelecekleri açısından tehlike
oluşturacağı için Uygurların yıkılmasını fırsat bilerek ve hemen harekete geçmiştir.
Kırgız yenilgisiyle devletleri yıkılan Uygurlar, çeşitli yerlere göç etmişlerdir. Bu göç
ettikleri coğrafi bölgeyi şu şekilde açıklamak mümkündür:
1- Yıkılan Devletin ikinci adamı ve bazı kısım boylarla Batıdaki Karluklara,
2- Bazı Uygur Boyları Tibetlerin hâkim oldukları topraklara,
3- Doğuya doğru, Moğol olan Shih-wei kabilelerinin hâkim oldukları topraklara,
4- Bazı Uygur kabileleri ise güneye doğru inip Sarı Nehrinin batı kısımlarına doğru
göçmüşler, burada kendilerine yeni bir Kagan seçmişler ama Çin ve Kırgız
baskısıyla dağılarak Sha-chou, Kan-chou (Kansu) ve Kao-ch’ang (Turfan) şehrine
yerleşmişler,
5- Bir kısım Uygurlar ise ufak aileler halinde Kitan, Moğol kabilelerinin arasında
yaşamışlardır.
Bundan sonra Uygur tarihinin ikinci devresi başlamaktadır. Kagan ailesine mensup iki
kardeş tarafından idare edilen göç hareketi, değişik bölgelere yapılmak zorunda kalmıştır. Göç
eden Uygurlar zamanla küçük şehir devletleri kurarak Orta Asya İpek Yolu ticaretine hâkim
oldular. Yalnız göç eden bu Uygur Türkleri, Bozkır Türk Devlet anlayışından uzak hareket
etmişlerdir. Bu devletlerden Kan-chou Uygur Devleti ve Turfan Uygur Devleti en
önemlilerindendir.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

14

Thursday, 4.02.2016, 12:38



Karahoca (Gaochang) Uygur Krallığı 9.-13. yüzyılda bugünkü Doğu Türkistan'da Uygurlar tarafından kurulan devlet.
840'de Göçebe Uygur Kağanlığı Kırgız baskınından sonra Ngo-nie Tegin'in Altay Dağları'nı aşarak Beşbalık, Turfan yöresine taşıdığı Uygurlar buraya yerleştiler ve Kırgızlar'ın öldürdüğü son kağanlarının yeğeni Mengli'yi 856'da kağan ilan ettiler.
Uzun zamandır Tibet baskısı altında yaşayan Çin imparatoru dengeleyici güç olarak tasarladığı bu devleti-kendisine bağlı olması koşuluyla da olsa- hemen tanıdı ve Uygurlar'ın Tarım havzasının öteki ucuna (Kaşgar'a) kadar yayılmasına ses çıkarmadı.
911'de soydaşları Kansu Uygurları sayesinde bağımsızlıklarını kazanan Turfan Uygurları siyasal olarak etkili bir güç olamadılarsa da Maniheizm dininin de etkisiyle yerleşik hale geçtiler ve başlıcaları Turfan, Kaşgar, Beşbalık, Kuça, Hami olan şehirlerinde önemli bir "uygarlık" yarattılar.
Çin Hanedanlığı, Karahoca Uygur Krallığını tanır ve hatta Wang Yen De isminde bir büyükelçiyi bu ülkeye gönderir. O üç yıl bu ülkede kalır.[1]
Yeni coğrafyalarında Mani dini yerine Budizm'i benimseyen Uygurlar Nesturi Hıristiyanlığı da tanımışlar, en son -Karahanlı Devleti'nin de baskı ve tesiriyle- topluluk halinde İslamiyeti kabul etmişlerdir ki bugün Çin'de yalnızca Uygurlar'a değil, Uygurlar aracılığı ile müslümanlaşmış diğer etnik gruplara da Huei-hu (Uygur) denilmektedir.
12. yüzyıldan itibaren Kara Hıtaylara bağlı olan Uygurları, 1209'da İduk-kut Barçuk Art Tegindöneminde Cengiz Han'a bağlandı. Barçuk Art Tegin, Cengiz'in kızlarından İl Altun ile evlenip küregen (damat) oldu. Alaaddin Ata Melik Cüveynî'nin Moğol İmparatorluğu hesabına kaleme aldığı Tarih-i Cihangüşa eserine göre, Barçuk Art Tegin' Cengiz'in dört varisinin yanı sıra beçinci varisi olarak kabul edilmiş. Barçuk Art Tegin'in sülalesi Moğol İmparatorluğu'nda Kongiratlar ile birlikte Küregen ailelelerinin başı sayıldı.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

15

Thursday, 4.02.2016, 12:39


Bezeklik mağarası

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

16

Thursday, 4.02.2016, 12:43


Yugurlar veya Sarı Uygurlar
çin halk cumhuriyeti sınırlarındaki 56 resmi etnik gruptan bir tanesi.

20.000'e yakın nüfusları mevcuttur. sarı uygurlar diye bilinirler. nüfusun çoğu gansu eyaleti'ndedir.
yugurlar iki dil konuşur. batı yugurca ve doğu yugurca. çoğunluk batı yugurca'yı konuşur. batı yugurca; türk dilerinden, sibirya öbeğine bağlı bir dildir

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

17

Thursday, 4.02.2016, 12:45



Uygur Prensi

Din olarak Budizm’i kabul etmiş olan Sarı Uygurlar, ticaret ve medeniyet bakımından çok gelişmişlerdir. Budistlerin en kıymetli eserlerinin bulunduğu Bin Buda Mağaraları, Sarı Uygurların yaşadığı bölgede idi. Daha sonraki yıllarda İslâmiyet’i seçen ve Karahanlılar Çağında Türk-İslâm medeniyetine önemli katkılar sağlayan Uygur Türkleri, bugün de varlıklarını aynı adla, devam ettirmektedirler.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

18

Sunday, 21.02.2016, 21:56


Maniheist mabetler, kubbe ve köşe tromplariyle İran ateşgahları biçiminde yapılıyordu Hoço’da bir saray harabesinde tonozlu ve kubbeli kısımlar görülür Duvarlar, yontulmamış taşlardan harçla örülmüştür Sirkip’de kule biçimde bir yapı nişler içerisinde Buda figürleriyle bir Hint stupasından başka bir şey değildir Buda ve Mani dinleri gibi Hint ve İran mimarî şekilleri de yan yanadır Hoço yakınında bulunan kubbeli yapılar mezar anıtlarıdır Kubbe İran’dan gelmiş olabilir, fakat bu zamanlarda İran’da mezar yapısı yoktur Zerdüşt dininde ölülerin gömülmesi düşünülemeyeceğinden mezar fikri doğmamıştır Uygurlar bu kuleli mezar yapılarıyla ilk türbeleri meydana getirmiş oluyorlar Komul civarında lli-Köl’de, mâbet olması gerekli diğer bir kubbeli yapıda tromp yerine köşeye ilk defa bir üçgen konulmuştur ki, bu İran’da bilinmeyen bir şeydir Halbuki, Türk Üçgenleri sonra Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde ehemmiyetli bir rol oynamıştır


Uygurlar umumiyetle iki kanatlı kapı ile açılan ve küçük bir evcik şeklinde giriş yeri olan, yarı yükseklikte duvarla çevrili evlerde oturuyorlardı. Evler yarım metre yüksek bir tuğla Duvar üzerinde yükseliyor, uzun kenarın ortasında bir merdiven yukarı götürüyordu. Asıl ev çok defa tek katlı, duvarlar masif örgülü, pencereler ilk zamanlarda yuvarlak kemerli, sonraları dört köşeli idi. Bayramlarda evin dört köşesine dışarıdan kızıl-kahverengi perdeler konuluyor, bunlar duvar köşelerinde toplanıp, düğümleniyordu. Çin evlerini andıran ağır, kiremitli, dik sırtlı çatının iki ucu bir kuş (belki föniks, ateş kuşu) biçiminde nihayetleniyordu. Çin’de, bu ejder başıdır Dik sırtın ortasında Çin’deki gibi çok defa alev şeklinde inciden bir nazarlık yükseliyordu. Çatı süslü ve kırmızı renkli idi, fakat Çin’deki gibi ağır dekorlarla yüklenmemişti. Bir üst kat yapılırsa, bu, çok defa hafif korkuluklarla pavyon biçiminde oluyordu. Çevre duvarları ile ev arasında ağaçlarla bahçe, binek ve yük hayvanları için yer bulunuyordu. Doğu Türkistan, eski Uygur ülkesinde kayalara oyulmuş binlerce mâbet vardır. Bunların duvarları ve tavanı fresklerle süslüydü. Fresklerden çoğu Alman Turfan araştırıcıları tarafından sökülerek Berlin Etnoğrafya Müzesi’nde duvarlara yerleştirilmişti. Son harpte bunların büyük bir kısmı yok olmuş, fakat kitaplarda resimleri kalmıştır Fresklerin konusu esas itibariyle Budizm’dir. Buda MÖ 560 yıllarında Hindistan’da yeni dinini yaymıştır.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

19

Friday, 18.03.2016, 15:24



Uygur Kraliçesi ve Kralı

Büyük Uygur İmparatorluğunun akibeti hususunda manastır kayıtları şöyle anlatıyor: " Uygurların başkenti tüm halkıyla beraber, imparatorluğun doğu kısm? boyunca uzanan ve her şeyi silip süpüren bir tufan tarafından yok edildi. "

Büyük Uygur İmparatorluğu yıkıldıktan 78.000 yıl sonra, Doğu Asya 'da sayısız ufak uluslar ortaya çıkmıştır. Bir bakışta hepsi Moğul benzeri tiplerdir. Bu Moğul uluslarının en önemlisi, dünyaya meşhur Cengiz Han ve Kubilay Han 'ların kavimi olan Tartarlardır.

Uygurlar, XIII. asırda dünyayı istila eden bu Moğol İmparatorluğuna, medeniyet üstünlüğü ile Uygur yazısını imparatorluğun resmi yazısı olarak kabul ettirdiği, damga tüzüğü ve devlet yöneticiliğini öğrettiği için, birçok bilginlere göre, Moğol İmparatorluğu, fiilen Uygur İmparatorluğu olarak da kabul edilmektedir. Dolayısıyla Uygurlar, Moğolların Türkleşmesinde de önemli rol oynayarak, Çağatay ve Özbek Türklerini ortaya çıkarmıştır.

Cengiz Han sülaleleri devrinde Uygur yazısını kabul eden Moğollar, bu yazıya olan saygılarından dolayı onu " Kudatgu Bilig " olarak anmışlardır. XIV. yüzyılda yaşamış Muhammad Hindi Şah Şemsul Musa'nın " Destrul Kitab Fiteyin Elmaratip " ( Derecelendirme Rehberi ) ve Reşideddin Fazlullah 'ın Cami üt Tevarih adlı eserlerinde aynı şekilde "Kudatgu Bilig Cengiz Hanı" denilen bir kitabın yazıldığından bahsedilmiştir. Rus bilgini Milioraniski'ye göre " Kudatgu Bilig Cengiz Hanı" İran 'ın İlhanlılar Sülalesinin çalışan Uygur kitaplar ( sekreterler ) tarafından yazılmıştır.
Reşideddin Fazlullah 'ın kayıtlarına göre, Uygur ve Moğul orduları birlikte savaşarak İran' ın Horosan bölgesini istila ettikten sonra, bir kısım Uygurlar burada Darğaç ( muhafız ) olarak yerleşmişlerdir. Ogday Han devrinde ( 1229 - 1241 ) Nesturiyan dinindeki Uygurlardan Körkor İran valiliğine tayin edilmiş onun oğlu da Irak ve Azarbeycanı idare etmiştir. Nesturiyan Uygurlarından Rabban Sauma İlhanlılar devletine vekaleten diplomasisini yürütmüştür. Binden fazla Uygur özyurdundan ayrılıp İran'da haberleşme işleriyle uğraşmışlardır. Bazı yerlerde "müslüman Uygur şehirleri" meydana gelmiştir.

Dolayısıyla XIII. Yüzyıl ortalarından XVI. Yüzyıla kadar Doğu Avrupa ile Volga boylarında egemenliğini sürdüren Altınordu Devleti devrinde, Orta Asya ve Volga boylarındaki halkların kültürlü tabakalarında, Uygur edebi dilini örnek alan veya ona göre eser yazmaktan ibaret bir medeniyet hadisesi yani bir "Uygurizm" hadisesi şekillenmiştir.

lale_zar

Profesyonel

  • "lale_zar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "lale_zar"

Mesajlar: 1,830

Kayıt tarihi: Aug 12th 2015

Konum: allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

20

Sunday, 27.03.2016, 16:36



Uygur Tiyatrosu menşe itibari ile çok eskilere dayanır. Refik Ahmet Sevengil " Türk Tiyatrosu Tarihi Eski Türklerde Dram Sanatı" adlı kitabında; " Çin'de hükümdar olan ilk üç sülalenin kurucuları da Türktür. Bunlar M.Ö. 2.202 yılından başlayarak M.Ö. 250 yılına kadar hüküm sürmüşlerdir. Görülüyor ki Çin'de ilk defa tiyatrodan bahsedilmesi- yani M.Ö. 1.150- Türklerin idaresi zamanına aittir. " Çin'de dram sanatını himaye edenler ve ilerletenler Türkler olduğu gibi orada bu sanatı kurmuş olanlar da Türklerdir " demektedir. (1) Gerçekten de insanın en doğal davranışı olan taklit hareketlerine dayanan tiyatro sanatının diğer sanat dallarından önce doğduğu ve bunun hareketli Türkler arasında geliştiğini söylemek mümkündür. Eski ve yüksek kültür yaratan Türk boylarından biri olarak Uygurlar da aynı takdire layıktır.

İslamiyetten önce Uygur Türkleri arasında tiyatro sanatının ne denli geliştiğini Çin kaynaklarından öğrenmekteyiz. M.Ö. 139'da Türkistan'a gelen ilk Çin elçisi Cang Çien: " Uygurlar kendi dil ve yazısına sahip olmakla kalmayıp, kendilerine özgü müzik, dans, tiyatro, ressamlık ve heykeltraşlık alanlarında da çok zengin ürünlere sahiptirler" (2) diye kaydetmiştir.

Gerek M.S. 629'da Türkistan'a gelen Buda rahibi Suan Zang'ın hatıralarında gerekse M.S. 981'de Turfan'a gelen Çin elçisi Wang Yende'nin raporunda ve diğer bir çok Çin yıllıklarında banzer kayıtlar bulunmaktadır.

Doğu Türkistan'da "Kızıl Ming Öy" diye bilinen Budda tapınaklarındaki dans ve orkestra resimleri 8-9. yüzyıla ait 27 ülusluk tiyatro eseri "Maytrisimit"in Uygurcaya çevrilip sahnelerde oynanması Uygur Türklerinin zengin tiyatroculuk geleneğine sahip olduğunu göstermektedir.

Bu konuda Alman Türkolog A.V. Gabain şöyle demektedir; " ... O dönem (iç bölgeler ) deki çinlilere nazaran, eski Şincan (Doğu Türkistan'ın) sanatı, sessiz tiyatrosu, danslı tiyatrosu, orkestrası ve ilkel tiyatrosu büyük celbetme gücüne sahipti. Elde bulunan el yazmalarına göre, Türk Uygur alfabesinde yazılan sahne eserlerinin konusu Çince sahne eserlerinkinden üstünlük göstermektedir. "Eski Sincan (Doğu Türkistan)ın opera heyetleri, şarkıcılaarı, erkek kadın sazcıları iç bölgelerde konserler vermiş ve coşkulu karşılanmıştır. (3)

Prof. Dr. Kazım Mirşan

Bilge Tigin
Türk Kültürü Dergisi sayı: 346, Şubat 1992

B.Tarhan

(1) Refik Ahmet Sevengil; "Eski Türklerde Dram Sanatı" s. 17-20, Ankara 1962
(2) Ali Aziz: " Şincan'ın Müzik ve Tiyatro Sanatının Geçmişi" "Şincan Sanatı" dergisi sayı : 5 1989
(3) Vahitcan Gafur, Asker Hüseyin ; " Uygur klasik edebiyatı üzerine tezler s. 147, Beijing Milletler Neşriyatı 1985

Ayrıca : http://bit.ly/1ZFuLHZ

Benzer konular